Yazmış olduğum makalelerin konuları genelde çevremde gelişen güncel olayları hayat görüşüme göre değerlendirmem esnasında zihnimde peyda oluyor. Geçenlerde minik kızım ile bir balonla oynarken yine bir konu aklıma geldi. Balonun üzerinde bir resim vardı, balon şişkin olduğundan bu şekil büyük gözüküyordu. Bu şeklin balon inik olduğunda, şişirilmemiş olduğunda ya da patladığında ne kadar küçük olduğunu düşündüm. Küçük bir balon üzerindeki küçük bir resim, balonun içi hava ile doldurulduğunda kocaman bir resim halini alıyordu. Acaba bu bir illüzyon muydu, bir zihin yanılsaması mıydı, göz aldatmacası mıydı?
Balona bakarken, demokrasi fikrinin de böyle bir balon olduğu aklıma geldi. İnsanlara, hayatlarına dair problemler için sunulan, çözüm olarak gösterilen önermeler de böyle değil miydi? Bilinçli olarak zihinlere sokulmuş fakat bilinçsizce ağızlardan dökülen “Demokrasilerde çare tükenmez” lafzı dahi böyle bir balon değil miydi? Demokrasi bugüne kadar neyi çözmüş, neye çare olmuş, hangi yaraya merhem olmuştu ki? Kan, gözyaşı, işgal, tecavüz, sömürüden başka insanlığa ne getirmişti?
Pek çok kişinin duyduğunda hoşlanmadığı, sömürgecilik, sömürü düzeni olarak adlandırılan hatta tek bir kelime olarak kullanmaktansa başına “vahşi” kelimesi ile tamlama yapılan kapitalizmi kime sorsak ondan berî olduğunu ifade eder. Fakat diğer taraftan demokrasiye övgüler dizilir, yerlere göklere sığdırılamaz, talep edilmelidir, talep ettirilir, kazanılır, kazandırır, çözer, uzlaştırır. Özet olarak hep iyidir, iyi gösterilir, şişirilir, içi hava ile doldurulur ve gözler onu büyümüş, gelişmiş, şişkin görür. Oysaki düşününce kapitalizme karşı olup demokrasiyi övmek nasıl bir çelişkidir? Kapitalizme “vahşi” demek fakat demokrasinin özgürlüklerinden dem vurmak nasıl bir kafa karışıklığıdır? Kapitalizm akidesi, dini hayattan ayırmak olan vahşi bir ideoloji değil midir? Demokrasi, vahşi kapitalist devletlerin Müslümanlara pazarladığı bir fikir değil midir?
Demokrasi, dini hayattan ayırma, laiklik akidesinden fışkırdı. Bu akide üzerine kapitalizm ideolojisi kuruldu. Bu akide, gerçekte bir orta çözüm akidesidir. Zira bu akide, Avrupa ve Rusya’daki krallar ve çarlar ile filozoflar ve düşünürler arasında meydana gelen çatışmanın neticesidir. Krallar ve Çarlar, halkı sömürmek, zulmetmek ve kanlarını emmek için dini bir vesile olarak kullanıyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için yeryüzünde kendilerinin Allah’ın vekilleri olduklarını iddia ediyorlardı. Din adamlarını bu hususta boyun eğmiş binek olarak kullanıyorlardı. Böylece bu idareciler ile halkları arasında korkunç bir çatışma çıktı. Bu esnada, filozoflar ve düşünürlerin bir kısmı dini tamamen inkâr etti, bir kısmı da dini tanıdı fakat dini hayattan ayırmaya ve daha sonra devletten ve idareden ayırmaya davet etti. Böylece bu çatışma orta çözüm ile yani dini hayattan ayırma düşüncesi ile sonuçlandı. Tabii olarak bundan, dini devletten ayırma düşüncesi de doğdu. Bu düşünce kapitalist sistemin üzerine kurulduğu akide ve aynı anda üzerine bütün fikirlerini tesis ettiği temel fikir oldu. Kapitalizm sistemine ait hayata bakış açısı işte bu esasa göre tayin edildi, bu esasa göre hayattaki bütün problemleri çözmeye gidildi.
Bu görüş Batı’nın taşıdığı ve dünyayı kendisine davet ettiği laik, kapitalist, demokrasi fikridir. Bu akide, dini ve kiliseyi hayattan ve devletten, daha sonra da nizam ve kanunları çıkartma işinden, idarecilerin tayini ve onlara otorite verme işinden uzaklaştırınca, halkın kendi zatıyla kendi nizamını seçmesi ve nizam ve kanunlarını koyması, bu nizam ve kanunlarla kendisini idare edecek ve otoritesini halk topluluklarına ait yerel iradeden elde edecek idarecilerini tayin etmesi kaçınılmaz oldu. Buradan demokratik düzen meydana geldi.
O demokrasi ki, yöneticilerinin halk tarafından seçildiği iddia edilse de yöneticilerinin kapitalist sömürgeci devletler ve kapitalist sermaye sahipleri tarafından belirlendiği bir demokrasidir.
O demokrasi ki, insanlara verdiği şahsi hürriyet neticesinde, insanlar istediklerini giyer, istedikleri şekilde toplum içerisinde hareket eder, bedenlerini teşhir eder hatta bedenlerini başkaları ile paylaşır, başkalarına kiralar oldular. Allah’ın yarattığı cinsiyetini benimseyemeyenlere ise cinsiyet değiştirme özgürlüğü dahi verilmiş oldu.
O demokrasi ki, insanlara verdiği inanç hürriyeti ile insanlar istediği şeye inanmak, istediğine inanmamak, inanışının ya da inançsızlığının propagandasını yapmak, tercihleri konusunda değişkenliğini sürdürmek konusunda özgür kılındı.
O demokrasi ki, insanlara verdiği mülk edinme hürriyeti ile insanlar, helal-haram gözetmeksizin mal-mülk sahibi olabildiler, haram işlerden iaşelerini temin eder hale geldiler ve bu yaygınlaştı, kanıksandı.
O demokrasi ki, insanlara verdiği fikir hürriyeti ile zihinler zehirli fikirler ile doldu. Düşünmenin kıymetini İslam’dan öte bilen yok iken, İslam zihinlerde başka fikirlerin arkasına atıldı, İslam’a ve İslam’ın hurumatına saldırıların önü açılmış oldu.
Müslümanlar olarak bu balonun şişkinliğine, üzerindeki şeklin büyük gözükmesine aldanmamalıyız -ki zaten bu bir yanılsamadır-. Aslında sahip olduğumuz İslamî fikir ve İslam’ın hayata dair çözümleri elimizdeki bu balonu patlatacak en güzel iğnedir.
İğneyi kapitalizm, demokrasi balonuna, çuvaldızı sermaye sahiplerine ve ümmeti uyutan ve sömüren ajan yöneticilere batır!