Başlangıcında ve bitişinde ümmetin ittifak edemediği bir Ramazanı daha bitiriyoruz.
Hayatımıza yön vermesi, bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarması için inen Kuran’ı Kerim’i gereğince anlamadan hatim ile bitiriyoruz yine bir Ramazanı.
Bazılarımızın bereketinden, rahmetinden istifade etmeye çalıştığı, bazılarımızın kapısına uğramadığı bir Ramazanı daha bitiriyoruz.
Bazılarımız için bir muhasebe zamanı iken bazılarımız için açlık ve susuzluk zamanları olarak bitiriyor Ramazan.
Göklerinde şanla dalgalanan ve kuvvet ile birliği temsil eden tevhit sancaklarının altında değil, yine her biri ayrılığı ve ulusçuluğu ifade eden renkli bezlerin gölgeleri altında giriyoruz bir bayrama.
Parsellenmiş coğrafyamızın bir yerlerinde masmavi değil, bombaların oluşturduğu toz bulutları ile grileşmiş boğucu gökyüzünün altında giriyoruz bir bayrama.
Gözyaşları ile tutulup kurşunlarla açılan iftarların ardından karşılıyoruz bir bayramı.
Bir bedenin bütünlüğünde değil, her bir parçası bir yere savrulmuş ve paramparça olmuş uzuvlarla karşılıyoruz bayramı.
Bir kez daha arşa yükselen feryatların kulaklarımızdaki yankıları ile giriyoruz bayrama.
Elma kokulu kimyasalların ardından, toprak ve barut kokusunun atmosferini soluyarak, acı ve gözyaşı ile giriyoruz bir bayrama.
Babalarını, annelerini, kardeşlerini, evlatlarını, bedenlerinden uzuvlarını kaybetmişlerin yanında, limon sıkıp iftarlarda ekmek arası olarak vicdanlarını yiyenlerle bitiriyoruz Ramazanı.
Bu Ramazanda dahi evlerinde uyurken, bahçelerinde oynarken, meydanda namaza dururken, Müslümanlara kurşunlar yağdıran çağdaş Nemrut ve Firavunların zulümlerini anlatmak yerine, otuz gün boyunca, sahurda ve iftarda yüzlerce televizyon programlarında hikâyeler anlatan “hoca”ların vaazları ile bitiriyoruz Ramazanı.
Zalimliğinde sınır tanımayan, küfrü ile Müslümanlara karşı kininde zirve yapmış çetelere karşı, canını ve namusunu korumak adına sadece Rabbine dayanmış, nusreti Rabbinden bekleyen ve tekbir getiren Müslümanları, kardeş katili ilan eden hutbelerle bitiriyoruz Ramazanı.
İslam birliği söylemlerin oluşturduğu kubbenin altında, cemaat soslu mezhep kardeşliği iftarlarının ardından giriyoruz bir bayrama.
İslam şiarları deyip, şiarları arasında İslam ümmetinin kurtuluşunu ve birlikteliğini gerçekleştirecek İslam devletinin gerekliliği bulunmadığı “âlim”lerimizin nutukları altında giriyoruz bir bayrama.
‘Müminler ancak kardeştir’ dedikten sonra, İslami devlet ve Hilafet için direnen yüz binlerin akan kanına fitne ortamı deyip susan, sonrada yüzlerin akan temiz kanına demokrasi propagandasını yükleyerek meydanları dolduran çelişkilerin gölgesinde giriyoruz bir bayrama.
Adalet için mücadele edip, adaletin ancak İslam’ın ön gördüğü Devlet modeli ile gerçekleşeceğini göremeyen, her türlü beşeri nizama vize verip, İslam Devletini ütopya gören, Hilafet devletine kâfirlerin oluşturduğu tarihsel algılarla bakan, sözlerin duygularımızdaki üzüntüsü ile giriyoruz bir bayrama...
Şahit ümmet vasfının, Rasulün örnekliği ile oluşacağını söyleyip, Rasulün metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmayı, örnekliğin dışında tutmanın eksikliği ile giriyoruz bir bayrama.
Müslümanların külli maslahatlarını sağlayacak olan çözümleri, eski kitaplar arasındaki saman kâğıtlara aldıkları notlarda, kapalı çekmecelerde kalmış ajandalarda unutup, açılan word sayfalarında cüzi maslahatları öne çıkaran taleplerle giriyoruz bir bayrama.
Ümmet, vahdet, ittihat deyip bunların ancak kendisi ile sağlanacağı İslami bir Devletin gerekliliğini anlamadan giriyoruz bir bayrama.
İslami devletin varlığını öngören yüzlerce şer’i delilleri bilmeyen, hayata sadece pozitivist ve materyalist bir bakışla bakan bir insan dahi, hayatın ancak bir devlet eliyle uygulanan bir nizam ile şekilleneceğini, adaletin de zulmün de otoritelerden kaynaklandığını, toplumların, üzerlerinde uygulanan nizamların boyası ile renklendiğini anlayacağı ama Müslümanların çoğunun anlamadığı bir gerçekle giriyoruz bir bayrama.
İslam’a bakınca, İslam’ın bir hayat nizamı olduğunu, ancak bir otorite ile uygulanacağını, o otorite ile Müslümanların canlarının, ırzlarının ve mallarının korunacağını anlamadan giriyoruz bir bayrama.
Müslümanlara reva görülen zulümleri haykırmakla birlikte, bu zulümlerin kendisi ile kalkacağı çözümü yine birlikte konuşamadan giriyoruz bir bayrama.
Evrensel insan haklarını savunup, Müslümanları, haklarını savunacak insanlardan göremeyen, gayri insani kör taassuplarla donanmış “aydın”ların, “yurtsever”lerin iftiraları ile giriyoruz bir bayrama.
Ve tüm bunlara rağmen, Müslümanlara merhametle bakan, onların hiçbirinden ümidini kesmemiş, onlara hayır duada bulunan, küfre ve zulme karşı hak sözünü esirgemeyen, zalimlere karşı öfkeden kabarmış göğüslerle duran, daima galip olana dayanan, bütün insanlar için çözümler ortaya koyan Müslümanların da olmasının verdiği büyük umutlarla giriyoruz bir bayrama.
Darda ve selamette olan bütün Müslümanlar! Bayramınız mübarek ve kurtuluşa vesile olsun…