“Hac” ibadetinin İslam’ın şartlarından bir tanesi olduğunu birçoğumuz çocukluk yaşlarımızda öğrendik. Müslümanın imkân bulması/güç yetirmesi halinde bu ibadeti yerine getirmesi farzdır. Mübarek topraklara Müslümanlarca duyulan özlem ise malumdur. Ayrıca mübarek topraklara yapılan ziyaretler verdiği duygusal hazzın başka bir ifadeyle teneffüs edilen İslami atmosferin yanında bizlere bazı gerçekleri hatırlatmalıdır diye düşünüyorum. Dolaysıyla hac ayı olan Zilhicce’yi idrak ediyor olmamız hasebiyle ben bu ayki makalemde Rabbimizin “hatırlat hatırlatmakta müminlere fayda vardır” Beyan-ı Mübin’inden hareketle hac menasiklerinden/ritüellerinden olan şeytan taşlama ibadeti üzerinden bir hakikati hatırlatmak ve siz kıymetli okurlarımızın dikkatlerine sunmak istedim.
Bilindiği üzere hac ibadeti bazı ritüellerden oluşmaktadır. Tavaf etmek, Arafat’ta vakfe durmak, Safa ile Merve arasında say yapmak, bayram günlerinde şeytan taşlamak gibi… Hac ibadetine dair ritüellerin kaynağı ve örneği “خُذُوا عَنِّي مَنَاسِكَكُمْ” “Hac ibadetini/ritüellerini benden alınız” (Müslim, Nesei) hadisinden hareketle bizatihi Rasulullahtır. İşte aşağıdaki hadis cemeratın/şeytan taşlamanın hac ibadetinin ritüellerinden olduğunu gösteren delillerden sadece bir tanesidir. Şöyle rivayet edilmiştir; “Hz. Câbir Radıyallahu Anh anlatıyor: Ben, Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm’ı yevm-i nahr’de/bayram günü kuşluk vakti taş atarken gördüm. Ama bundan sonraki günlerde, güneşin zevâlinden (öğle vaktinden) sonra taş attı.” (Müslim)
Şeytan-ı lâîn’e fırlatılan taşlar aslında zımnen Müslümanların öfkelerinin yansımasıdır. Bizatihi şeytan taşlama ibadetini görmüş birisi olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sembolik bir ibadet olan şeytan taşlama sırasında şu söylenir: بسم الله، و الله أكبر رغماً للشيطان و حزبه و إرضاءً للرحمن “Şeytanın ve hizbinin isteklerinin aksine Rahman’ın rızası için Allah’ın adıyla ve Allah en büyüktür(diyorum). Aslında şunu demek istiyoruz: “Ey şeytan ve avaneleri sizin benim hayatımın hiçbir alanında yeriniz yok. Sizi sevindirecek ve Rabbimi üzecek her şeyi hayatımdan tamamıyla kovuyorum. Size değil Allah’a kulak veriyorum. Size değil Allah’a itaat ediyorum. Sizi değil Allah’ı razı etmeyi kendime gaye edindim. Siz değil en büyük olan Allah’tır.”
Zaten kulluk maratonunun değişmez ilkesi de bu değil midir? Ya Allah’ın dediği ya da şeytan ve avanelerinin… Birçok tefsir kitaplarında şeytan kelimesi üzerinde uzun uzadıya durulmuş olsa da ben kısaca lüzumuna binaen ne manaya geldiğini hatırlatmak istiyorum. Şeytan kelimesi mana itibariyle yoldan çıkaran anlamına gelen “şetata” kelimesinden türemiştir. Dolaysıyla “şeytan” dendiğinde akla gelen mana istikametten, olması gereken yerden uzaklaştırmak olmalıdır. Ki zaten fiiliyatta da şeytan adına, namına uygun şekilde hareket etmektedir. Şeytanın üzerine aldığı vazife Allah’ın kullarını saptırmaktır. Allah’ın kullarını istikametten çıkartmaktır. Bunu Kur’an şu ayetlerle anlatır:
لَّعَنَهُ اللّهُ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا** وَلأُضِلَّنَّهُم****… وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا**
“Allah o şeytana lanet etti(rahmetinden kovdu). Ve o da şöyle dedi: “Yemin ederim ki senin kullarından belirli bir bölümünü kendi tarafıma alacağım. Elbette senin kullarını saptıracağım, …. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.” (Nisa, 118-119) Başka bir ayet şöyledir:
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
“İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver dedi. Allah da, O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.” (Hicr, 36)
Şeytanın görevi Allah’ın belirlediği güzergâhta yürümekle memur kullarını saptırmaktır. Ve Allah bunun için kendisine mühlet vermiştir. Tabir caiz ise varını yoğunu Allah’ın rızasından uzaklaştırmaya, dalalete düşürmeye adamıştır. Şeytanın asli vazifesinin mustekim yoldan saptırmak olduğunu aşağıdaki hadiste de kolaylıkla okuyabiliriz. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ: خَطَّ لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا خَطًّا، وَخَطَّ عَنْ يَمِينِهِ خَطًّا، وَخَطَّ عَنْ يَسَارِهِ خَطًّا، ثُمَّ قَالَ: «هَذَا سَبِيلُ اللَّهِ» ، ثُمَّ خَطَّ خُطُوطًا فَقَالَ: «هَذِهِ سُبُلٌ، عَلَى كُلِّ سَبِيلٍ مِنْهَا شَيْطَانٌ يَدْعُو إِلَيْهِ» ، وَقَرَأَ {أَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ} [الأنعام: 153****]**
**Abdullah İbni Mes’ûd’tan (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizim için bir çizgi çizdi ve buyurdu ki; Bu, Allah’ın yoludur. Sonra o çizginin sağına ve soluna bir takım çizgiler daha çizdi ve bunlarda yollardır. Her yolun başında bir şeytan bulunur ve insanları bu yollara çağırır. buyurduktan sonra: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. O yollarlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah sizlere bunları emretti.” (En’âm 6/153) mealindeki ayeti okudu. (İbni Mâce, Mukaddime 11; Dârimî, Mukaddime 23)
Zikrettiğimiz nasların vermiş olduğu ortak mana şeytanın Allah’ın rızasından saptırmak gayesi üzerine kaim olmasıdır. Bunu amaçlar ve girişimleri hep bu yöndedir. Kulluk maratonu süresince şeytanın saptırma girişimleri olmaya da devam edecektir.
Allah’ı razı etmek gayesiyle hayatını sürdüren Müslüman şeytani engelleri bir bir aşarak mutlu sona, rıza-ı ilahiye ulaşmayı arzular. Şeytani desiseleri ve aldatmacaları hayatından kovmalıdır ki Allah razı edilebilsin. İşte hac ibadet sırasında şeytan taşlamakla zımnen söylenmek istenen de budur. “Ey şeytan seni hayatımdan kovuyorum. Seni ve desiselerini terk ediyorum. Hayatımda Allah’ın dediklerine yer var, seninkilere yok” demenin sembolik ifadesidir şeytan taşlamak…
Mademki şeytan taşlamak şeytani olan her şeyin hayatımızdan kovduğumuzun sembolik ifadesidir, öyleyse şeytani bütün işlerin kendisinden kaynaklı olan demokrasinin de hayatımızdan kovulması gerekmektedir. İşte bende bu makale vesilesiyle asrımızın en büyük şeytanı olan demokrasiyi taşlamak/hayatımızdan kovmak gerektiğini hatırlatmak istedim.
Çünkü asrımızın en büyük şeytanı demokrasidir. Haramların hayatımızı çepeçevre kuşatmış olması, temel hak ve özgürlükleri vaat eden demokrasinin varlığından kaynaklanmaktadır. Demokrasi Allah’ın rızasından uzaklaşmanın diğer bir adıdır. Yukarıda gerçekleştirdiğimiz şeytan tarifinden hareketle demokrasi Allah’a kulluk çizgisinden saptırdığı için en kıdemli ve rütbeli şeytandır.
Bir Müslüman için Allah’ın haram kıldığı fiil ve eşyalardan uzak durması kulluğun asıllarındandır. Şeytan taşlama ritüeliyle haramlardan uzak duracağını, Allah’ın rızasından uzaklaştıracak her türlü amelden sakınacağını deklare etmektedir. Peki, madem ki amaç Müslüman için haramlardan sakınmaktır ve şeytan taşlama bunun sembolik ispatıdır, öyleyse haramlardan olan içkiden, kumardan, zinadan uzak kalmaya çalışırken bütün bu münkeratın yegane müsebbibi olan demokrasiyi desteklemesi ne ile izah edilebilir? Allah’ın rızasından uzaklaştırmayı yegane gayesi olarak gören şeytana alet olmayacağını attığı taşlarla cümle aleme gösteren bir Müslümanın ülkesine varır varmaz bütün şeytani işlerin membaı olan, demokrasiyi, laikliği desteklemesi ne acayip ve yaman bir çelişkidir. Öyle ya; şeytan taşlama sırasında kul aslında zımnen ona buğz ettiğini söylemek ister. Lakin diğer taraftan demokrasiyi hayatımızdan kovmazsak, kovmak için gayret göstermezsek şeytana buğz değil, hizmet etmiş oluruz. Nasıl ki Allah’ı razı etmek gayesiyle içkiyi, kumarı ve sair münkratları/haramları hayatından kovuyorsa bunca münkeratın asıl müsebbibi olan demokrasiyi de hayatından kovmalıdır. Demokrasiye “euzu billahi min demokrasi” diyebilmelidir. Demelidir çünkü şeytan taşlarken yapılan duada bu teyit edilmektedir. “Allah en büyüktür, şeytan ve örgütünün hayatımda hiçbir tesiri olamaz.” Aksi takdire şeytan ve vesveselerini belli ölçülerde hayatımızdan kovarken en büyük şeytani vesvese olan demokrasiyi haytamızdan kovmazsak şeytan taşlamak konusundan ne kadar başarılı olduğumuzu iddia edebiliriz ki?
Aynı şekilde bir taraftan cemerat sırasında şeytandan ve şerlerinden Allah’a sığınmak kastıyla taşları atarken, pratik hayatta İslam’ın azılı düşmanı olan, Müslümanları katletmeyi, dinden uzaklaştırmayı gayelerin gayesi olarak gören başta ABD’yi ve sömürgeci kafirleri dost edinmek hiçbir şekilde izah edilemez. Kafir Müslümanların apaçık düşmanıdır, şeytan da… Allah bizlerden kafirlerle dostluk kurmayı ve yakınlaşmayı sakındırmıştır, şeytanla da... İkisinin de ortak noktası Müslümanlar için düşman olmalarıdır. Buna ilişkin ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
**إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا
“Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisa, 101) Şeytanın düşmanımız olduğunu ve taifesinin tek gayesinin ateşe davet etmek olduğunu ise şu ayet beyan etmiştir. Şöyle ki:
إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Şüphe yok ki Şeytan, size düşmandır, siz de ona düşman olun. Onun tâifesi, sizi yakıp kavuran ateş ehli olmaya dâvet eder ancak.” (Fatır, 6)
Bir tarafta şeytan ve avanelerinin hayattan kovulduğunun ispatı niteliğinde bir amel gerçekleştirilirken diğer taraftan insanları Allah’ın dininden uzaklaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan kâfirleri dost edinmek tutarsızlıktan başka bir şeyle ifade edilemez.
Dolaysıyla hac ibadeti başından sonuna kadar bizlere bir şeyler hatırlatmalıdır. Safa-Merve arası ortaya koyulan efor/enerji çocuğuna su bulmaya çalışan mütevekkil bir annenin bizler için miras bıraktığı tevekkülü hatırlatmalıdır. Arafat’ta yapılan vakfe mahşer gününü, ihramlı milyonlarca hacılar, üstünlüğün ancak takvada olduğunu hatırlatmalıdır. Yine Mekke sokakları zenginliği dillere destan olan, bir giydiği kıyafeti bir daha giymeyecek kadar zenginliği nam salmış, ama söz konusu bir tercih olduğu vakit İslam’ı seçip bütün mal varlığını elinin tersiyle itip, şehit olduğunda üzerine örtecek elbisesi dahi olmayan Musab bin Umeyr’i hatırlatmalıdır. Ya da Mekke sokaklarında gezerken göze çarpan koca bir kaya parçası bütün işkencelere rağmen kulluğu Rahman’a hasr eden “ehadun” ile özdeşleşmiş Bilal bin Rabah’ı namı diğer Bilal Habeşî’yi hatırlatmalıdır. Kâbe’de “Rükn-i Yemânî” nin yanı başında okunun Kur’an tilaveti, eziyet göreceğini bile bile hakkı haykırmaktan bir an olsun geri durmayan Abdullah bin Mesud’u hatırlatmalıdır. Uhud bize “Ayneyn tepesi”ni o da bize Allah’a ve Rasulü’ne itaatin önemini hatırlatmalıdır. Bedir bize Sa’d bin Muazları ve onlar da bize Nusret ehlini hatırlatmalıdır. Yine Hendek gazvesinin yapıldığı yeri gezerken hendekler, insanoğlu için tablo ne kadar karanlık olursa olsun insanoğlu nazarında olması mümkün olmayan şeyleri oldurmaya kadir olan Allah’ın kudretini ve müjde-i Rasul olan Raşidi Hilafet’in de elbet bir gün tahakkuk edeceğini hatırlatmalıdır.
Kısacası hac ibadeti duygusal hazzın yanında bazı hakikatleri bize hatırlatmalıdır. Hac ibadetinin ritüellerinden olan şeytan taşlama da şeytani bütün desiseleri hayatımızdan kovmak gerektiğini hatırlatmalıdır. Mademki şeytan yoldan saptırıcı demektir, yine madem şeytan taşlamak şeytana ve örgütüne ait her şeyi hayatımdan defediyorum demenin diğer ifadesidir öyleyse insanlığı Allah’ın istikametinden ve rızasında saptırma da asrımızın en büyük şeytanı olan demokrasiyi de hayatımızdan uzaklaştırmak gerekmektedir. Cemerat meydanında şeytanı hayatımızda istemediğimizi haykırıyorken, meydandan iner inmez şeytana alet olmak ancak şeytanı sevindirecektir.
Öyleyse diyorum ki; şeytan taşlama sırasında yüksek sesle haykırdığımız o sözlerin hayatımızın tamamını kuşatması ve can bulması duasıyla…
بسم الله، و الله أكبر رغماً للشيطان و حزبه و إرضاءً للرحمن “Şeytanın ve hizbinin isteklerinin aksine Rahman’ın rızası için Allah’ın adıyla ve Allah en büyüktür(diyorum).