ABD İle Rakka’ya Ortak Harekât Mı?
13 Mayıs 2017

ABD İle Rakka’ya Ortak Harekât Mı?

ABD İle Rakka’ya Ortak Harekât Mı?

Son günlerde Türkiye’nin gerek Rusya ile gerekse de ABD yetkilileriyle yaptıkları yoğun diplomasi trafiğinin neye işaret ettiğini, tarafların istek ve beklentilerinin neler olduğu bu görüşmelerin muhtemel sonuçlarının neler olacağını anlama adına geçmiş ve günümüze bakmak yeterli olacaktır.

Nitekim Suriye’de devrimin başladığı günden günümüze ABD’nin, devrimin yönünü saptırma adına yapmadığı hile, girmediği desise, yaptırmadığı oyun kalmadı. O, mübarek devrimi zehirlemekten hiçbir zaman geri durmadı ve durmayacak. ABD, bunu kimi zaman rejime karşıymış şeklinde algılanabilecek açıklamalarla, kimi zaman sahada şeytanlaştırdıkları bir takım örgütler üzerinden, kimi zaman da Türkiye gibi ülkeleri sahaya sürerek kurtarıcı rolüne büründürmek suretiyle devrimin yönünü saptırıp zehirlemeye çalıştı, çalışmaktadır.

Devrimin ilk 4 yılında Suriye’de bütün oyunları bozulan ABD, 2014 yılı itibariyle Kobani’de yeni bir oyun içerisine girdi ki bu, emperyalistlerin bu coğrafyalarda yıllar boyunca destekledikleri hâkim güçlerin eliyle farklı etnik unsurlara baskı, zulüm yapılmak suretiyle bu unsurları yeri ve zamanı geldiğinde en etkili şekilde kullanmaktı. Suriye’de yıllarca ezilen, horlanan Kürt unsurları örneğinde olduğu gibi bunlara sahip çıkma, destek verme bahanesiyle onlar üzerinden her türlü hedeflerini gerçekleştirme motivasyonuna sahip hazır bir güç, elbette Amerika tarafından göz ardı edilmeyecekti.

Şüphesiz bu durum emperyal güçlerin sadece bir takım etnik unsurları kullanmasından ibaret değil. Nitekim Suriye meselesinde Türkiye, İran, Arabistan, Katar gibi bölge ülkeleri ABD tarafından kullanıldığı gibi bölgesel güç olan Rusya dahi ABD’nin çıkarlarına payanda olmaktan kurtulamamıştır.

Yani Amerika, yüz milyonlarca dolar harcayarak yıllarca uğraştığı eğit-donat programının Suriye’de fiyasko ile sonuçlanmasının ardından, yıllarca ezilen, horlanan bölgedeki Kürt unsurlara kanton, özerklik gibi vaatler sunarak bu güçlerin enerjilerini istediği yöne kolayca çevirebildi. Türkiye’nin rahatsızlığına rağmen Amerika’nın, 2014 yılından bu yana düzenli bir şekilde lojistik destek, silah ve eğitim verdiği YPG-PYD güçleri planın bir parçası olarak bölgede etkin bir şekilde kullanıldı/kullanılıyor. Zira bu kadar değerli bir yatırım basit bir rahatsızlığa kurban edilmeyecekti. Ne de olsa bu rahatsızlık zamanla törpülenecek, sürece bir şekilde toplum alıştırılacaktı. Toplumun alıştırılması adına son bir yılda yapılan açıklama ve alınan kararlara bakmak yeterli olacaktır.

Bakın;

25.05.2016 da ABD Merkez Kuvvetler (CENTKOM) Komutanı General Joseph Votel’in, YPG’yi Ortadoğu’da taze bir nefes olarak gördüğünü söylemesi,

•26.10.2016’da ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’ye, ABD’nin YPG’ye silah ve mühimmat yardımı ile alakalı sorulan soruya Kirby’nin “silah ve mühimmat yardımı yok sadece YPG’yi destekliyoruz” açıklaması,

•Şubat 2017’de ABD’nin YPG’ye verdiği zırhlı araç ve silahların görüntülenmesi,

•09.05.2017’de ABD’nin YPG’ye silah verilme tasarısını onaylaması…

Tüm bu gelişmeler yaşanırken hükümet yetkililerinin ve Cumhurbaşkanı’nın kınamaktan öteye gitmeyen açıklamalarına karşı bir taraftan da ABD ile dost ve müttefik olmaktan dem vurmaları yapageldikleri en iyi işti.

Rakka operasyonu için ilk ciddi ve esaslı görüşme 17.02.2017’de ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph Dunford ve Türk Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ile İncirlik üssündeki görüşmesiydi. Görüşmenin esas konusu ABD ve desteklediği YPG ile birlikte Türkiye’nin de dâhil olduğu Rakka operasyon planıydı. ABD ve Türkiye, Rakka’ya yoğun hava harekâtında bulunacak, sahada operasyonu, ABD ve Türk özel birlikleri koordine edecek şeklinde plan sunulmuş fakat görünen o ki, o gün için Türkiye’nin, başkanlık referandumunun arifesinde olması bu planı, 2,5 ay kadar erteletmişti.

Nihayetinde Erdoğan’ın referandum zaferinden sonra 3 Mayıs’ta Rusya’da, Putin ile görüşmesi… Bu görüşmenin ana gündem maddesi Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri hususunda ABD öncülüğünde Rusya, İran ve Türkiye’nin ortak mutabakata varmaları, her ne kadar domates meselesinin gölgesinde kalsa da ziyaretin esas sebebiydi. Erdoğan-Putin görüşmesinin yansımaları daha gündemdeki sıcaklığını korurken MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü’nün yer aldığı Türk heyeti, 05.05.2017’de ABD’yi ziyaret ettiler. Bu ziyaret, 2,5 ay önce konuşulan fakat netleşmeyen Suriye özelinde Rakka’ya yapılacak operasyon planı dâhilinde bir ziyaretti. Türk heyetinin ülkeye dönüşünden hemen sonra ABD makamlarının, YPG-PYD’ye silah verme tasarısını imzalayarak resmileştirmesi, sonrasında Beyaz Saray sözcüsünün Türkiye’ye, güvenlik riskleri konusunda güvence vermesi, gün içerisinde ise ABD Savunma Bakanı James Mattis, Savunma Bakanı Fikri Işık ile telefon görüşmesinde “amacımız Rakka’yı alma konusunda Türkler ile beraber çalışmak” isteğini açık bir şekilde dile getirmesi, heyetler arası görüşmede epey mesafe alındığının işareti olarak görülebilir.

Hükümet yetkililerinin ve Cumhurbaşkanı’nın “YPG-PYD varsa biz yokuz, ABD tercihini yapsın ya onlar ya biz” söylemlerinin bir kıymeti harbiyesinin olmadığı ortadadır. ABD hem Türkiye ile hem de bu örgütler ile birlikte hareket ederken “bunlar varsa biz yokuz, biz aynı safta olmayız” sözleri, kamuoyunun gözünü boyama türünden söylenmiş sözler olmasından öteye geçmezken, işin hakikatinin farkında olanlar için bu sözlerin hiçbir önemi yoktur.

Tüm bu görüşme ve gelişmelerden sonra görünen o ki ABD’nin Rakka’ya yapacağı her türlü operasyonda Türkiye’nin bir şekilde bu operasyonun bir parçası olacaktır.

İster Türkiye’nin doğrudan ABD ile birlikte hava ve kara gücü ile müdahalesi olsun, isterse de dolaylı bir şekilde üslerini açarak sürece destek olması olsun, isterse de sahada Türkiye ile birlikte hareket eden unsurların Rakka’ya yönlendirilmesi şeklinde olsun, Türkiye’nin her şekilde bu operasyonun bir parçası olması kaçınılmazdır. Nasıl ki Fırat Kalkanı Harekâtı’nın nerede başlayıp nerede biteceği kararını veren Amerika oldu ise, Rakka operasyonuna da nasıl destek verileceğine, desteğin hangi düzeyde olacağına karar veren yine o olacaktır.

Sizler, terör örgütü olarak kabul ettiğiniz YPG-PYD örgütünden kendinizi ne kadar uzak tutarsanız tutun, terör devleti ABD ile iş tuttuğunuz sürece aynı lekeyi taşımış olacaksınız. “YPG konusunda Obama, bizi kandırdı” diyerek halkı belki yanıltabildiniz, peki Trump, resmi bir şekilde sizin terörist gördüğünüz unsurları destekleyerek “kandırıldık” diyemeyeceğiniz bir karar almışken, hâlâ ABD ile ortak dostluktan, müttefiklikten dem vurmaya devam mı edeceksiniz?

YPG–PYD ABD’nin bu coğrafyada uzun süreli yatırımlarından ve de alternatiflerinden biri iken Amerika, gerek sizi gerekse de bu örgütleri, çıkarlarına hizmet etme adına kullanıyorken hala terör devleti ABD ile iş tutacak mısınız?

Bir takım örgütleri bahane ederek Suriye ve Irak’ta binlerce masum sivil Müslüman’ı katleden terör devletleri; ABD, Rusya ve de aveneleri ile birlikte yeni katliam planlarına dâhil olarak bu cürümlere ortak mı olacaksınız?

Doğru sorunun şu olması gerekmez mi: her gün Müslümanları katleden terör devleti ABD’nin mi yanında olacaksınız, yoksa Allah için sizden yardım isteyen, zayıf düşmüş, mazlum Müslümanların yanında mı olacaksınız?

Malum, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Hatırlatmak istedik.