Arakan’dan Suriye’ye Bakan Müslümanlar
09 Ağustos 2012

Arakan’dan Suriye’ye Bakan Müslümanlar

Değerli kardeşim Âdem Özkese ile yaptığımız sohbetimizden bir anekdotu sizlerle paylaşarak Arakanlı Müslümanların durumu ve ihtiyaçları hakkında bazı önemli ayrıntıları ve yine Suriye’deki siyasi süreç hakkında bazı detayları aktarmak istiyorum.
Malum olduğu üzere Âdem kardeşimiz Müslümanların acılarına ve kederlerine karşı hissiyatı yüksek. nerede bir Müslüman’ın kanı akıyor, nerede bir zulüm varsa Âdem kardeşimiz oradadır. Müslüman’ın derdi ile dertlenen ve bunu Allah rızasından başka bir yere taşımayan bir kardeşimiz. Geçtiğimiz günlerde bir davet için kendisi ile yaptığım görüşmede şunları söyledi: “Çocukluğumdan bugüne ben Müslümanların acı ve kederleri için meydanlarda tepkimi dile getirdim. Bir yerde Müslümanlar katledilecek de biz meydanlarda çıkıp bağıracağız. Bıktım artık çaresizliğimizi bu şekilde izah etmekten. Bunun sonu hiç gelmiyor Mahmut kardeş, bir yerde kan duruyor diğer yerde başlıyor. Suriye bitmeden Arakan başladı ve daha devam eden niceleri var. Ben artık bir çözüm istiyorum. Bu zulümleri sonlandıracak bir çözüm istiyorum.”
Son dönemlerde katıldığı konferans ve eylemlerde Hilafet özlemini de dile getiren Âdem kardeşimiz gibi tüm Ümmet artık bir çözüm bekliyor değil mi? Herkes bir yardımcı, bir Ensar bekliyor. Hatta Arakanlı Müslümanlar dahi çok uzaklardan da olsa, “Suriye’de bir şeyler olur da İslam izzet bulursa biz ancak o zaman kurtulabiliriz” diyorlar. Yüzyıllar önce atalarını İslam ile buluşturup hidayetlerine vesile olan Harun er-Reşid gibi bir Halife’nin kendilerine vereceği sesin güvenini umutla bekliyorlar. İslam Hilafeti’nin yıkılmaması için kolundakini, parmağındakini, boynundakini İstanbul’a gönderen Müslüman kadınların torunları bu gün kendilerine uzanacak Mutasımları beklemekteler.
Şimdi biz İstanbul’dan ne gönderiyoruz Arakan’a? Bol dua ve maddi yardım. Daha bir yıl geçmedi, Somali’de Müslümanlara da aynı desteği ve duyarlılığımızı göstermiştik. Bundan sonra da elbette göstermeye devam edeceğiz. Lakin sorgulanması gereken bir şey var. Somali’de kuraklığın devam edip etmediğini kimse bu aralar gündemine almıyor. Çünkü O gün sorun, Somali’de kuraklıkla mücadele değildi. Sorun, sömürgeci Batı’nın Afrika topraklarında güttüğü kirli Kapitalist siyasetti. Lakin biz, bu kirli siyaseti görmedik. Usta yöneticilerimiz ise bu kirli siyasetin bir parçası oldular.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Myanmar ziyaretine gitmeden havaalanında yaptığı basın açıklamasından bunu okuyabilirsiniz. Davutoğlu şöyle diyor: “Myanmar’daki sorun, bugünün sorunu değil. Ta eskilere dayanan bir sorun. Yani bu çatışmalar yeni olan bir şey değil, geçmişten beri süregelen bir durumla karşı karşıyayız. Lakin biz meselenin arka planındaki bu sorunlarla ilgilenmiyoruz. Bizim amacımız, acilen yardıma ihtiyacı olan insanların mağduriyetini gidermek. Biz, Türkiye Devleti olarak bunun için Myanmar’a gidiyoruz.”
Evet, Myanmar’ı uzun yıllar sömürmüş ve hala sömürmeye devam eden İngiliz varlığının kırılması ve ABD’nin burada nüfuz bulması için yürütülen bu çatışma siyaseti ile ilgilenmek Türkiye’nin neyine. Stratejik olarak Çin ve Hindistan’a yakın olan ve enerji geçiş yolu üstünde olan Myanmar’daki İngiliz-Amerikan çatışmasının bedelini, Müslümanların kanı ile ödemesinin arka planını sorgulamak Türkiye’nin haddine mi? Türkiye’ye düşen, Başbakanlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde yardım hesapları açtırarak para toplayıp oraya ulaştırmak. Tabiî gerçekten ulaştığından emin olabilir miyiz bilemiyorum. Somali’de Başbakan Erdoğan’ın Eşi ile işlediğimiz ayıbı Arakan’da işlemesek bari. Umarız Emine Erdoğan bilmem kaç bin dolar değerinde olan kolundaki bilezikleri ve parmağındaki yüzükleri çıkarmayı unutmamıştır da Arakanlı anne ve çocukların yüzüne bakacak yüzümüz olsun.
Birde önemli not: Türkiye’de Başbakanlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı, 18. Ayına girdiğimiz Suriye’de işlenen zulüm için bir yardım hesabı henüz açtırmış değil.

Clinton’un Açıklamasına Dikkat!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 11 günlük Afrika ziyaretleri gereği bulunduğu Güney Afrika’da, Suriye’deki durumu fırsat bilen bazı ülkelerin bu ülkeye “gizli savaşçılar veya teröristleri” sevk etmesine müsamaha etmeyeceklerini söyledi. Clinton’un açıklaması aynen şöyle: “Savaşçıları veya teröristleri bölgeye göndererek durumu sömürmeye çalışanlara müsamaha göstermeyeceğiz.”
Suriye’de her geçen gün Beşar Esed kan kaybederken ve devrim zafere yaklaşırken ABD Dışişleri Bakanı’nın yaptığı bu açıklama, Batı’nın endişelerinin fazlasıyla arttığını göstermekte. Sürecin başından beri Suriye konusunda Rusya, Çin ve İran’ı karşısına almış gibi gözüken ve iki taraflı bir kutuplaşma siyasetini izleyen ABD şimdilerde Suriye, Rusya ve İran’ın, endişelerini dile getirirken kullandığı cümlelerin aynısını kullanıyor. Suriye de, Rusya da, Suriye’deki direniş cephesi için “terörist gruplar” ifadesini kullanıyor. ABD de şimdi aynı endişeyi ifade eden bir siyasi dil kullanıyor. Yani Suriye’de ortak korku, Beşşar Esed’den boşalan yönetimin Müslümanların eline geçmesidir. Bu Müslümanlar ise, Suriye’de Demokratik geçişi değil, İslamî bir yönetim olarak Hilafet’i isteyen Müslümanlardır. Clinton’un, Beşşar Esed sonrası planların aciliyet kazandığına dair söylediği sözleri doğru okursak, ABD ve tüm küfür devletlerinin endişelerinin hangi safhada olduğunu görürüz.
Clinton’un 11 Ağustos’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaret ve yapılacak görüşmelerde alınacak kararlar için bu çerçevede bir öngörüde bulunursak, Türkiye’nin Suriye devriminin neresinde olduğunu daha net görürüz.