Âlimler ve Cemaatler İçin İstikamet
13 Mart 2025

Âlimler ve Cemaatler İçin İstikamet

Ramazan ayı, Kur’an ayıdır. Bu mübarek ay; Kur’an’la yüzleşme, vahyin yörüngesinde istikamet üzere olma zamanıdır. [اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَم] “Gerçekten bu Kur’an, insanları en istikametli yola iletir.” [İsra Suresi 9]

Ramazan’ın manevi iklimini bireysel hayatımızda oruç, teravih, sadaka, zekât vb. ibadetlerle Kitabullah’ın verdiği istikamet üzere sürdürürken, toplumsal hayatımızda ve yönetici-yönetim düzleminde de Kitabullah’ın gösterdiği istikamet üzere olmalıyız.

Allah Azze ve Celle -ayet-i kerimede de geçtiği üzere- bize “Müslüman” ismini vermiştir:

[هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ] “O size ‘Müslüman’ ismini verdi.”

Müslüman; Rabbine iman ettikten sonra yine Rabbinin istediği doğrultuda istikamet üzere olandır. Tıpkı [قُلْ آمَنْت باللَّهِ: ثُمَّ اسْتَقِمْ] “‘Allah’a inandım.’ de, sonra da istikamet üzere ol!” [Muslim] hadisinde de buyurulduğu gibi…

Nasıl ki Allah, Peygamberinden “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti ile istikamet üzere olmayı, sonraki ayetinde de “zalimlere meyletmemeyi” emrettiyse bu, hepimiz için bağlayıcı olduğu gibi âlimler ve cemaatler için de bağlayıcıdır.

Âlimler, Allah’ın insanlara birer ikramıdır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den âlimlerin faziletine dair birçok rivayet vardır. Onlardan bir tanesinde şöyle buyurmaktadırlar:

[إِنَّ مَثَلَ الْعُلَمَاءِ فِي الأَرْضِ كَمَثَلِ نُجُومِ السَّمَاءِ يُهْتَدَى بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ] “Yeryüzündeki âlimlerin misali, gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Kara ve denizin karanlığında onlarla yol bulunur.” [Ahmed bin Hanbel]

Âlimler -başka bir hadiste de buyurulduğu üzere-, nebilerin vârisleridirler.

Bu övgüler, peygamberlerin varisleri olan âlimlerin dinin yaşanması ve yaşatılması uğrunda yöneten ve yönetilen tüm taraflara öncülük yapmaları dolayısıyladır. Gerek âlimlerin gerekse de cemaatlerin istikamet üzere olmaları toplumun istikameti bakımından çok önemli bir yere sahiptir.

Âlimlerin ve cemaatlerin topluma istikamet vermelerinin önemine kısaca değinecek olursak şunları söyleyebiliriz:

Toplumun “koruyucu kimyaları” olmaları hasebiyle âlimlerin ve “iyiliği emretme, kötülükten nehyetme” vazifesini üstlenen cemaatlerin istikamet üzere olmaları önemlidir. Batı’nın ifsat edici fikirleriyle sarsılan ve yolunu kaybetmenin eşiğinde olan ümmete; iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek muvacehesinde tek kurtuluşun müstakim olan İslâm ve fikirlerinde olduğunu, zulme ve zalime meyletmenin yanlışlığını hatırlatmak, âlimlerin ve cemaatlerin sorumluluklarındandır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadislerinde, âlimler için istikametin toplumsal istikamette ne denli önemli olduğunu şöyle ifade etmişlerdir:

[صِنْفَانِ مِنْ النَّاسِ إذَا صَلَحَا صَلَحَ النَّاسُ وَإِذَا فَسَدَا فَسَدَ النَّاسُ، العُلَمَاءُ وَالأُمَرَاء] “İnsanlardan iki sınıf vardır ki; onlar bozulduğunda bütün insanlar bozulur, onlar düzeldiğinde bütün insanlar da düzelir. Bunlar; âlimler ve yöneticilerdir.” [Ahmed bin Hanbel]

Yine cemaatlerin, istikamet üzere olmalarının gereği olarak iyiliği emretmek kötülükten nehyetmek vazifesini icra etmeleri gerektiğini Allah Azze ve Celle şu kavliyle beyan etmiştir:

[وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ] “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. Onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Âl-i İmran Suresi 104]

Nasların işaret ettiği bu üstünlük, kıymet ve mutlu son; İslâm’ı koruyan, Allah Azze ve Celle’nin dininin muhafızlığını yapan, heybesindeki hak söz ve sabırla yöneticileri İslâm şeriatını uygulamaya çağıran âlimlere ve cemaatlere aittir.

Yukarıda zikrettiğimiz Âl-i İmran Suresi 104. ayet, cemaatlerimize ve sair İslâmi yapılara önemli bir misyon yüklemektedir. Toplumun sosyal, siyasi, ekonomik, eğitim, sağlık vb. her türden sorunlarına ilişkin doğru çözümleri (marufu) emretmek, bu vb. alanları sorunlu hale getiren İslâm dışı hukuk ve politikalardan (münkerden) nehyetmek… Emretme de, nehyetme de ancak bağlayıcı kararlar alma konumunda olan iktidarların yapabileceği bir şeydir. Dolayısıyla “emr-i bilmaruf ve nehy-i anil münker” gerçekte bağlayıcı kararlar alma imkanına hukuken sahip olan iktidarlara yapılmalıdır.

Gerek âlimler gerekse de cemaatler, -yukarıda da kısmen ifade edildiği gibi- İslâm’ın kendilerine yüklediği sorumluluk gereği; istikamet üzere olmalı ve topluma da böylelikle istikamet vermelidirler.

Peki âlimin istikameti nedir? Nasıl istikamet üzere olunabilir?

İstikamet üzere olan bir âlim, fetvalarında statükonun değil, Allah’ın rızasını kasteder. Bu doğrultuda fetvalarını yayınlar. Yöneticileri değil Allah’ı memnun etmenin arayışında olur.

İstikamet üzere olan âlim; sadece nafilelerden bahseden ya da ilmî çalışmalar yapmakla iktifa eden değildir. Bilakis istikamet üzere olan âlim; zalime meyletmeyen, ne pahasına olursa olsun hakkı söyleyen ve Allah’ın hükümlerinin hayata hakim olmasının mücadelesini verendir.

İstikamet sahibi âlim; her hususta İslâm’ın izzetini koruyan, İslâm’ın hâkimiyeti için gayret sarf eden ve Allah’ın dinini uygulama hususunda ihmalkâr davranan yöneticileri muhasebe edendir. O, istikamet sorunu yaşayan ümmetin rehberi, Batı’nın Müslümanların dünyasına zerk ettiği zehirli fikirlere karşı panzehir, kapitalizmin ifsat edici düşüncelerine karşı da peygamberden tevarüs eden bir sığınaktır. Onlar, İslâm’ın muhafızı, ümmetin dayanağı ve yöneticilerin muhâsibidir…

Bu nedenle, özellikle cemaatler ve toplumu koruyucu âlimler, sözlerini muhataplarına doğrudan söyleyerek istikamet vermelidir. Toplumu ifsat eden düzenler, eğitim sistemleri, kültür politikaları ve aile ile nesilleri yozlaştıran kanunları yapan ve uygulayan böylelikle toplumumuzu Müslüman kimliğinden ve özünden koparan yöneticilere hakkı söylemelidirler.

Sonuç olarak, söz de hak olmalı ve istikameti belirlemelidir. Âlimlerimiz ve cemaatler, Allah’ın kendilerinden talep ettiği gibi iyiliği emredip kötülükten sakındırmalıdır ki, böylece istikamet üzere olunabilsin…