Âlimlerin Misyonu
17 Ekim 2022

Âlimlerin Misyonu

Âlimlerin Misyonu İlim; insanlar arasında Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın sevdiği ve görmek istediği sıfatlardandır. Ve yine ilmi bünyesinde taşıyan kişiler “âlim” olarak nitelendirilir. Âlim kelimesinin çoğulu “ulema”dır.

Yüce dinimiz İslam, ilme ve ulemaya çok ciddi kıymet verdiği gibi, birçok mesuliyetler de yüklemiştir. Kur’an-ı Kerim’de ilim sahibi olan âlimler hakkında şöyle buyrulmuştur:

[إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء] “Allah’tan, kulları içinde, ancak âlimler (ilim sahipleri) korkar.”1

Bu ilahi mesaj ile Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ insanlar içerisinde ilim sahibi olan ulemanın bir misyonunun olduğunu belirtmiştir. Yine ulemanın fonksiyonuna dair Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[وَإِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ] “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.”2

Görüldüğü gibi yüce dinimiz alimlere ciddi bir fonksiyon ve misyon yüklemiş ve onların bazı sorumluluklara sahip olduklarını belirtmiştir. Zira “Peygamberin varisi” olmak; O’ndan sonra İslam ümmetine O’nun doğru yolunu göstermektir.

Âlimlerin kendilerini âbidler ile karıştırması asla kabul edilecek bir durum değildir. Zira âbidler, köşelerine çekilip kendi şahısları için ibadet yaparken âlimler, insanların dünya ve ahiret hayatlarında saadete ulaşmaları için onlara öncülük yapmaktadırlar. Ve yine âlimler, insanların yollarını aydınlatan kandiller mesabesindedirler. Bu hakikat bahse konu olan hadiste şöyle ifade edilmiştir:

[وَإِنَّ فَضْلَ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ عَلَى سَائِرِ الْكَوَاكِبِ] “Kezâ gerçekte âlim adamın, âbid kişiden üstünlüğü dolunay gecesinde ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.”3

Burada âlimin, âbidlere üstünlüğü bu şekilde ifade edilirken başka bir hadis-i şerifte de âlimlerin konumu gökteki yıldızlara benzetilmektedir.

[إن مثل العلماء في الأرض كمثل النجوم في السماء ، يهتدى بها في ظلمات البر والبحر ، فإذا انطمست النجوم ، أوشك أن تضل الهداة] “Yeryüzündeki âlimlerin meseli, gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Kara ve denizin karanlığında onlarla yol bulunur. Yıldızlar kaybolduğunda hidayet bulanlar nerdeyse sapıtırlar.”4

Bu Nebevi beyanlar, “ulema” konumundaki insanların Şari’ Teâlâ tarafından ne ile muhatap olduklarına dair sarih delillerdir.

İslam tarihi boyunca âlimler her dönem hakkı haykırmış, toplumlarındaki gidişata yön vermiştir. Gündemde mevcut olan bir münker varken enerjilerini asla başka yere sarf etmemişlerdir. Hiçbir âlime Allah’ın razı olmadığı durumlar karşısında sükûnet ile köşesinde, medresesinde ilim talep etmek yakışmadığı gibi bu peygamberin yolu da değildir.

Bilinmelidir ki ulemanın iki temel görevi vardır:

Birincisi; Faziletli işlerde öncülük ve bunun keyfiyetinin beyanında ümmetin yol gösterici olmak,

İkincisi; Ânın gerekli hükümlerini, toplumun sorunlarının köklü çözüme kavuşturulmasında metodolojik ve pratik önderlik yapmak.5

Âlimlerin bir araya gelmesi, istişareler yapması ve ortak çözümler araması, faziletli bir husustur. Ama unutulmaması gereken bir durum vardır ki o da; bu, bir araya gelişin zaruri ve öncelikli işler üzerinde olması ve ümmetin içinde bulunduğu çöküntüyü ortadan kaldırmaya yönelik olmasıdır.

Âlimlerin bir araya gelmesi tüm beşerî sistemleri rahatsız eder. Ve bunu kendileri için tehdit ve tehlike sayarlar. Şayet bir araya gelen âlimler, var olan küfrî rejimi rahatsız etmiyorlarsa, sorgulanması gerekenlerin varlığı kaçınılmaz olmaktadır. Zira şu an İslam ümmetinin en acil sorunlarını çözmek ve bu yolda ulemanın misyonunu netleştirmek yerine kapitalist/demokratik hükümetlerin herhangi bir münker politikasına dokunmadan kararlar almak, hiç de Rabbani bir yol değildir.

İmam Fahreddin er-Razi, âlimlerin özellikleri ile alakalı konuştuğu makamda şu tespiti yapmaktadır:

“Âlim (ulema) ilmiyle amel etmediğinde bu, onun ilmini zedeler.6”

Âlimlerin ilimleri ile amel etmemesi sadece namaz, oruç, zekât gibi ibadet konularını kapsamamaktadır. Âlimlerin her daim hakkı ibraz etmesi ve bu uğurda kınayıcının kınamasından korkmaması gerekmektedir.

Dönemin gerektirdiği hükümleri ve bu yolda yapılması gerekenleri anlatmayan âlim, ilmi ile amel etmiyor demektir. Yine hain ve işbirlikçi yöneticilerin İslam ümmetine oynadıkları oyunları ve söyledikleri yalanları ortaya çıkarmıyorsa âlim, ilmi ile amel etmiyordur.

Hakeza var olan gayri İslami yönetimi “yeniden peygamberlik metodu üzerine” Hilâfet ile değiştirmek için ceht etmiyorsa ve bu minvalde ümmete önderlik yapmıyorsa o âlim/ulema ilmi ile amel etmiyordur.7

Yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadislerdeki üstünlükler; hak yolda yürüyen, hayrı seven, iyilikle emreden, kötülükten sakındıran, yöneticileri muhasebe eden, velhasıl İslam’ın emin bir bekçisi konumunda olan ilmi ile amil âlimler içindir. Ayrıca Müslümanların yararı için, uykularını terk eden, Ümmet’in işlerine eğilen ve bu yolda her türlü işkence ve zorluğa katlanan âlimler içindir.

Bütün bu üstünlükler ve ikramlar İslam’ı koruyan, Allah’ın dininin bekçiliğini yapan, hak söz ve sabırla yöneticileri İslam şeriatını uygulamaya çağıran âlimlere aittir. Onlar, rasullerin ahlakıyla ahlaklanmışlardır. Onların yaşayışları, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Rasulullah’ı öğretmek için birer rehberdir.

Bahsettiğimiz bu âlimler; zalimlere “zulmettiniz”, ifsat edenlere “ifsat ettiniz”, günahkârlara “günah işlediniz” ve “Allah’a isyan ettiniz” derler. İslam’ın ruhuna zıt her şeyi düzeltirler, sapmaları doğrulturlar. Bütün bunları yaparken hiçbir kimseden korkmazlar. Kınayanın kınamasından da çekinmezler. Bütün insanlara -yönetici olsun halk olsun- “İslam’a; İslam yoluna, selamet, kurtuluş yoluna, Aziz ve Hamîd olan Allah’ın yoluna koşunuz”, derler.

İşte İslam’ın övdüğü âlimler bunlardır. Yoksa İslam kültürü alanında akademik çalışmalar yapan, İslami hayatı başlatmak uğruna hiçbir adım atmayan, yöneticiler ile yan yana geldiğinde dilleri lal olup onlara hakkı söyleyemeyen, zihinleri Batılı fikirler ile dolu kimseler, âlim sıfatını hak eden kimseler değildir.

Bu kimseler ile ümmetin sorunlarına çözüm bulmaya çalışmak da beyhude bir çabadır. Zira kalpleri İslami hükümlere karşı katılaşmış, küfür fikirlerine karşı yumuşamıştır. Bu hallerinden dolayı da yaptıkları çalışmalar ve söylemleri hep İslam’ı ve Müslümanları tenkit etmek, onları modern değerler ile terbiye etmeye çalışmaktır. Çözüm olarak ortaya koydukları şey ise, İslam’ın güncellenmesi ve tevillerle modern çağa uygun hâle getirilmesidir.

Sonuç olarak bu tarz kimseler ne âlimdir ne de Müslümanların sorunlarına çözüm getirme noktasında bir keyfiyete sahiptirler. Müslümanların sorunlarının çözümü için gereken ise, İslam’ın hâkimiyeti dışında hiçbir şeye kıymet vermeyen, İslami hayatı yeniden başlatacak çalışmalarda öncülük yapan Rabbani âlimlerdir.

İşte böyle âlimler, İslam’ın hâkimiyeti ve i’la-yi Kelimetullah için hayatlarını ortaya koyan peygamberlerin varisleri olabilirler, ancak bu şekilde mevcut ilimleri ile İslam ümmetinin yollarını aydınlatabilirler.


1 Fatır Suresi 28

2 Ebu Davut, Kitab’ul İlim 1; Tirmizi, Kitab’ul İlim 19; İbn Mace, Mukaddime 17(223)

3 Sünen-i İbn Mace, Mukaddime 223

4 Ahmed b. Hanbel

5 Daha net anlaşılması için birinci maddeye; Fezail’ul Âmâl işlerle alakalı nakiller, ikinci maddeye ise İbn Teymiye’nin Moğollara karşı gösterdiği Rabbani mücadelesi, Şeyh Said’in Hilâfet yıkıldığı gibi kıyam etmesi, Şeyh Takiyyuddin en-Nebhânî’nin hutbe esnasında zalim yöneticiyi gördüğü gibi konuyu hemen yöneticilerin icraatlarını muhasebeye çekmesi örnek verilebilir. Bu örneklerin ortak özellikleri; ortada onların çözmesi gereken bir mesele varken başka işlerle meşgul olmalarının kerahatidir.

6 Razi, Tefsir’ul Kebir 18/404

7 İlmi ile amel meselesi, verilen konu sınırlandırması ile yapılmalıdır. Yoksa bir konuda ilmi ile amel eden kişi başka bir konuda amel etmeyebilir. Bizim temas ettiğimiz nokta, amel edilmeyen ilim noktasıdır.