Çözüm Sürecinin Hayrını Ve Şerrini Konuşa"Bilmek"
30 Nisan 2013

Çözüm Sürecinin Hayrını Ve Şerrini Konuşa"Bilmek"

Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasında yürütülen barış süreci hakkında konuşmak yada yazmak... Herkes barış elçiliğine soyunmuşken eğer siz bu sürecin doğruluğuna ilişkin konuşup yazmazsanız hemen sürecin dışında kalanlardan olursunuz. Ya taraf olacaksınız ya bertaraf... Muhakkak taraf olacaksınız yada "olmalısınız". Muhalefet partilerinin haline bakınca kim bertaraf olmak ister!

Peki nasıl ve nereye yürüyecek bu süreç? Çözüm sürecinin hayrını ve şerrini değerlendirmeyecek miyiz?

Mesele sadece 30 küsur yıldır devam eden kirli savaşın durması meselesi mi? Mesele sadece silahların susması ve kanın durması meselesi mi? Mesele köylerini terk etmek zorunda olanların tekrar köylerine geri dönebilecek olmaları meselesi mi? Yada mesele Doğu ve Güneydoğu'nun sarp kayalıkları, mağaralar ve geçitlerinin artık siviller tarafından ziyaret edilebilecek olması mı?

Niçin sormuyoruz bu kirli savaşı yürüten her iki taraf (Devlet ve PKK) yıllarca kimin emri ile tetiğe bastı. Evet her şeyi unutalım, ölen otuz bin Türk gencinin hesabını, yine bir o kadar ölen Kürt gencinin hesabını sormayı da unutalım. Basılan köyleri, sürülen halkı, iki arada bir derede kalan masum insanları, binlerce faili meçhulü de unutalım. Barış gelsin diyelim. Yeter ki İstikrar gelsin, İnsanlar köylerine dönsünler ve kan akmasın diyelim.

Evet tüm bunların hepsini söyleyelim ve tüm bunların hepsine destek verelim. Çünkü ortada hak ile batıl yok ki birine hak diğerine batıl diyelim ve hakkı batıla üstün kılmak için birinin hakkını diğerinden isteyelim.

Ortada dininden taviz vermeden dinine bağlı bir şekilde yaşamayı isteyen bir halk var. Müslüman Kürt halkı... Aslında hak aranacaksa, hak sadece bu halkın hakkı dır. Yani hak ve doğru olan sadece bu halktır.

Ya diğerleri... Biri bu halka kurulduğu günden beri düşman olmuş devlet, diğeri bu Türkiye devlet üzerinde batılı devletlerin siyasi nüfuzunu artırmak için kurulmuş sosyalist bir Örgüt PKK.

Bu iki düşman bir araya gelmiş Müslüman Türk ve Kürt halkına kan içtirmiş. Akan kanın durmasını niye istemeyelim? Tabi ki kan dursun. Akan kan hep mazlum Müslümanların kanı oldu. Nasıl kan durmasın diyebiliriz?

Ama hiç mi soracağımız bir şey yok? Bu barışın sonrasında birbiri ile sarmaş dolaş olacak Devlet ve PKK'nın Barışın üzerinden gaye edindiği ortak fayda ve menfaat nedir?

Sormayacak mıyız? Bu barış sürecinden ABD ve Batının beklentisi ve çıkarları nelerdir diye? Çözüm süreci içinde her iki taraftan yapılan açıklamaların teknik teferruat ve detaylarında kaybolmak yerine ana esaslara hiç mi bakmayacağız.

Ben konuya nereden girsem neyi nasıl değerlendirsem diye çok düşündüm. Onun için de yazının ana temasına gelinceye kadar biraz fazla uzattım farkındayım. Ama medya olanca gücü ile sürece destek oluyorken, STK'lar bu sürecin nereye gideceği konusunda hiç bir fikir beyan etmeden şartsız bağlılık ile hükümete destek veriyorken, yazarların ve "aydınların" çoğu zaten tescilli akil adamlar olarak işlerini yürütüyorlarken konuşmak yada yazmak zor olsa da konuşmamızın gerektiğini ve yazmamızın gerektiğini düşündüm. Azda olsa aydın akıllara, bağımsız ve siyasi düşünebilen zihinlere bel ki bir şeyleri hatırlatmış oluruz.

Bilindiği üzere Türkiye Devleti ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında yürütülen barış görüşmeleri son aylarda daha hızlı ilerleyen siyasi gelişmeler olarak göze çarpmaktadır. Bu gelişmelerin bu kadar hızlı ilerlemesinin muhakkak geçerli bir nedeni ve gerekçesi olması gerekir kanaatindeyim.

Yoksa 30 yıl önce ABD tarafından kurdurulduğu herkesçe malum olan PKK bu kadar yıl boyunca Türkiye devleti ile danışıklı dövüş şeklinde birlikte vahşet ve silaha dayalı bir siyaset izledi ise, Türkiye Devleti de bu kirli savaşın bizatihi ortağı olduysa bu gün barışa dayalı bir siyasetin izlenme gerekliliği muhakkak bir neden ile açıklanmalıdır.

30 küsur yıldır devam eden, on binlerce Müslüman Türk gencinin yine on binlerce Müslüman Kürt gencinin ölmesine, Müslüman Kürt halkının yurtlarından çıkarılıp sürgün edilmesine, yağmalamalar ve köylerin yakılmasına kadar bir çok cürüme beraber ortaklık ederek imza atan Türkiye Devleti ve sosyalist örgüt PKK, şimdi yaşattıkları tüm bu acı ve ızdırapdan sonra barış rüzgârlarını estiriyorlar.

Yani 30 küsur yıl Müslümanların kanından beslenen bu iki taraf şimdi kanın durduğunu söylerlerken Müslüman Kürt halkının modern demokrasiye entegre olmasının vaktini geldiğini söylüyorlar. Murat Karayılan'ın kandilden yaptığı açıklamanın satır aralarında neler var bakalım:

"Hareketimiz, Kürt Halk Önderliği'nin devlet heyetiyle yürüttüğü müzakerelerde varılan sonuçlar temelinde 23 Mart tarihinden itibaren sürdürdüğü ateşkes pozisyonunu korumakla birlikte, gerilla güçlerimizin Türkiye sınırları dışına çekilme çağrısının gereklerini tam bir kararlılık ve irade birliği içinde tereddütsüz sahiplenerek yerine getirecektir. Kürt sorununun çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak ve Ortadoğu barışına giden yolu açacak olan bu tarihi adımın amacına uygun olarak başarıyla tamamlanması, barış, kardeşlik, demokrasi ve özgürlük isteyen herkesin, hepimizin temel hedefidir."

Abdullah Öcalan'ın ise Navruz günü Diyarbakır meydanında okunan mektubunda şunlar yazılıydı:

"Yeni bir Türkiye, yeni bir Ortadoğu ve yeni bir geleceği birlikte inşa etmeye ve tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini, en eski sömürge ile ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dışlanan, yok sayılan herkesi, çıkışın yeni seçeneği olan demokratik modernite sisteminde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırmaktadır.”

Bu açıklamalar çözüm süreci gündeminde "Çekilme tarihi ne zaman açıklanacak, İmralı'nın mektubu Kandile ne zaman ulaşacak, İmralı daha önce Başbakana mektup yazdı mı yazmadı mı?" gibi teknik teferruatların arasında kayboldu gitti. Başbakana mektup geldi mi gelmedi konusu tartışılırken Abdullah Öcalan'ın Başbakana yazdığı bilinen mektupta hangi uyarıları yaptığı konusu sümenaltı edildi. Öcalan Başbakan'a Suriye uyarısı yaparak bu gelişmeler senide beni de bitirir mukabilinde sözler sarf ederek uyarıda bulunuyor.

Bütün bunların bir tek sebebi var sanırım:

Son yıllarda Ortadoğu Müslüman halklarının başlattığı uyanış hareketi ve bu hareketin Suriye topraklarında İslami bir devlet olan Raşid-i Hilafet’ini kurmak için çalışması batıyı korkunç derecede rahatsız etmesi... Öyle ki, batılı güçler artık yıllarca Müslümanların arasına nifak tohumları ekmek için kurdurdukları PKK gibi örgütler ile bu örgütlerin işbirlikçisi Türkiye, Irak, İran ve Suriye gibi devletler ile anlaşarak kendisi için yaklaşan bu tehlikeyi (Hilafet Devleti) bertaraf etmek istemektedir. Bu sebeple Türkiye’de Ak Parti üzerinden Demokratik İslam düşüncesini Müslüman halklara pazarlamak istemektedir. İşte Türkiye Devletinin bu asli görevini iyi yürütebilmesi için kendi iç problemlerinden kurtulması gerekmekte. Dolayısıyla PKK ile Türkiye Devleti arasında yürütülen barış görüşmelerinin esasi temeli budur. Bu görüşmelerin çok hızlı ilerlemesini tetikleyen faktörleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. Türkiye, İran ve Irak yönetimleri şunu çok iyi bilmektedirler: “Eğer Suriye’de rejim devrilir ve İslami bir Hilafet Devleti kurulursa bunun etkisinin ilk görüleceği topraklar kendi topraklarıdır. Ve bu devrim rüzgarı Irak, İran ve Türkiye’ye Suriye’nin sınır bölgelerinden sıçrayacaktır. Bu bölgelerde ise Müslüman Kürt halkı yaşamaktadır. İşte bu sebeple ABD buna çözüm olarak Müslüman Kürt halkının demokratikleşmesi konusunda Türkiye üzerinden PKK ile barış politikası adıyla kirli bir siyaset gütmektedir.

  2. Baas rejimi devrilir, ABD’nin istediği demokratik Suriye yerine İslami Hilafet Devleti kurulursa bu devlete karşı maddi eylem noktasında kullanacağı PKK ve PYD'yi Kuzey Irak Kürt yönetimi merkezinde bir araya toplamak istemekte ve gelecekte Suriye’deki İslami direniş gruplarına karşı silahlı mücadelede bir kart olarak kullanmayı beklemektedir. ABD bunu bölgede bu gruplar üzerinden bir Kürt devletinin kurulma vaadinin sözünü vererek yaptırmak istemektedir.

Bu iddiayı destekler nitelikte açıklama yapanlardan biri PYD eş başkanı Salih Müslim.

Salih Müslim,Ankara ve PKK arasındaki görüşmeleri desteklediklerini açıkladı. Ayrıca,Suriye muhalefetinin Esad’ı devirmek için artık Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duymayacağını ve Kürtlerle kordinasyon halinde hareket etme şanslarının olduğunu vurguladı. Telefonla Rudaw’a mülakat veren Müslim, Türkiye ile Suriye Kürtlerinin durumunu müzakere etmek dahil bütün seçeneklere açık olduklarını belirtti.

Burada Salih Müslim'in bahsettiği ve PYD ile kordinasyon halinde hareket etme şanslarının olduğunu söylediği muhalefet kim? Sanırım bu Hilafet ve İslam Devleti isteyenler değil, aksine demokrasi isteyen ÖSO gibi yapılar.

Salih Müslim'in aşağıda söylediklerine dikkatle bakılırsa bu daha net anlaşılacak sanırım.

Salih Müslim'in DHA verdiği başka bir mülakatta Suriye Koalisyonuna, ÖSO ya ve bunları destekleyen Türkiye hükümetine uyarıda bulunarak şöyle diyor:

"Türkiye'nin ilişkisi siyasi bir oluşum olan muhalefet koalisyonuyladır. Fakat onların gerisindeki birçok grupla ilişkileri yok. Aslında koalisyonun da yok. Bu gruplar kendi başlarına hareket ediyor. Örneğin Koalisyon (Suriye Ulusal Meclisi) devamlı “Demokrasi ve çoğulculuk istiyoruz” diyor. Fakat sahadaki güçler neden bahsediyor? Hilafetten. Türkiye basını Arapça yayınları takip etmediği için bunun farkında olmayabilir ama adamlar bar bar bağırıyor. İslami hilafet tahayyüllerini saklamıyorlar. Dolayısıyla Koalisyon'un söylemiyle hiç uyuşmuyor, sahadaki söylem."

Salih Müslim'in bu söylediklerinden neyi anlayacağız diye sorduğumuzda, Suriye'de batıyı ve özellikle ABD'yi rahatsız eden İslami Hilafet Devleti taleplerinin arması ve ciddi anlamda böyle bir tehlike ile ABD, İran, Rusya ve bölge ülkelerinin karşı karşıya kalması burada demokrasi isteyen ÖSO gibi gruplar ile PYD vb. grupların Hilafet isteyen gruplara karşı birlik oluşturabileceğinin sinyallerini veriyor. Dolayısıyla Türkiye ile PKK arasında süren çözüm sürecini bu gelişmelerden bağımsız nasıl değerlendirebilirsiniz?

  1. ABD eğer Suriye’de istediği geçiş hükümetini inşa edemez ise Suriye’yi parçalayarak gücünü bölmek istemektedir. Bu bölünmede ise Suriye ve Kuzey Irak merkezli bir Kürt devletini inşa etme planını son hamle olarak görmektedir. Dolayısıyla Türkiye ile PKK arasında barış sürecinin gerçekleşmesi bunun içindir. PKK Kuzey Irak veya Kuzey Suriye topraklarına çekilerek ABD’nin talimatını bekleyecektir.

İşte tüm bu faktörler PKK ile Türkiye Devleti arasında bir barış sürecini tetiklemiştir. Hem PKK lideri Öcalan, hem de KCK başkanı Karayılan’ın yaptığı açıklamalara bakıldığında “Ortadoğu’daki değişim ve buna paralel olarak modern demokrasi” ifadelerini çok kullanmaları bunu açık bir şekilde de gösteriyor. Yani her iki tarafın ortak gayesi Ortadoğu’da başlayan İslami uyanıştan Kürt halkının etkilenmesini engellemek ve Müslüman Kürt halkını demokrasi düşüncesi ile yozlaştırmak. Yine Suriye’deki İslami devrime Müslüman Kürtlerin destek vermesinden duydukları kaydı ve korku.

Ancak barış süreci olarak yürüyen bu gelişmelerin arka planını Türkiye’deki Müslümanlar görememekte ve bu sebeple sürece kayıtsız şartsız destek vermektedirler. Bu da ABD’nin Ak Parti hükümeti üzerinden Türkiye’deki STK ve gruplara nasıl etki ettiğinin bir göstergesidir.