CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a doğru sürdürdüğü “adalet” yürüyüşünün 17. gününde Sakarya’nın Kızılcıkorman mevkiinde harekete geçmeden önce Nahl Suresi’nin 90. ayetinde yer alan “Allah adaleti emreder.” kısmıyla hazırlanan pankartı açması garabetten öte başka bir şey değildir. Daha da garip olanı ise “adalet” pankartıyla boy boy poz verenlerin arasında “Yaşayan Kur’an” adlı meal çalışmasının sahibi aynı zamanda Kur’an ayetlerini beyan etmekle kendisini vazifeli telakki eden İhsan Eliaçık’ın da hazır bulunmasıydı. Kur’an’ın hayatta tatbikine son veren zihniyeti Kur’an meali çalışması yapan birsinin destekliyor olması her şeyden önce Kur’an’a sonrasında da İslâm’ın bütün değerlerine bir ihanettir. Çünkü Kur’an’ın hiçbir yerinde İslâm’a savaş açmış zihniyetin desteklenmesi yazmaz. Neyse konumuz İhsan Eliaçık’ın Kur’an anlayışını mercek altına almak değildir.
Evet, laiklerin, Kemalistlerin adalet arayışı içerisinde olmaları gariptir. Çünkü adalet arayışı içerisinde olan zihniyetin geçmişteki adaletsizlikleri ve uygulamaları “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” kabilinden değerlendirildiğinde hepimizce malumdur. Başka bir ifadeyle laik, Kemalist zihniyetin yakın tarihte sahip oldukları adaletsizlik anlayışı gelecekte gerçekleştirmek istedikleri adaletin teminatıdır. Öyle ya! Yapılanlar yapılacak olanların teminatıdır.
Müslüman Türkiye halkı şimdi meydanlarda adalet arayan bu zihniyetin cumhuriyet tarihi boyunca ne denli adaletsizlikler yaptığını unutmuş değildir. Bin bir türlü desiselerle kâfirlerle işbirliği tutarak Osmanlı Hilâfet Devleti’ni yıkan ve dolaysıyla bir nevi adaletin şah damarı olan İslâm’ı hayattan söküp atan ve onun yerine cumhuriyeti ve demokrasiyi getirerek Müslümanları karanlıklara/adaletsizliklere mahkûm edenler bu zihniyetten başkası değildir. Dün adaletin beyni niteliğinde olan ve İslâm’ı yegâne tatbik eden keyfiyet olan Hilâfet yıkılmak üzereyken kıyam eden Şeyh Said ve yarenlerini asarak büyük bir zulme imza atanlar; bugün meydanlarda adalet arayanlardan başkası değildir.
Peki ya 28 Şubat’ın faili kim dersiniz? Pek tabii bugün meydanlarda adalet arayanların ta kendileri. O günleri de unutmadı Müslümanlar. Sırf Aziz ve Hamid olan Allah’ı birledikleri için ve bunun gereği ile yaşamak istedikleri için bin bir türlü işkencelere ve zulümlere duçar kalan Müslümanlara bunları reva görenlerin adaletten bahsetmeleri, adalet naraları atmaları ‘lafügüzaf’tır.
Yıllarca Hilâfet’in ikamesi için cebir ve şiddet olmaksızın fikrî ve siyasi mücadele yapan samimi Müslümanları onlarca yıl hapse mahkûm edenler yine aynı zihniyet sahipleridir. Yani laikler, Kemalistler ve demokrasi havarileri...
En son bayrama iki gün kala iftar sofrasından kaldırılan, sevdiklerinden koparılan, cezaevine atılarak bayram sonrası oğlunun düğününü görmekten mahrum bırakılan Yılmaz Çelik de demokrasi naraları atanların ve adalet arayanların şah eseridir(!)
Ey adaletsizlikleri ile adalet arayanlar! Adaletiniz batsın…
Ama buradan CHP’nin yani Kemalistlerin/ulusalcıların dışındaki demokrat partilerin adaleti tesis edebilecekleri gibi bir sonuç asla çıkmasın. İster Adalet ve Kalkınma olsun ister farklı bir isim olsun esaslarını demokrasiden alan hiçbir parti, hiçbir oluşum hatta hiçbir devlet/nizam adaleti tesis edemez. Çünkü demokratik nizamın temelini zulüm oluşturmaktadır. Zalimden de adalet beklemek, istemek beyhudedir. Demokrasi, “Âdil” olan Allah Azze ve Celle’nin mülkünde Allah’a söz hakkı vermeyerek en büyük zulmü gerçekleştirmiş oldu zaten.
Bugün meydanlarda adalet isteyen zihniyet, demokrasinin getireceği ve cumhuriyetin vadettiği adaleti savunmaktadır. Bugüne kadar bize demokrasiden, laiklikten ne hayır gelmiş ki bundan sonra gelsin! Yaşadığımız topraklarda ahlaksızlığın girdabında yitirdiğimiz genç nesillerin celladı demokrasi değil midir? Fransa’nın başkenti Paris’teki Eyfel Kulesi’yle evlenecek kadar haddi aşan zihniyetler demokrasinin eseri değil midir? Kan gölüne dönen İslâm coğrafyamızda takriben bir asırdır uygulanan böl, parçala yut anlayışı/vahşeti demokrasi ambalajıyla pazarlanmadı mı? Nerede bir adaletsizlik varsa dönün ve bakın; kuşku yok ki orada demokrasiyi bulacaksınız. Fuhuş bataklığına terk edildiği için daha yaşarken ölen bir kız çocuğu varsa bilin ki bu demokrasinin eseridir. İslâm beldelerinin neresinde taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmadıysa hiç kuşku yok ki oradan demokrasi geçmiştir. Kısacası demokrasi bu topraklara ve genelde insanlığa zulümden başka hiçbir şey getirmedi.
Peki, adalet ne ile ve nasıl sağlanır?
Son söyleyeceğimi/yazacağımı şimdi yazacak olursam; “demokrasinin genlerinde adalet aramayacağız.” Çünkü demokrasinin geninde adalet değil zulüm vardır. Demokrasiden adalet beklemek, katilinden medet ummak gibidir. Seni öldürmeyi amaçlayandan sana hayat vermesini istemek gibidir. Bugün ettiği zulümlerle maruf demokrasiden medet ummak şu Arap atasözünün hikâyesine ne kadar da benziyor.
“Kanlı, kinli düşmanı Amr tarafından yaralanan adam, ölümün harareti ile düşmanından su istemek zorunda kalır. Amr da su yerine son ölümcül darbeyi vurur ve adamın işini bitirir. Adam ise canı çıkmak üzeri iken şu sözleri söyler:
المستجير بعمرو عند كربته*** كالمستجير من الرمضاء بالنار*
Sıkıntı arttığı anda Amr’dan yardım isteyenin/Amr’a sığınanın/meded umanın hâli, aşırı sıcaktan ateşe sığınanın hâline benzer.”
Şüphesiz ki adalet ancak “Şüphesiz ki senin Rabbin kullarına zulmedici değildir” diyen “Âdil” olan Allah’tan gelenle -ki o İslâm’dan başkası değildir- tesis edilebilir.
İslâm yeter ki tatbik edilsin ölü hücrelere can veren ilaç misali.
Tatbik edilen İslâm karanlığın girdabında boğulmaya terk edilmiş genelde insanlık özelde de Müslümanlar için kurtuluşun yegâne kaynağı olacaktır.
İslâm ne ile hayat bulacaktır?
El cevap: Râşidî Hilâfet.
İnsanlık Hilâfet Devleti’nin uygulayacağı İslâm’a ve İslâm’dan sadır olacak adalete muhtaçtır. Dolaysıyla Hilâfet olmadan yeryüzüne adaletin hâkim olmasını beklemek beyhudedir. Çünkü adaletin ve huzurun garantörü İslâm, yaşanabilir İslâm’ın garantörü ise Hilâfet Devleti’dir.
Çünkü Hilâfet’in adalet şiarı Rasulullah’ın şu kavlidir:
وَايْمُ اللَّهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا
“Allah’a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim.”[1]
[1] Buhari, Muslim