İnsanın hüküm koyduğu ve toplumsal alakaları, kanunlarını kendinin belirlediği demokratik sistemlerde her zaman karşılaşılan sistem sorunu toplumun gelişmesi ve kalkınmasın da önemli etkenlerden biridir. Ne var ki laik sitemlerin temelinin hatalı bir fikir üzerine bina edilmesi böylesine önemli bir sorunu çözmeye her zaman yetersiz kalmaktadır. İnsanların nasıl yönetileceği ve bu işin nasıl yapılacağı fikri ve metodu eğer İslam’ın teşri kaynaklarına göre yapılmadığı takdirde her zaman ihtilafa, çelişkilere ve çatışmaya düçardır. Toplumu ilgilendiren bu temel hadisenin çözüme kavuşturulmamasından dolayı sosyal, ekonomik, adalet, askeri birçok toplumsal mesele yakından etkilenmektedir. Çünkü nizamın vazifesi olan icra mekanizması kitlenmektedir. Kitlenen mekanizma toplumun maslahatlarını tatmin etmekte yetersiz kalmakta ve yanlış tatminler ile huzursuzluklar çıkararak köhne bir yapı haline gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ve diğer ulus devletlerinde görüleceği üzere adalet, iktisat, gelir dağılımı, sosyal ilişkiler bir türlü insanları mutlu etmemektedir.
Laik-demokratik yapıların sistem tartışmaları sadece Türkiye'ye özgü değildir. Bu tartışmalar bütün ulus devletlerinde yaşanmaktadır hatta birçoğunda kanlı değişimler ile gerçekleşmiştir. Türkiye'de toplumsal-siyasal istikrarsızlık bir türlü giderilemediğinden kamuoyu uzun zamandır parlamenter, yarı başkanlık, başkanlık sistem tartışmalarında kitlenmektedir. Konumuz bu sistemlerin fasitliğinden çok Türkiye’deki siyasetçilerin özelliklede AKP nin önümüzdeki süreci yani cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde sistem değişikliği olup-olamayacağına dairdir.
Türkiye’de başkanlık sistemini veya yarı başkanlık sistemini isteyen cenahın kısaca dayandıkları görüşler;
1) Siyasi istikrarın sağlanması; parlamenter sistemlerde koalisyon hükümetlerinin ülkede istikrarı sağlayacak iradeyi oluşturamaması.
2) Koalisyon hükümetlerinin secim korkusundan icatlarda cesur davranamaması
3) Hükümetlerin kısa süreli olması nedeni ile kurumlara etki edecek siyaseti ulaştıramaması
4) Dünyadaki ekonomik, siyasi, askeri, sosyal değişmeleri kriz dönemlerinde hızlı ve etkin bir müdahale yapılabilmesi.
5) Tarihsel bağlarımızın parlamenter sisteme uygun olmaması.
6) Parlamenter sistemde darbe girişiminin kolay olması, Başkanlık sistemi yada yarı başkanlık sistemi diktatörlük ve askeri darbeye engel olunabileceği ve demokrasinin kesilmemesi
7) Etnik gurupların başkanlık yada yarı başkanlık siteminde hak taleplerinin krizlere yol açmadan çözüme kavuştura bilmesi
8) Yurtdışında temsil gücünü daha da artırılması.
Türkiye’de parlamenter sistemi istemeyen cenahın dayandıkları görüşler ise;
1) Parlamenter sistemde güçler ayrılığının eşit dağıtıldığı fakat diğer sistemlerde yürütmenin çok güçlenmesi.
2) Siyasi Partilerin işlevinin ortadan kalkacağı ve iki siyasi partinin sistemde var olacağı.
3) Başkanlık sisteminin yada yarı başkanlık sisteminin Türkiye konjonktürüne ve toplumsal yapısına uygun olmadığı.
4) Parlamenter sistem tıkanması ve yasama yolunun kapatılması.
5) Laik sistemin bu yapı ile tatbikinin daha kontrollü olacağı.
6) Başkanlık ve yarı başkanlık sisteminde ayrılıkçı yapıların zemin bulacağı
Öncelikle AKP’nin böylesi kapsamlı ve önemli bir değişikliği gerçekleştirebilecek toplumsal tabanda mutabıklığı sağlaması gerekmektedir. Hükümet sistemi değişikliği, geniş tabanlı bir uzlaşmayı gerektirir. Bu uzlaşma zemini oluşturmak için sadece meclis de temsil edilen siyasi partilerin değil, meclis dışındaki partiler, STK ve diğer kurumlarla da mutabakata varılması gerekir. Fakat şuan gözüken o ki böylesi bir mutabakattan bahsedecek malumatların oluşmadığı yönündedir. Vakıada ise başkanlık sistemi ile alakalı günü birlik politikalardan ve hamaset siyasetinden başka bir gelişme tespit edilememektedir.
Evet bütün bu ihtilaflara ve kutuplaşmalar bir yana Peki parlamenter sistemden vaz geçilir ise Türkiye başkanlık veya yarı başkanlık sistemine ne zaman geçebilir, geçebilmesi için hangi kanunları değiştirmelidir. Şüphesiz temel unsurlarda yapılması hedef edinilen değişiklik, kurmasal yapılarda birçok normları da etkilemesi öngörülmektedir.
Uluslararası hukuk uzmanı Krasner; “kurumsal taşmanın genişleme (breadth) boyutu, bir kurumun diğer kurumlarla olan bağlantısına işaret eder. Bir kurumun yatay bağlantıları (horizonta! linkages) öylesine yaygın ve yoğun olabilir ki, bu kurumda bir değişiklik yapılması diğer pek çok kurumda da değişiklik yapılmasını gerektirir. Stephen Krasner, "Sovereignty: AnInstitutional Perspective,"
Siyasi partiler kanunu, yürütme erki bunlara dayalı yüzlerce kanun, tüzük ve yönetmeliğin değişmesinden tutun Cumhurbaşkanı’nı görev ve yetkilerine kadar birçok değişikliğin yapılması gerekmektedir. Bütün bu değişikliklerin yapılması AKP hükümetini aşmasının yanı sıra Türkiye’nin iç ve dış sorunlarından kurtulup böylesi kapsamlı bir süreci Cumhurbaşkanlığı (2014) ve genel seçim (2015) tarihlerine yetiştirmesi siyasi bürokrasi açısından imkânsız gözükmektedir.
Hal böyle olunca, o vakit Türkiye bu iki önemli seçimi parlamenter sistem ile tamamlamak ve devam etmek durumunda kalacaktır. Bu durumda da Tayip Erdoğan parlamenter sistemdeki Cumhurbaşkanlığı görevine razı olmaktan başka seçeneği kalmadığı gözükmektedir. Onun için Abdullah Gül’ün razı edilip arka saflara gönderilmesi gerekmektedir. Ki kamuoyuna yansıyan tartışmalarda da Tayip Erdoğan’ın bu çalışmayı başladığının sinyalleri gözükmektedir. Bu aşamada tek soru kalıyor. Başbakan kim olacaktır. Bu konuda AKP’de birden fazla isim zikretmek çok kolay gözükmektedir. Fakat isimden ziyade Tayip Erdoğan ve Başkanlık sistemine geçişin seçimlerden sonra sorunsuz yaşanması için Başbakan olacak kişinin isminden çok sıfatı önem arz etmektedir. Tayip Erdoğan’ın tahakkümünden çıkmaya cesaret edemeyecek, Onun siyasi gölgesinde varlığını sürdürebilecek sıfatta bir Başbakan’ın ihtiyacı Amerikan siyasetinde hâsıl olacağı gözükmektedir.