6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti ancak acılar hâlâ çok taze. Biri 60, diğeri 45 saniye süren depremler ile şehirlerimiz yıkıldı, hayaller yok oldu. Çığlık çığlığa koşan, birbirlerine sarılan, yanındaki yavrusunu görmediği için ağlayan anne-babalar; korku dolu bir şaşkınlık ve panik hali yaşayan, yaralanan insanlar ve kaybedilen canlar… bu trajik sahneler zihinlerimizde hâlâ canlılığını koruyor.
“Bu acılar unutulmaz, bu deprem gündemden düşmez” diye düşünüyorduk ancak depremi unuttuk. Acılar taze olsa da kıyamet misali o anları ve ibret veren dersleri çok çabuk unuttuk. Siyaset, medya ve belirli çevreler planlı-programlı bir şekilde; “hayat normale dönmeli” ve “kaldığımız yerden devam etmeliyiz” diyerek unutmamamız gerekenleri unutturdular. Hatırlarsanız; daha ilk aylarda deprem gündemi, seçim gündemi ile değiştirilmişti ve bugün tam bir yıl sonra yine seçim gündemi ile depremi hatırlıyoruz!
Büyük bir imtihandan geçtik ve bir yıl sonra ne değişti? Depremi hatırlıyoruz ancak değişen pek bir şey yok gibi maalesef. “Yeni bir deprem olmasın” diye tedbirler alıyoruz ancak hayatımızda beşerî nizamlar ile yaşanan depremler için tedbirler almıyoruz. Deprem altında ölümden korkuyoruz ancak ölümün sağlam kalelerde bile olsa bize geleceğini unutuyor ve can alan ve veren Allah’tan hakkıyla korkuyor muyuz? Deprem görüntüleri, acılı insanların hatıraları, yıkılmış evler, şehirler, yeni yapılan konutlar, vaatler ve dahası ile yine, yeniden depremden almamız gereken dersleri ıskalıyoruz gibi.
Depremi hatırlamalıyız. Çünkü deprem, alemlerin rabbi olan Allah’ın yeryüzüne koyduğu bir kanundur ve O’nun takdiri ile gerçekleşir. Deprem, sel, fırtına, güneş tutulması gibi hadiseler, kâinatın sahibi olan Allah’ın güç ve kudretini gösteren en önemli delillerdir. Allah Azze ve Celle sürekli olarak kullarını ikaz eder. Her ne tedbir alınırsa alınsın, insanoğlu kâinatta yaşanan bu olaylar karşısında aciz kalır. Hiçbir insan, Allah’ın yeryüzündeki imtihanından emin olamaz ve olmamalıdır. Yapılan araştırmalara göre; yeryüzünde tektonik, sismik, topografik, coğrafi ve iklimsel yapısı gereği doğal afetlerden korunmuş hiçbir bölge yoktur. Dünyada her gün; küçük ölçekte ortalama 9 bin, 8 ve üzeri yılda 1, 3 ile 8 arasında yılda on binlerce deprem olduğu tahmin edilmektedir. Yani her yerde mükemmel bir düzen olsa da yerküre farklı tehlike ve afet riskleri ile donatılmıştır. Aslında her toplum, farklı zamanlarda bu tür ilahi afetler ile uyarılmakta ve âlemlerin rabbi olan Allah, kendi güç ve kudretini insanlara hatırlatmaktadır. O halde depremi hatırlamak; Allah’ı anmak, O’na boyun eğmek ve teslim olmak demektir. Deprem ve yaşanan bütün olaylar, bu yünüyle değerlendirilmelidir. Kur’an ayetlerinden ibret almayan bizlerin, Allahu Teâlâ’nın kevni ayetlerinden olan depremden ibret alması gerekmez mi?
Depremi hatırlamak; dünya nimetlerinin kıymetini bilmek ve dünyaya dalmamakla mümkündür. Deprem, yüz yılda inşa edilen şehirleri yıktığı gibi bir ömür elde edilen birikimleri de elimizden almaktadır. Deprem ve benzeri hadiseler, bir yönüyle ne kadar büyük nimetlere sahip olduğumuzu gösterdi diğer yönüyle de bu nimetlerin -Kur’an’da geçen bahçe sahipleri kıssasında olduğu gibi- bir anda elimizden alınabileceğini gösterdi. Aklıselim düşünen Müslümanların, kaybettiklerini elde etmek için gayret gösterdikleri kadar bu nimetlerden daha büyük olana talip olmaları ve ahiret nimetleri için de çalışmaları gerekirdi. Sadece kaybedilenleri kazanmak için çalışmak, depremin hatırlattığı hakikatleri anlamamak olacaktır. Belki bugün değil ancak bir gün, Allah’ın bizlere verdiği binlerce nimet elimizden alınacak ve o gün en değerli nimet, Allah’ın rızası ve O’nun için yaptıklarımız olacaktır!
Depremi hatırlamak, bu imtihanların hem rahmet yönünün olduğunu hem de uyarı yönünün olduğunu unutmamaktır. Bir Müslümanın başına herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa hatta kendisine bir diken bile batarsa mutlaka Allah bunları, onun günahlarına kefaret olarak yazar. Bu, Müslüman için hayır olandır ve Müslümanlar, Allah’ın takdirine boyun eğerek teslim olmalıdır.
[إِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوْا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلَا يُنْكِرُوهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللّٰهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ] “Şüphesiz ki Allah, bazı kişilerin işledikleri günahlar yüzünden bütün insanları cezalandırmaz. Ancak bütün insanlar aralarında kötülüğün yayıldığını görür de ona mâni olmaya güçleri yettiği halde, o kötülüğe mâni olmazlarsa, o zaman bir kısmınızın işlediği günah yüzünden hepinizi cezalandırır.”
Diğer yönüyle depremler bir uyarıdır. Bir toplum, Allah’ın dinini hayatın her alanında yaşamaya çalışmalıdır. İslam’ın yaşanmadığı, küfür ve günahların aleni işlendiği ve bunun normalleştiği bir toplum, toplu bela ve musibetlere uğrayabilir. Hicretin 5. yılında Medine'de bir zelzele olduğunda Efendimiz _SallAllahu Aleyhi ve Sellem- “Rabbiniz, sizi razı olacağı duruma döndürmek istiyor. O halde siz de O’nun rızasını dileyiniz.” buyurmuşlardır. Yine toplumun ıslah edilmesi için sorumluluklarımızı hatırlatan birçok hadisten biri şu şekildedir: “Ya iyiliği emredersiniz, kötülükten nehyeder, sakındırırsınız ya da Allah öncekilere azap ettiği gibi size de azap eder. O zaman içinizdeki iyiler dua eder duanıza icabet edilmez.”
Depremi hatırladığımız şu günlerde bile toplumsal çöküşün ne kadar derin olduğunu gösteren feci olaylara şahitlik ediyoruz. Bu olaylar ve hayatımızda yaşadığımız bütün sorunların asıl sebebi İslam nizamının hayatımızda tatbik edilmemesidir. Siyaset, aile, hukuk, ekonomi ve bütün alanlarda, yaşanan deprem misali yıkımların sebeplerini görmeli ve bu konularda İslam davamızı insanlığa anlatmalıyız. Aksi halde maddi ve manevi depremler yaşanmaya devam edeceği unutulmamalıdır.
Depremi hatırlamak, ölümü hatırlamaktır. Depremler, aynı anda en çok ölümlerin yaşandığı doğal felaketlerdir. Hayatın bir parçası olan ancak unuttuğumuz, unutmak için gayret ettiğimiz ölüm, bize her an gelebilir. Ölümün sebebi, Allahu Teâlâ’nın takdiridir. Ölümü unutmayan bir toplum, Rabbine kulluk eder, maddi, ruhi, insani ve ahlaki değerlere sahip çıkar. Ölümü hatırlayan bir toplum, hayatı inşa edebilir, ölümü ve hayatı yaratan Rabbine kulluk edebilir.
Depremi hatırlamak, deprem yönetmeliği ile ilgili alınan kararlara uyulması, belediye, hükümet ve devletin bütün kurumlarının sorumluklarını yerine getirmesi demektir. Elbette bugün devletin, depreme hazır olmak için atılması gereken adımları atması ve bu konuda bütün tedbirleri alması ve yaraları sarması elzemdir. Bu minvalde, “depreme hazır binalar” gibi deprem yönetmeliğini uygulayacak adamlar yetiştirmek gerekir. Bunun için ise seküler anlayışın, kapitalist menfaat ölçülerinin terk edilmesi ve Allah’ın emirlerine uyulması gerekir. Çünkü mesele, bilimsel kanun çıkarılsa bile bunu uygulayacak adamlar yetiştirmektir.
Kâfir ve zalimler, bugün Gazze’de, Doğu Türkistan’da deprem afetinden daha büyük acıları Müslümanlara yaşatıyorlar. Binlerce Müslüman kardeşimiz enkaz altında, sokaklarda, evlerinde, camilerde şehit ediliyor, açlık ve yoksulluk yaşıyorlar.
Bu noktada bize düşen; deprem zamanı kurtarma ekipleri müdahale için nasıl ivedilikle deprem bölgelerine intikal ettiyse bugün de bu mazlum ve mücahit Müslümanlar ve hatta tüm insanlık için kurtarma ekipleri oluşturmak ve enkaza müdahale etmektir. Bize düşen; “acaba yeni bir deprem ne zaman gelecek?” diye herhangi bir emek, gayret göstermeden beklemek değil, hayatımızda her gün sarsıntılarını hissettiğimiz küfür ve günahlardan kurtulmaya çalışmaktır. Bize düşen; laik kapitalist rejimin sarsıntıların, felaketlerin asıl sebebi olduğunu anlamak ve Allah’ı inkâr ve isyan üzerine kurulu bu sistemden kurtulmaktır, bunun için hırsla ve ivedilikle çalışmaktır. Çünkü bu sistem, ekini, nesli, denizleri ve karaları, şehirleri ve binaları, insanı ve hayatı ifsat eden bir sistemdir.
Rabbimiz bize, ayetlerini gören Yunus Aleyhi’s Selam’ın kavminin, toplu halde tövbe ederek Allah’a yöneldiklerini haber veriyor. Hepimiz, deprem anında ve hemen akabinde, afetten etkilenen Müslümanların her yerde sadece Allah’ı andığına, O’nu yücelttiğine, Kur’an okuyarak tekbir getirdiğine, hayatlarının en acılı anlarında müminlerin tavrını sergileyerek isyan etmediklerine, Kur'an ayetlerinin canlı örnekleri gibi bir teslimiyet gösterdiklerine şahitlik ettik. Evet, bu teslimiyetimizi hayatımızın her alanına her daim taşımalıyız. Allah’ın dinini hayatımıza hâkim kılarak normale dönmek için çalışmalı ve bütün musibetlere karşı tedbir almalıyız.
Deprem ve diğer afetlerde vefat eden Müslümanlara Allah'tan rahmet, kalanlara sabırlar diliyorum. Allah'ım, ümmetimize dünya ve ahirette iyilik ve güzellikler ikram eyle!