Geçen hafta Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsilî Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, beraberinde çok ses getiren “Ey insanlar! İslâm zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor…” şeklinde açıklamaların yer aldığı bir hutbe irat etmişti, hepimizin malumu… Erbaş’ın Cuma hutbesinde dile getirdiği “tüm kötülük ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığı” ifadeleri Kemalist güruhun tepkisini çekerken, Ankara Barosu irat edilen bu hutbede kullanılan sözlerle alakalı öfke dolu açıklamalarda bulundu. Bir tarafta Erbaş’a okuduğu hutbeden dolayı sahip çıkanlar diğer tarafta her fırsatta İslâm’a ve Müslümanlara kin kusan güruh…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Erbaş’a sahip çıkmasıyla dâhil olduğu bu tartışma/konu neredeyse bir haftayı aşkın bir zaman gündemi fazlasıyla meşgul etti. Erbaş’ın eşcinsellikle alakalı dile getirdikleri haktır. Ancak Erbaş’ın bu sözlerinin doğruluğundan hareketle söylenenlerin ve yapılanların hepsini doğru kabul etmek; bozuk olmasına rağmen günde iki defa doğruyu gösteren saatin aslında(!) “sağlıklı/doğru bir saat” olduğunu iddia etmekten farksızdır. Bozuk saat bozuktur. Onun günde iki defa doğruyu göstermesi onun sağlıklı çalıştığı anlamına gelmez, gelmemelidir.
Habis bir gelenek: İslâm Düşmanlığı
Erbaş’ın açıklamaları üzerine İslâm’a tahammülsüzlük dürtüsüyle harekete geçen Kemalist ve İslâm düşmanı güruhun yaptığı açıklama “malumun ilamı” kabilindendir. Biz onların İslâm’a ve Müslümanlara olan kinlerinin taa eskiye dayandığını pekâlâ biliyoruz. Onların iç dünyalarında İslâm’a besledikleri kinin ağızlarından çıkan galiz sözlerden çok daha büyük olduğu gerçeğini Kur’an haber vermiştir bizlere… Allah Azze ve Celle böyleleri hakkında bakınız nasıl buyuruyor:
قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْف۪ي صُدُورُهُمْ اَكْبَرُۜ “Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.”[1] İzinden takip ettiğiniz atalarınız gibi siz de İslâm’ın varlığına tahammül edemiyorsunuz. İslâm’a dair her şey sizi rahatsız ediyor. Biz sizi, adalet değil de “İslâm düşmanlığı mülkün temelidir” anlayışı üzerine kaim mahkemelerinizin “Maznunun behemehâl idamına, şahidin ise bilahare dinlenmesine” şeklinde verdiği kararlarından tanıyoruz*.* Biz sizin İslâm’a olan öfkenizi normal eceliyle ölmüş olmasına rağmen hakkında idam hükmü verildiği için mezarından çıkarılıp “mahkeme asılarak idamına karar vermiş. Biz kararı yerine getiriyoruz” diyerek astığınız rahmetli Erzincanlı İbrahim Hakkı efendi hadisesinden biliyoruz. İskilipli Atıf Hoca, Şalcı Bacı, Şeyh Said ve daha nicelerinin idamına karar veren İslâm düşmanlığı üzerine kurulu İstiklal Mahkemeleri’nden biliyoruz. Sırf Kur’an öğretti diye yıllarca Müslümanlara hapis cezaları yağdırdığınız 28 Şubat’tan tanıyoruz. Hiçbir cebir ve şiddete bulaşmamış; sadece fikrî ve siyasi bir mücadele ortaya koyan yüzlerce Müslümanlara zulmettiniz; oradan da tanıyoruz sizleri… Kısacası sizin adresinizi bulmak çok zor değil. Nerede İslâm’a ve Müslümanlığa bir düşmanlık söz konusu ise siz hemen oradan bitiveriyorsunuz. “Çağlar öncesi” diyerek iftira ettiğiniz Kur’an ayetleri, asıl sizin İslâm’a ve Müslümanlara olan öfkenizin çağlar öncesine dayandığını haber veriyor bizlere… Evet, kuşkusuz sizin kininiz İslâm’adır. Size cevap vermek için şimdi söz Kur’an’ın: قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْۜ “De ki; kininizden geberin.”[2]
Erbaş’ın Söyledikleri
Tekrar hatırlatmakta fayda var. Ne demişti Erbaş: “İslâm zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikâhsız hayatın İslâmi literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor.”[3] Erbaş’ın irat etmiş olduğu bu hutbe ifadeler bakımından doğru olmakla birlikte bir o kadar da samimiyetten uzaktır. Erbaş yani Diyanet samimiyetten uzaktır. Çünkü;
•Faizle iştigal etmenin haram olduğunu anlatıp faizi dünya gerçeği gören ve iktisat siyasetinin vazgeçilmezi olarak benimseyen demokratik laik devlete ses çıkartmayan; söz konusu, devletin âli menfaati(!) olduğunda Allah’a ve Rasulü’ne savaş açmak olan faizle iştigale cevaz veren bizzat kendileridir!
•Kumarın, yılbaşına özel olarak da piyangonun haram olduğu fetvasını veren ancak altmış milyona yakın milli piyango biletini satmak üzere halka arz eden laik demokratik devlete/nizama ses çıkarmayan yine kendileridir!
•İçkinin haram olduğunun fetvasını yayınlayıp ya da hutbelerden arada bir irat edip milyarlarca litre içki tüketimine müsaade veren demokratik laik sisteme fetva yayınlamayanlar yine kendileridir!
•Zinanın fuhuş olduğunu, dolayısıyla da büyük günah olduğunu hutbelerden irat edip vesikalı hayat kadınları üzerinden vergi tahsil eden ve 2004 Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde zinayı suç olmaktan çıkaran devlete hiç ama hiç ses çıkartmayan yine kendileridir!
•Eşcinselliğin lanetli bir şey olduğunu söyleyip eşcinsellik haklarının tastamam koruma altına alarak eşcinselliğin yaygınlaşmasını sağlayan İstanbul Sözleşmesi’ne ve onu icra edenlere hiçbir kelam etmeyenler yine kendileridir! Hâlbuki sizin eşcinsellerin haklarını koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken, onun yürürlükten kalkması için hiçbir şey söylemeden sadece lanetlemeniz ancak din ile kandırmaktır.
•Beşerî hükümler koyarak Allah’ın hükümlerini hiçe sayan demokratik rejimin yöneticilerini Allah’ın hükümleriyle hükmetmedikleri için muhasebe etmeyen yine kendileridir!
Sayın Erbaş!
Müslümanlar, hutbeden Allah’ın ayetlerini dile getirdiniz diye sizi, size saldıran İslâm düşmanlarına karşı nasıl da savundular. Hiç kadirşinas değilsiniz, hiç… Söyleneceklerin hepsi bu kadar mı olmalıydı Sayın Erbaş? Rasulullah makamından haykırdığınız/haykıracağınız hakikatler bundan mı ibaret olmalı/ydı? Allah için söyleyeceğiniz başka sözünüz kalmadı mı? Ya da ne kadar daha bile bile bataklık yerine sinekleri işaret etmeye devam edeceksiniz? Ne zamana kadar?
Belli ki sizin söyleyecek sözünüz kalmamış. Ancak bizim var. Söylenmesi gerekenlerin hepsi bundan ibaret değil… Gizlenerek dile getirilmeyen hakikatleri biz söyleyelim o vakit:
Bilinmelidir ki, bütün problemlerin, münkerlerin kaynağı hiç kuşkusuz laik demokratik cumhuriyetin bizzat kendisidir. Laikliğin genlerinde ancak münker ve günah vardır. Demokratik Cumhuriyet devleti çatısı altında Batı’dan ithal edilmiş İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi uluslararası sözleşmeler, yasalar ve kanunlar ile münkerlerden korunabilmek imkânsızdır. Dolaysıyla Sayın Erbaş; az önce dile getirdiğimiz hakikatleri siz Rasulullah’ın makamında dile getirmeyerek, hem o makamın hem de sana/Diyanet’e sahip çıkan Müslümanların hakkını vermediniz’
Sorumluluğumuz
İslâm düşmanlarının ve Kemalistlerin değerlerimize saldırıları neticesinde diğer tarafta yer almak yani Erbaş’a sahip çıkmak… Kardeşlerim sorumluluklarınız bundan mı ibaretti?! Söylenecekler, anlatılacaklar, yapılacaklar bu kadar mı?
Sırf İslâm’a verdiği kıymetten ötürü İslâm’a sahip çıkan ve düşmanlarına karşı tavır alan kardeşlerim! Yapacaklarımızın ve söyleyeceklerimizin bundan ibaret olmadığını hepimiz pekâlâ biliyoruz. Öyleyse neden hâlâ sorumluklarınızı yerine getirmiyorsunuz?!
İstanbul Sözleşmesi ile eşcinsellik haklarının tastamam koruma altına alarak eşcinselliğin yaygınlaşmasını sağlayan yöneticileri muhasebe etmeyecek misiniz?
Her türlü haramın işlemesine izin vererek dünyamızı adeta günah bataklığına çeviren demokratik düzenin uygulayıcılarına söyleyecek bir çift sözünüz yok mu?
Dillerini eğip bükerek dini kendi heva/hevesleri doğrultusunda uyduranların ellerinden Allah için tutmayacak mısınız?
Haydin öyleyse! Allah’ın razı olacağı İslâmi hayatı inşa etmek için yeniden hep birlikte mücadele edelim. Yine hep birlikte İslâm’ın dışındaki demokrasi, laiklik, milliyetçilik vb. fikirleri referans almadan, kapitalizmin hegemonyasına son verip İslâm’ın yeryüzüne hâkimiyetini gerçekleştirelim.
Böylesi hem dünyamız hem de ahiretimiz için daha hayırlı değil mi?
___
#DemokrasiYalanÇözümİslam
#AliErbaş
[1] Ali İmran 118
[2] Ali İmran 119