Son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Amerika’nın Türkiye’ye karşı bir savaşa kalkışması mümkün değildir.
Bizi, bu başlıklı bir yazı kaleme almamıza iten sebep; malumunuz, yaklaşık bir senedir Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırımdır. Gazze’de devam eden bu katliam ve mezalime son verecek olan en etkili silah, orduların seferber edilmesidir. İşte biz bu köklü çözümü dillendirdiğimizde ve iktidara bu yönde bir çağrıda bulunduğumuzda; bir takım çevreler, troller, AK Parti camiası, hükümete muhalif olan siyasi partiler ve dahi “bizim mahallenin sakinleri”nden kimileri hemen harekete geçerek, bu söylemin reel olmadığı tezini ileri sürdüler.
Gelin, hep birlikte ne söylediklerine bir göz atalım…
-Orduların Gazze’ye gönderilmesi halinde başta Amerika ve Batı’nın kızacağını,
-Şayet mevcut iktidar, orduları Gazze’ye seferber ederse Amerika’nın bize karşı savaş açacağını ve Türkiye’nin böyle bir savaşa hazırlıklı olmadığını, hatta buna güç yetiremeyeceğini,
-Başta Amerika olmak üzere uluslararası güçler talep ettiği takdirde orduların gönderileceğini,
-Bu söylemin iktidarı zora sokacağını,
-İktidarın bu tür bir eylemde bulunması halinde zorda olan ekonominin daha da kötüleşeceğini,
-Amerika ve Batı tarafından Rusya’ya uygulanan ekonomik ambargonun bir benzerinin Türkiye’ye de uygulanacağını… söylediler de söylediler.
Öncelikle bu söylemlerin hiçbir tutarlı yanı yok. Tamamıyla akli bir takım çıkarımlara dayalıdır. Şer’i bir dayanaktan yoksundur. Bu ifadeler, bir acziyetin göstergesidir. Bir güven kaybıdır. Cesaret yoksunu olanların ifadeleridir. Yenilmişlik psikolojisidir. Hormonlu Batı kültürü ile beynini doldurmuşların ve aklını Batı’ya kiralamış olanların söylemleridir. Bir Müslümana asla yakışmayan bir zihniyetin ürünüdür. Rablerinden umutlarını kesmiş olanların vehimleridir. Hayata İslâmi açıdan bakmayıp menfaat ve korkuları açısından bakanların ifadeleridir. Vakaya, şartlara ve reel politikaya teslim olanların hezeyanlarıdır.
Bu, bir yandan böyledir. Diğer yandan ise cevaplandırılması gereken kritik soru şudur:
Amerika, Türkiye’yi kaybetme riskini göze alabilir mi?
Amerika, kritik ve stratejik bir bölgede yer alan Türkiye’yi kaybetme riskini kesinlikle göze alamaz. Amerika’nın Türkiye üzerinden bölgede son derece hayati çıkarları söz konusudur. Amerika’nın, jeopolitik konumu gereği Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Bunu kesinlikle göz ardı edemez. Türkiye; siyasi konumu, coğrafi, tarihsel ve stratejik unsurlar nedeniyle tarih boyunca hem bölgesel hem de küresel düzeyde önemli bir etkiye sahiptir. Türkiye'nin siyasi konumunu şekillendiren bazı temel unsurlar şunlardır:
Coğrafi konum:
Türkiye, Asya ile Avrupa arasında stratejik bir köprü olarak konumlanmıştır. Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz'e açılan boğazlar (İstanbul ve Çanakkale) üzerinden önemli ticaret yollarına sahiptir.
Stratejik coğrafi konum:
Türkiye, Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü vazifesi görmektedir. İstanbul ve Çanakkale boğazları, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayarak uluslararası deniz ticaretinde kritik bir rol oynar. Bu stratejik konum, Türkiye'yi hem enerji nakil hatları hem de ticaret yolları açısından önemli bir ülke haline getirmektedir.
Enerji koridoru ve bölgesel güç:
Türkiye, doğu-batı enerji koridorunun merkezinde yer almaktadır. Özellikle Hazar Denizi’nden gelen doğalgaz ve petrolün Batı’ya taşınmasında kilit bir role sahiptir. Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı gibi projeler, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından önemini artırmıştır.
Türkiye-NATO ilişkileri:
Türkiye, 1952'den bu yana NATO üyesidir ve bu bağlamda Amerika ve Batı ile güçlü askerî ve stratejik bağlara sahiptir. Özellikle Soğuk Savaş döneminde, Türkiye, NATO'nun doğu sınırında Sovyetler Birliği'ne karşı önemli bir müttefik olmuştur. Bugün de Türkiye, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahiptir ve bölgesel güvenlik meselelerinde Amerika adına aktif bir rol oynamaktadır.
Türkiye’nin Orta Doğu politikası:
Türkiye, Orta Doğu’daki birçok siyasi ve askerî meselede aktif bir rol üslenmektedir. Özellikle Suriye’de devriminin yönünü değiştirmede Amerika adına büyük bir gayret sarf etmiştir. Başta Kıbrıs olmak üzere Irak ve Filistin meselesi gibi dış politika konularında, bölgede Amerika’nın siyasi menfaatlerini gerçekleştirmede Amerikan siyasi yörüngesinde hareket etmiştir. Ayrıca İran, Suudi Arabistan, Katar ve “İsrail” gibi bölge ülkeleri ile işbirliği içinde ilişkiler yürütmektedir.
Türkiye-Rusya ilişkileri:
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, tarihsel olarak “rekabet” ve “işbirliği” arasında gidip gelmiştir. Enerji ticareti (doğalgaz) ve Esed rejimini ayakta tutmak için Suriye’deki askerî müdahaleler gibi konularda yakın ilişkiler geliştirilmiştir. Özellikle Karadeniz bölgesi ve Kafkaslar üzerindeki jeopolitik dengeler, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin dinamiklerini belirler.
Afrika ve Asya ile ilişkiler:
Son yıllarda Türkiye, Afrika ve Asya kıtalarıyla olan ilişkilerini güçlendirmek için ciddi atılımlar yapmıştır. Özellikle Afrika'da çeşitli ülkelerde büyükelçilikler açmış, sözde insani yardım ve kalkınma projeleri ile Amerikan hegemonyasını İngiltere ve Fransa karşısında daha kalıcı hale getirmek için adımlar atmıştır. Aynı şekilde, Asya'daki ülkelerle de ekonomik ve ticari ilişkiler geliştirmek suretiyle Amerikan siyaseti minvalinde bölgede hizmet eder bir durumdadır.
Türk Dünyası ile ilişkiler:
Türkiye, şu anda ciddi bir Rus etkisi bulunan Türk Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan) ile kültürel, tarihî ve dilsel bağları nedeniyle özel bir ilişkiye sahiptir. Türk Konseyi gibi örgütlerle bu bağları güçlendirmeye ve Rus etkisini azaltmaya çalışan Türkiye, enerji, ticaret, eğitim ve kültürel iş birliği alanlarında Türk dünyası ile ilişkilerini geliştirmiştir. Azerbaycan ile özellikle güçlü bağları bulunmaktadır ve 2020 yılında Dağlık Karabağ Savaşı sırasında Türkiye, Rusya’ya karşı Amerikan siyasi nüfuzunun kalıcı hale gelmesi için Azerbaycan’a önemli bir destek vermiştir.
İşte tüm bu unsurlar, Türkiye'nin hem bölgesel hem de küresel anlamda önemli bir aktör olmasını sağlamaktadır. Stratejik konumu, siyasi ve askerî ittifakları, enerji koridorlarındaki rolü ve tarihsel bağları, Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren temel faktörlerdir.
Dolayısıyla Türkiye Amerika’ya değil bilakis Amerika bölgede siyasi emellerini gerçekleştirmede Türkiye’ye muhtaçtır. Türkiye’nin bu güçlü pozisyonunu kullanabilecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. İşte Amerika’nın böylesine kritik bir kavşakta yer alan Türkiye’yi gözden çıkarması, ona savaş açması mümkün değildir.