Son haftalarda Türkiye'nin de içinde bulunduğu Ortadoğu'da Suriye özelinde çok sıcak gelişmeler yaşanıyor farkındaysanız. Yaşanan bu sıcak gelişmeler aslında direkt Suriye ile ilgili gibi gözükmüyor olsada, Türkiye'yi direkt ilgilendiren meseleler gibi gözükmesede her siyasi gelişmenin derinliklerine inildiğinde verilen mesajlar ve atılan adımlar dikkatle incelendiğinde tüm bu gelişmelerin Suriye etrafında gelişen sıcak gelişmeler olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Neden Suriye diye sorulacak olursa bu sorunun cevabı Obama'nın İsrail ziyaretinde basın mensupları tarafından sorulan soruya verdiği cevapta aslında apaçık duruyor. Obama'nın cevabı şöyle: "Bu sorunla başa çıkmak için, mümkün olduğunca uluslararası toplum olarak çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu, dünyanın sorunu. ABD, İsrail ya da Türkiye'nin sorunu değil"
O halde Obama'nın bu ziyaretini ve verdiği mesajı nasıl değerlendireceğiz?
Hemen bu ziyarette İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Mavi Marmara baskınının üzerinden 3 yıl geçtikten sonra Başbakan Erdoğan nezdinde Türkiye'den özür dilemiş olmasını nasıl değerlendireceğiz. Yüzeysel bir değerlendirme ile bu Türkiye'nin diplomatik başarısıdır dolayısıyla Başbakanımıza minnettarız mı diyeceğiz. Yoksa bu özrün arkasında Türkiye ile İsrail'in Suriye meselesinde işbirliği içerisinde birlikte hareket etmesinin gerekliliğinin siyaseten çok önem arzettiğini söyleyerek bu işbirliğinin nerde nasıl gelişeceğinin derinliklerine mi ineceğiz?
Yeni başka sıcak bir gelişme olarak 30 küsur yıldır çözülemeyen PKK sorununa ilişkin her iki taraf Devlet ve PKK'nın somut adımları neticesinde biz çözüm sürecinin ilk siyasi politik "ciddi" adımlarının atılmış olmasıydı. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın nevruz açıklamasındaki satır aralarına bakıldığında Öcalan'ın bu "barış" sürecini başlatmasına etken faktörlerin genelde Ortadoğudaki gelişmeler ve özelde de Suriye'deki gelişmeler olduğu göze çarpıyordu. O halde bu gelişmeyi yüzeysel bir bakışla Ak Parti iktidarının Oslo görüşmeleri ile başlayan süreçteki başarısı olarak mı göreceğiz? Yoksa ABD, İsrail ve Türkiye işbirliği ekseninde gelişen Ortadoğunun yeni siyasi konseptine uygun bir yol ayrımı olarak mı görmeliyiz?
Bilindiği üzere Suriye Devrimi sürecinde Baas rejimine alternatif bir yönetim yapısı oluşturmak için bir çok çalışma başlatılmıştı. SUK ve SMDK derken en son geçtiğimiz hafta Suriye için Baas yönetimi sonrası için düşünülen geçici hükümete başkan seçildi. Yine eğer iddialar doğrulanırsa Esed'in koruması tarafından öldürülmesi haberlerinin sosyal medyada yoğun bir şekilde yer bulması çok dikkat çekici, hızlı ve önemli bir gelişme olarak ortada duruyor. Eğer gerçekten doğrulanırsa bu "erken ölümün" arkasındaki -kim nasıl öldürdü sorusu ile alakalı- sır perdesini çözmekten ziyade bundan sonra oluşacak siyasi gelişmelerde Suriye halkını ve direniş gruplarını ne bekliyor sorusunun cevabı aranmalı. ABD, Rusya, İran ve bölge ülkelerinin istekleri olan Baas rejiminin ana iskeletinin kalması ve rejim ile diyalog görüşmelerinin Esed'in ölümünden sonra kim, hangi yapı tarafından yapılacağı ve nasıl gelişeceği sorularının cevapları Müslümanlar olarak bizleri yakından ilgilendiriyor.
Dolayısıyla Geçici hükümetin kurulmasını değerlendirirken ABD, İngiltere, Fransa, Almanya dahil toplam 100 ülke tarafından tanınmış bir Koalisyon içerisinden seçilmiş olmasını görmezden gelip nasıl değerğlendirme yapabiliriz. Geçici hükümetin başkanının sadece İhvan ağırlıklı oylar ile seçilmiş olması Onu siyaseten temize çıkarıp masum görmemiz için yeterlimidir.
Ayrıca tüm bu gelişmelerin gölgesinde kalacak sessiz sakin bir istafanın yaşandığını gördük. SMDK'nın başkanı Ahmed Muaz el-Hatib görevinden istifa etti. Bu istifa haberi Esed'in öldürüldüğüne ilişkin haberlerden kısa süre önce duyurulmuştu. İstifanın gerekçesini değerlendirdiğimizde çok masumane görünen gerekçeyi dikkatle incelemek ve yorumlamak gerekli oluyor.
Evet, son bir hafta içinde Müslümanların siyasi gündemine ilişkin o kadar çok yeni gelişme yaşandı ve süreç o kadar hızlı işliyor ki artık Müslümanlar neyi ne ile ilişkilendirerek konuşacaklarına neye sevinip neye üzüleceklerine karar veremez oldular. Müslümanların beldeleri ve toprakaları üzerinde cereyan eden bu sicak gelişmeler nasıl değerlendirecekler?
Müslümanlar; İki yıldır halka karşı hergün daha ağırlaşarak devam eden Baas'ın katliamları, direniş gruplarının elde ettiği başarılar ile hergün kan kaybeden rejimin imdat çığlıkları ve halkın meydanlardan inmeyerek iki yıldır devam ettirdiği İslami devrime yürüyen kıyama ilişkin yani Suriye Devrimine ilişkin siyasi çözüm olarak önerilen geçiş hükümetinin oluşturulmasına nasıl bakacaklar? Bu adımı Suriye devrimi, Ümmetin uyanışı ve ödenen bedeller açısından bir kazanım mı yoksa bir çalma girişimi olarak mı görecekler?
Mavi marmara gemisinde şehit olan Müslüman kardeşlerinin kanı için Yahudi varlığı tarafından ödenecek üç beş kuruş tazminata ve boş bir özre sevinmeliler mi? Üzülmeliler mi? Ve gerçekten Mavi Marmara ile arası açılan iki ülkenin ticari, askeri ve diplomatik ilişkilerinde ciddi bir bozulma yaşanmışmıydı? Eğer yaşandıysa şimdi dilenen bir özür ve ölen Müslümanlar için ödenecek tazminat bu devlet ilişkilerini hangi seviyede tamir edecek.
Otuz küsur yıldır devam PKK Devlet savaşında can veren gençlerin, basılan ve yakılan köylerin, vatandaşlık müamelesi dahi görmediği için yalnızlığa ve çaresizliğe itilen topyekün bir halkın yaşadığı gerçeklerin hepsi yalanmıydı? Halk neye nasıl inanacak şaşırmış durumda. Müslümanların bu kafa karışıklığını giderecek ve devlete halk adına şu soruları soracak akil adamlar çıkarmı bilemiyorum:
Bu savaş bir kişinin bir tek sözü ile son bulacak bir savaştıysa niçin 30 küsur yıl onbinlerde insan bu kirli savaştan dolayı canını verdi?
Bu savaşı bizim dışımızdaki uluslararası güçlermi başlattı? Eğer onlar tarafından planlanmış bir savaş olduğuna inanıyorsak o halde bu savaşın 30 küsur yıl devam etmesini isteyen bu uluslararası güçler ile devlet niçin ebedi ititfaklar oluştu? Ve hala niçin bu küresel terörist devletler ile sarsılmaz müttfikliklerimiz var?
Tüm Bu Meselelerin Doğru Değerlendirilmesi Siyasi Uyanıklığı Gerektirmektedir.
Müslümanlar olarak bu sıcak gelişmeler ile ilgili siyasi değerlendirmeyi yapmak için siyasi meselelere bakışımızda bir esasımızın olması gerektiğini buradan vurgulamak isterim. Siyasi meselelere bir dünya görüşü ve esası olmadan bakılırsa bu yüzeysel bir bakış olur ve siyasi uyanıklıktan mahrum bir bakış olur. Siyasi uyanıklık dünyaya özel bir açıdan bakmayı gerektirmektedir. Bu açı ise biz müslümanlar için İslam akidesidir. Dolayısıyla dünyaya böyle özel bir açıdan bakmayan siyasi göz; meseleleri yerel, lokal ve konjektörel bakışla ele almayı bir fayda kazanım ve uyanıklık olarak görür. Halbuki bu kendi bakmak istediğin yerden değilde başkasının bak dediği yerden dünyaya bakmaktır.
ABD, İngiltere ve diğer batılı devletler dünyaya bakarken temel bir esas üzerinden bakarlar. Onların dünyaya bakışlarındaki esas sömürgeciliktir. Dolayısıyla özelde ABD ve genelde batılı develtlerin sömürge toprakları haline gelmiş Ortadoğuda bağımsız bir halk ayaklanması, direnişi ve toplumsal bir değişim yaşanıyorsa ve bu ülkeler bu değişimi gözlemleyerek yarınlarına ait sömürleri için öngörülerde bulunuyorlarsa onların Ortadoğuya ait bir plan ve stratejileri var demektir. Bu plan ve syratejilerini ise bölgede kendine hizmet edecek ülkeler ve kişiler üzerinden uygulamaya koyalarlar.
Şimdi Obama'nın Amerika devlet tarihinde 5. Başkan olarak İsrail ziyaretini ve verdiği mesajları yine İsrail ziyaretinin akabinde Ürdün ziyaretini gerçekleştirmesini değerlendirdiğimizde yine John Kerry'nin yeni kabinede bakan olarak atanması sonrasında seri olarak gerçekleştridiği ortadoğu ziyaretlerini ( Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, İsrail, Ürdün ve Irak) bu ziyartelerin ana başlıklarını değerlendirdiğimizde tüm bunları nasıl okumamız gerekecek? Tüm bu gelişmelerin Suriye meselesine ilişkin sıcak gelişmeler olduğunu görüyoruz.
Çünkü Suriye'ye baktığımızda Baas rejimine karşı İslami bir kıyam başlatmış halk ve halkın içinden gelen direniş hattı bu topraklarda Baas rejiminden sonra İslami Hilafet Devletinin kurulmasını istiyor ve bunun için mücadelesini sürdürüyor. Peki bu bölgede beklenen bir Hilafet ABD ve Batının sömürge planlarının bitmiş olması demek değilmidir. O halde batı bu beklenen Hilafet'in kurulmaması için girişimlerde bulunacaktır. Bu girişimlerini şu anda Türkiye üzerinden Demokratik geçiş ile sağlayıp Demokratik Suriye Devletinin inşa edilmesi üzerine planlıyor. Dolayısıyla Suriye özelinde bölgede gelişen bu sıcak siyasi gelişmelerin tamamı Suriye meselesi ile ilişkili gelişmelerdir.
Geçici hükümetin kurulması bunun için önemlidir. Çünkü ABD Beşşar Esed'ten sonra demokratik geçişi sağlayacak batı ile dirsek temasında olacak bir yapıya ihtiyaç duymaktadır.
İsrail Türkiye'den bunun için özür dilemiştir. Çünkü eğer Suriye'de ABD'nin istediği siyasi çözüm oluşmaz ise tek alternatif olarak görünen askeri müdahale çözümümde İsrail ve Türkiye'ye birlikte ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye'de PKK sorunun çözüme kavuşturulmasının temel ana sebebi de budur. Çünkü Ortadoğu halklarına model olarak sunulan Türkiye'nin kendi iç sorunlarını halletmiş istikrarlı bir ülke olması gerekmektedir. Ayrıca PKK üzerinde Türkiye'nin güneyinde, Irak ve Suriyenin kuzeyinde parçalanmayı getirecek yeni bir Kürt tampon bölge oluşturma siyaseti güdülmektedir.