Mektubuma başlamadan önce Rabbime hamd ederim. Çünkü biz ve bizim gibi gerçekten hakkaniyet çizgisinde kalmaya azami gayret gösterenler bu çatışmanın bir tarafında olmadık. Allah’a şükürler olsun ki, hiçbir şekilde hakkaniyeti olmayan bu iki tarafın destekleyicisi olmadığımız için eleştirildik ve yerildik. Bazen sustuk, çünkü fitne herkesi içine çekebilecek boyutta ekilmişti. Bazen nasihat ettik, çünkü bu planın hayra alamet olmadığını ta 10 yıl önce gördük ve göstermek için çırpındık durduk.
Allah Subhanehu Ve Teâlâ bizi birbirimize kardeş kılan değerlerimize dönmeyi ve Onun dinini yüceltmek için ümmet olarak tek vücut olabilmeyi nasip etsin.
Bu mektup Sayın Başbakan nezdinde Ak Parti ve yönetimine, Fetullah Gülen Hoca nezdinde cemaatin önde gelenlerine yönelik yazılmış bir sitem, bir hatırlatma, bir nasihat ve bir uyarı niteliği taşıyor. Kimse yanlış anlamasın. Bir Müslüman olarak, diğer Müslüman kardeşlerime sitem etme, hatırlatmada bulunma, nasihat etme ve Allah için uyarıda bulunma hakkına sahibiz. Hele hele tüm bunlar; biri Başbakan, diğeri bir cemaatin lideri olan iki Müslüman muhataba yapılacaksa, bu topraklarda yaşayan her Müslüman’ın böyle bir hakkı olduğuna inanıyorum.
Şimdi öncelikle şu hatırlatmalarımı her iki tarafa iletmek istiyorum.
Sizler; öyle ya da böyle, doğru ya da yanlış, 12 yıl önce Türkiye’nin siyasetinde birliktelik ve ortaklık oluşturdunuz. Hak çizgi (vahiy), sizin bu ortaklığı inşa ettiğiniz yol ve hedefinizi doğru kabul etmeyip onaylamasa da, siz hakka rağmen direttiniz ve birlikte Ak Partiyi iktidara taşıdınız.
Sonra bu toplumdan milyonlarcasını peşinizden sürüklediniz. Onlar size ve dostluğunuzun samimiyetine inandılar. Öyle ki dostluğunuzu bozmamak için bazen birbirinizin haramlarını, zulümlerini ve kabahatlerini görmezden geldiniz. Dostluğunuz bozulmasın diye adaleti istediğiniz gibi tecelli ettirdiniz. Bu halk bu uygulamalarınıza rağmen size destek verdi. Çünkü bu halk sizin yüreğinizde taşımadığınız o samimiyete inanıyor ve size güveniyordu.
Şimdi bugün, dün dost olan sizler birbirinize düşman kesildiniz. Düşmanlığınız öyle bir noktaya ulaştı ki, suçlamalarınız ve ithamlarınızla ahlaki çizgileri aşıp en aşağı seviyelerde çatışır ve savaşır oldunuz. Size ve samimiyetinize inanan halkı adeta şaşkına çevirdiniz.
Peki; tüm bunları niçin yaptınız?
Dinler arası diyalog için mi Sayın Gülen?
Bırakın Müslüman’ın diğer Müslüman ile diyaloğunu, bugün bir insanın başka bir insan ile diyaloğunun nasıl olması gerektiğini çok kötü bir şekilde resmeden sizler, nasıl olurda dinler arası diyaloğu oluşturabileceğinizi düşünürsünüz? Hem de şeriatları gönderen Rabbimiz, dinler arası ilişkiyi belirlemiş ve İslam’ı diğer tüm dinlere üstün kılmışken.
Halbuki, 50 küsur parçaya bölünen, kâfirler tarafından kaynakları sömürülen, izzet ve şerefleri ayaklar altına alınan Müslüman beldelerin halkları ve yönetimleri arasında bir diyalog oluşturarak yeniden cihanşümul tek bir Hilafet Devleti’nin kurulması için çağrı yapmanız gerekmez miydi?
Medeniyetler İttifakı için mi Sayın Başbakan?
İslam medeniyeti 13 asır boyunca diğer gayri İslami yaşamların hüküm sürdüğü medeniyet ve toplumlara ulaştığında, onları kendi potasında eritmiş ve hidayete ermelerine vesile olmuşken, yine Allah ve Rasulullah’a savaş açan düzenleri, medeniyetleri ve devletleri kendine düşman edinmişken, siz hangi medeniyetlerin ittifakını sağlamaya çalışıp durdunuz.
Hak ile batılın mücadelesinin kıyamete kadar süreceğini bildiren Rabbimiz, İslam’ın hak, diğerlerinin batıl olduğunu bildirmişken, hangi medeniyetlerin ittifakı için boşa kürek salladınız?
İslam Medeniyetinin Peygamberi, zekât memuruna görevi sırasında verilen hediyeyi, “Sen zekât toplamakla görevlendirilmemiş olsaydın bu hediye sana verilecek miydi” diyerek alıp beytülmale koyan bir anlayışa sahipti. Şimdi ise makam ve mevkilerde bal tutan parmağını yalar misali iktidarın olanaklarından faydalanan ve bunu hakkaniyet ölçüsünde normal karşılayan şahsiyetler var. Siz bir Müslüman yönetici olarak neden selefleriniz olan İslam Medeniyetinin yöneticilerini örnek almıyorsunuz da, kokuşmuş batı medeniyeti ile İslam arasında ittifak oluşturmaya çalışıyorsunuz?
Daha gelişmiş bir Demokrasi için mi?
Demokrasisi gelişmiş Türkiye’nin içinde bulunduğu hal ortada. Özgürlükler ve hürriyetler sadece Müslümanların zihin kirliliğine sebep oldu. Müslüman bacılarımız daha önce farzların tacı olarak gördükleri başörtülerini şimdi giyim özgürlüğünün bir parçası olarak görüyorlar. Bu Başörtüsünü teferruattan sayan ve yine başörtüsü ile eğitim alma ve çalışma sorununu toplumsal mutabakat zemininde çözmeye çalışan sizin demokrasi anlayışlarınız Müslümanları şer-i hükme olan bağlılıktan uzaklaştırdı ve nerdeyse batılılaştırdı. Demokrasi ile oluşturduğunuz fikir özgürlüğüne kendiniz bile inanmadınız. Korkmadan ve cesurca İslami Hilafet taleplerini haykıranları bu kapsamın dışında tuttunuz. İşte demokrasi putu böyle bir şey olsa gerek. O halde tüm bunlar bu şey için miydi?
Amerikan siyasetini egemen kılmak ve İngiliz yapılanması olan askeri vesayeti tasfiye etmek için mi?
Hadi diyelim bunu yapacaktınız. Peki, bunu yaparken niçin suçlu suçsuz herkesin aynı kefeye konulup suçlanarak mahkûm edilmesini sağladınız? Biriniz bunu yaparken diğeriniz niçin bu haksızlığı gördüğünüz halde sustunuz.
Sayın Gülen!
Neredeyse tüm İslami cemaat ve hareketlerin Ergenekon diye bilinen şer örgütü ile bağlantısının olduğu yalanı ortaya atıldığında niçin gerçekleri konuşmadınız? Bundan dolayı şu anda hiçbir suçu olmadığı halde yüzlerce Müslüman binlerce yıllık cezalar ile mahkûmiyet kararlarını bekliyorlar. Cezaları infaz edilip zindanlara atılanlar müstesna. Sizi samimi Müslümanların üzerine bu kadar öfke ile gidenlere karşı suskun kılan ve medya ve yayın organlarınız ile bu zulümleri desteklemenizi gerektiren şey nedir acaba söyleyebilir misiniz?
Sayın Başbakan!
Düzmece deliller ile samimi Müslümanları Ergenekon ile ilişkilendirenlerin bu zulmüne niçin ortak oldunuz?
İslami davet taşıdığı için mahkemelerin hakkında mahkûmiyet kararı verdiği Köklü Değişim Dergisi Genel Koordinatörü Süleyman Uğurlu’nun evine gizlice girip silah koyan ve daha sonrada planlı bir şekilde operasyon yaparak evde arama yapıp silahın Süleyman Uğurlu’ya ait olduğu iftirasını atan Polis memurları hakkında herhangi bir soruşturma başlattınız mı? Apaçık planlı bir şantaj ile suçlanan Süleyman Uğurlu’yu tam üç yıl tutuklu yargılayan mahkemeye adalet ve insaf için hiçbir çağrıda bulundunuz mu?
Şimdi Ergenekon diye bilinen o örgütün liderleri olarak cezaevlerine koyulan kişileri tek tek serbest bırakıp, birde geçmiş olsun dileklerinizi iletiyorsunuz. Peki, sadece ben Müslümanım ve Allah’ın hükmünü uygulayacak Hilafeti istiyorum dediği için zindanlara atılan mustazaflardan ne zaman özür dileyeceksiniz?
Yıllardır düzmece suçlamalar ile cezaevlerine konulan Sivas davası, Malatyalılar davası, Mirzabeyoğlu davası, umut davası, ihya-der davası ve vasat davasından yargılananlar ile daha yüzlerce masum Müslüman ne zamana kadar zindanlarda kalmaya devam edecek?
el-Kaide adı ile şafak operasyonları düzenleyip, terörist yaftası vurarak cezaevlerine koyduğunuz Müslüman gençlere terörist demekten ne zaman vazgeçeceksiniz?
Sayın Başbakan!
2005’de İslami parti Hizb-ut Tahrir hakkında, gazetelerinin manşetlerine “Hizbul Tahrik” yazarak, 60 yıllık tertemiz partiye çamur atan ve mensuplarına olmadık iftiralar atarak cezalar almasını sağlayan Genel Yayın Yönetmenlerini telefon ile arayıp “kaldırın bu yalan manşetleri” niçin demediniz?
Kim Müslümanları vahdete çağırıyor, kimde Müslümanları tahrik ediyor? Şimdi bu daha net anlaşılıyor.
Hizb-ut Tahrir 60 yıldır nerdeyse bütün Müslüman beldelerde Hilafet ve vahdete çağırıyor. Bugün sizler ise Müslümanları kutuplaşmaya ve ayrışmaya davet eden iki taraf oldunuz. İşte asıl tahrik bu değil midir?
Sayın Gülen!
Emniyet müdürlüğünde Ergenekon zanlısı bir teğmenin cep telefonuna Hizb-ut Tahrir üyesi bir kişinin telefon bilgilerini yükleyip, buradan Ergenekon ile ilişkilendirmek için deliller oluşturan memurlara iftira ve şantaj suçunun cezasının Allah katında ne olduğunu ve bu gerçeği gizleyen medya organlarınıza İslam’ın habercilik ilkesini niçin öğretmediniz?
Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’de genelde samimi Müslümanlar ve özelde Hizb-ut Tahrir hakkında yapılan yayınlara niçin müdahale etmediniz? Asılsız iftiralar ile karalamalar yapan Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan ve onun gibi diğer yazarları niçin izan ve insafa çağırmadınız?
Sayın Gülen!
Hilafet ile ilgili Zaman gazetesine verdiğiniz röportajda Hilafet’in Allah’ın vaadi olduğunu ve Rasulullah’ın müjdesi olduğu söyleyebilseydi diliniz. O zaman o dilinizden müminlere rahmet ve merhamet duaları dökülürdü. Referandum için Müslümanları sandıklara çağıran diliniz, Hilafet’in ikamesi için çalışmaya çağırsaydı eğer, belki o dilin söyleyeceği hak söz, o gün birçok Müslüman’ın cehaletine engel olur ve hayrına vesile olurdu.
Sayın Başbakan!
Siz dost ve düşmanın kim olduğunu, dostu ve düşmanı belirleyen kıstasların neler olduğunu çok iyi bilirsiniz. Size hak çağrıyı mektupla ulaştıranların sesine kulaklarınızı tıkadınız. Sizi izzet ve şerefi iade edecek yönetimin ikamesi için desteğe davet edenleri küçümsediniz ve hafife aldınız. Evet, onların devlet içinde oluşmuş kadroları, makam, mevki ve yetkileri yoktu. Sadece iman, sabır ve azimleri vardı. Bu yetmez miydi?
Eğer hak çağrıya icabet etseydiniz, belki Rabbiniz sizi günah ve haramlardan bundan dolayı korurdu. Sizinle menfaat birlikteliği yapanlar şimdi tek tek sırtını size dönüyor. Şu an size yüzünü dönenlerin, yarın ne yapacağı hiç belli değil.
Halbu ki, bu dünya da size bir ev dolusu dava adamı yeterdi.
Ahiret yurdunda ise altından ırmaklar akan köşk ve saraylar…
Şimdi son olarak bir manada Müslümanlar için hayırlara vesile olan, diğer başka bir manada ise Müslümanların kitleleşme ve cemaatleşmesine zarar veren bu çatışmanız ile ilgili sizlerden talebimiz şudur:
Müttefik olduğunuz dönemde Müslümanlara karşı bir hukuk ve ahlak kuralınız olmadı.
Bari bu dönemde çatışmanızda birbirinize karşı ahlaki bir kural belirleyin.
Bari siyasi beklentileriniz ve rant hesaplarınız için yürüttüğünüz çatışmanıza bir ahlaki seviye belirleyin.
Çünkü sizin birbirinizle girdiğiniz bu çatışma ve saldırı üsluplarınız, Müslümanları birbirine düşman yapıyor. Cami cemaatinde aynı safta el bağlayıp kıyama duran amcalar birbirinin yüzüne bakmıyor. Apartmanlarda komşular birbirine selam vermiyor. Medya araçlarını kullanan abiler, ablalar ve kardeşler Müslüman şahsiyete yakışmayacak ölçüde birbirine karşı çirkince saldırıp hakaretler ediyor.
Eğer siz kendinize acımıyorsanız bu ümmetin evlatlarına acıyın. Siyasi emeller, tehlikeli fikirler ve dünyevi hırslarınız için yakalarına yapıştığınız Müslümanların bırakın artık yakasını.
"Hatırlat; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar." (Zariyat-55)
Selam ve Dua İle…
Kaleme alan : Mahmut Kar
Destekleyenler : Süleyman Uğurlu
Musa Bayoğlu
Bayram Sağnak
Osman Yıldız
Aydın Usalp.