ABD Ve Rusya'nın Kırım Düellosu
10 Mart 2014

ABD Ve Rusya'nın Kırım Düellosu

Bir aydır Ukrayna içerisinde yoğunluğu giderek artan sivil isyanın galibi Batı destekli isyancılar olunca Rusya'da ister istemez kolları sıvayıp olaya müdahale için atağa geçti. Ukrayna'da yaşanan aslında sivil bir darbe değil, hapisteki eski Başbakan Yulia Timoşenko’nun çağrısı ile Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı’nda toplanan göstericilerin ellerinde AB bayraklarıyla Rus aleyhtarlığı yapmaktı. Sonrasında protestoların yerini kanlı eylemler alınca ABD ve AB tarafından da protestoculara destek verilerek Ukrayna hükümetinin düşürülmesi gerçekleşince Rusya için birazdan bahsedeceğimiz büyük öneme sahip Kırım Özerk Bölgesi bir anda düello alanına döndü. Zira ABD Kırım konusunda Rusya'nın zayıf karnını biliyor ve bu zayıf yanından avlamak istiyordu. Ama işler hiçte ABD'nin istediği gibi olmadı. Rus askerleri deniz ve karadan Kırım'ı kuşattı ve Kırım parlamentosu 6 Mart'ta aldığı kararla Rusya'ya katılmayı kararlaştırdı. Eğer karar onaylanırsa Ukrayna'ya bağlı olan Kırım Özerk Yönetimi artık Rusya'ya bağlı kalacak. Evet, Ukrayna'daki ayaklanma bir anda Rusya'nın lehine everilmişti diyebiliriz. Bunun sebebini Kırım'ın ne denli kritik bir bölge olduğunu gördüğümüzde daha iyi anlayacağız.

Kırım şu an Ukrayna yasalarına göre Kırım Anayasası tarafından yönetilen özerk bir parlamenter cumhuriyettir. Yarımadanın merkezinde bulunan Akmescit idari yönetim merkezinin bulunduğu başkenttir. Kırım'ın yüzölçümü 26.200 kilometrekaredir ve nüfusu 2007 yılı itibariyle 1.973.185’dir. Bölgede orta çağın sonunda Kırım Hanlığını oluşturan Kırım Tatarları şimdi nüfusun yaklaşık %13'ünü oluşturarak etnik azınlığa dönüşmüştür. Kırım Tatarları Joseph Stalin hükümeti tarafından zorla Orta Asya'ya sürgün edildi. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bazı Kırım Tatarları bölgeye geri dönmeye başladılar. Kırım coğrafi özellikleri itibariyle verimli tarım arazilerine sahip olmakla birlikte Rusya'nın Karadeniz'e ve sıcak denizlere geçiş yapabileceği tek yer. Rusya 1954'de Ukrayna'ya verdiği Kırım Özerk Bölgesinde çok fazla askeri üs bulunduruyor. Özellikle Sivastopol bölgesinde 230 yıldır deniz üssü bulunduruyor. Hatta Rusya bu üslerin sürelerini uzatmak için Ukrayna'ya verdiği doğalgazın ücretinde indirime gitti. Kırım'ı önemli kılan bir diğer husus ise 1945'te II. Dünya Savaşı sonrasında dönemin Amerika Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Sovyet lider Stalin Dünya devletlerinin paylaşımı için burada bir araya gelerek Yalta Konferansını gerçekleştirdi. İşte tam da bu konferanstan sonra Soğuk Savaş başladı. Bölgenin kuzeyinde Ukraynalılar, güneyinde Ruslar ve arada kalan bölgede de Tatarlar yaşıyor olmasına rağmen Ruslar dışında hiç bir topluluk yüzlerini Rusya'ya dönmek istemiyor. Özellikle de Stalin'in zulmüne maruz kalmış Tatar halkı bir daha Rus kâbusu görmek istemiyor. Bir de bu bölgede yaşayan Müslümanların durumu var ki, ne yazık ki bu durum kimsenin umurunda değil. Çünkü Müslümanların varlığı dünyadaki diğer Müslümanlar gibi etkili ve sözü geçen bir varlık değil. Dünyanın iki ideolojik devletinin birbirleri arasındaki düelloda maalesef ki üçüncü bir alternatif yok. Halbuki İslami devletlerin Kafkaslardaki varlığı, Doğu Avrupa'yı titreten gücü, batılı devletlerin kalplerine korku salan heybeti bugün Müslümanların kalkanı değil. Bu yüzdendir ki, tarumar olan beldelerde çiğnenen Müslüman canları kıymet taşımıyor.

Siyaseten bakıldığında etkisiz ve yetkisiz ülkelerin, etkili ve yetkili devletler tarafından çeşitli senaryolar için figüran olarak kullanıldığında, bu oyunu seyreden diğer etkisiz devletlerin de olan bitenler karşısında sessiz kalması, gelişen gündeme ayak uydurmak zorunda olması bir kez daha ideolojik devletlerin ancak dünya sahnesinde yönetmen olabileceğini gözler önüne seriyor. Örneğin Ukrayna'da başlayan ayaklanma Türkiye'deki Orta Asya ve Kafkas bölgelerine yapılan ihracatın da önünü kesti. Rusya'ya yoğun ticari girdilerin yapıldığı ve adına bavul ticareti de denilen piyasa bir anda hallaç pamuğuna döndü. Rusya ile daha fazla ticaret kapasitesine sahip olan Türkiye, uydusu olduğu ABD ile girdiği düelloda ne yazık ki çaresiz kaldı. ABD’nin siyasi güdümünde olması ve Rusya ile yaptığı büyük ticaret göz önüne alındığında ikisinden de taviz veremeyen Türkiye için tam bir 'yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal' durumu söz konusu. Seçimlere 3 hafta kala siyasal partilerin dünya gündemine uzak durarak tek hedeflerinin oy toplamak olduğu böylesi bir zamanda yanı başımızda belki de bizim için büyük tehlikeler arz eden Kırım meselesinde de tıpkı diğer meseleler gibi sadece bekleyip göreceğiz.

Hülasa Rusya, bir tek askeri üssünü bile kaybetmemek için Kırım parlamentosunu kendisine ilhak etmeye zorlamış ve nispeten başarmıştır. Artık bu andan itibaren ABD yönetiminin ve NATO'nun Rusya'ya yapmayı planladığı yaptırımların neler olduğunu ve ne zaman devreye sokulacağını bekleyip göreceğiz. ABD Başkanı Barack Obama'nın Putin'e sarf ettiği tehditvari sözlere rağmen Avrupa Birliğinin sessiz tavrı manidardır. Zira AB ülkeleri her ne kadar Kapitalist ideolojiden de olsa devlet olarak Amerika'ya karşı durmaktadır. Birliğin güçlü ve etkili bir birlik olmasının yegâne şartı Dünya dengelerinde her zaman tepelere oynamaktır. Bunun önündeki en önemli engel ise Amerika Birleşik Devletleridir. Bunun yanında Avrupa'ya enerji akışının sağlandığı, doğalgaz ve Karadeniz hâkimiyeti konusunda Rusya'ya gebe olan AB ülkeleri bu bağımlılığı da görmezden gelemez. Bu durumda Avrupa tarafından 'ne şiş yansın ne kebap' mantığıyla hareket edilmektedir. Ukrayna'daki ayaklanmaların desteği Avrupa'dan gelmiş olsa da bu durumu değiştirmez. Zira Batılı devletler 2.Dünya devletlerinin içişlerinde karışıklık ve keşmekeş ortamları hazırlayarak, 1.Dünya Devleti olduklarını tüm âleme göstermek istemektedirler. Dün de böyle oldu, bugün de böyle olmaktadır. İslami Hilafet Devleti kurulana kadar da böyle olacaktır.

''Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde; ''Biz sadece ıslah edicileriz'' derler. Bilin ki asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.'' (el-Bakara 11-12)