وَمَا خَلَقْتُ ٱلْجِنَّ وَٱلْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat 56]
İnsanoğlunun dünyaya geliş gayesi onu yoktan var eden Rabbine hakkı ile kulluk etmek, kulluğunun gayesi ise gayelerin gayesi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’yı razı etmektir. Allah (svt) dünyaya kulluk için gönderdiği insanı başıboş bırakmamış, kulluğun metodunu da ona ayeti kerimesi ile bildirmiştir.
وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ Biz ona iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? [Beled 10]
Kulluk için gönderildiğimiz imtihanlar ile dolu şu dünya hayatında belirlenmiş iki yoldan hayır olanı seçmek, bu minvalde Rabbimizi razı ederek cenneti kazanmak hepimizin gayesidir. Lâkin bu o kadar da kolay değil. İman etmek, inanmak ve salih ameller işleyerek samimiyetimizin ölçüsünü göstermeli, imtihanlar ve zorluklar karşısında dimdik durmalıyız. Zira Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
أَحَسِبَ ٱلنَّاسُ أَن يُتْرَكُوٓا۟ أَن يَقُولُوٓا۟ ءَامَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ “İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.” [Ankebut 2]
Ahir zamandayız. İmtihanlarımız çok bir o kadar da ağır. İmanın yarısı sabır diğer yarısı da şükürdür. Musibet, sıkıntı, zorluklar karşısında sabretmek, güzel ve iyi olan şeyler karşısında da şükrederek imanımızı kemâle ulaştırmak hepimizin gayesi değil mi?
“La” dedi Ashab-ı Güzin Efendilerimiz (ranhum) putlara ve iman ettiler Peygamberin (sav) risaletine. “La ilahe illallah Muhammedun Rasululllah” dedikleri günden itibaren imtihanları hiç bitmedi. Çile, açlık, işkence, boykot, ambargo, evlatlıktan reddedilme ve niceleri... Hiçbir şey geri döndürmedi onları davalarından.
Amca Ebu Talip: “Yeğenim gel vazgeç bu işten seni ben bile muhafaza edemem Kureyş’in kötü ve acımasızlarından” demişti. “Hayır, vallahi sağ elime güneşi sol elime ayı verseler vazgeçmem bu davadan” demişti Rasul (sav) kendisini koruyan ve kollayan amcasına. Taif’te taşlanmış, dişi kırılmış, namazda iken deve işkembesi atılmış üzerine, Rabbim Allah (svt) dediği için işkencelere maruz kalmıştı. Yıldırmadı onu Allah (svt) yolundaki engeller. Zira biliyordu ki; bu yol meşakkatli, bu yol zor, bu yol dikenli. Öyle ya sonunda cenneti kazanmak varsa çekilen cefalar çok da önemli değildi.
Ya biz? Davanın salih ve salihaları? Rasul’ün (sav) davasına sahip çıkmanın, mirasın bekçileri olmanın çok da kolay olmadığını biliyoruz değil mi? İmanı elde tutmanın kor ateşi elde tutmaktan daha zor olduğu, kapitalizmin her türlü çirkinliklerinin empoze edildiği, ekonomi, eğitim, yönetim, içtimai alanda bozuklukların baş gösterdiği zor zamanlardan geçiyoruz. Toplumsal sorunların yaşandığı kirli dünyada bırakın yaşamayı, nefes alıp vermek bile zorlaşıyor. Peki, yok mu bunun bir hâl çaresi? Kapitalizmde mi arıyorsunuz çareyi? Üzgünüm ama samanlıkta iğne aramak sizin yaptığınız. Kendine hayrı olmayanın sana bana mı olacak hayrı. Peki, neden yok? Zira kendisi başlı başına sorun üreten bir sistemde ondan. Öyleyse çözüm ne? Karanlığın ortasında ümidimizi kaybedip yese düşmek mi? Yolumun ortasında çok güçlü devletler var, bize yolu geçmeye müsaade etmezler mi diyelim? Ya da suya sabuna dokunmadan hem söylenip hem de bozuk fasit nizamı ayakta mı tutalım? Kötünün iyisidir diyelim de sineye mi çekelim?
Masal bu ya sizlere yazmak istiyorum. Lâkin masal olmasına bakıp masaldan çıkaracağımız ve ders alacağımız nasihatı gözden kaçırmamak lazım. Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuş, bakalım neler olacak diye yolu gözlemeye koyulmuş. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Pek çoğu yüksek sesle kralı eleştirmiş. “Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor” Sonunda bir köylü çıkagelmiş. Saraya sebze meyve getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi indirmiş, iki eli ile kayaya sarılmış ve ıkına ıkına itmeye başlamış. Kan ter içinde kalmış ama sonunda, kayayı da yolun kenarına çekmiş. Birde ne görsün. Kayanın altında bir kese dolusu altın. İçinde de “Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir” diyen bir not. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almış. “Her engel, yaşam koşullarınızı daha da iyileştirecek bir fırsattır.”
Ablalarım, abilerim! Davamın muhlis gençleri! Vallahi kapitalizm yolumuzun ortasına konmuş koca bir kayadır. Âlimler, yöneticiler gibi kayanın etrafında dolanıp durarak sistemin bekası için fetva verenler, unutmayın ki kayayı yerinden kaldırmaz isek, her geçen günümüz bir önceki günü aratacak nitelikte olacak maalesef. Unutmayın! O kayanın (kapitalizm) ardında bizlere can olacak, nefes olacak, güneş olacak İSLAM var.
Yok, ben o kayanın etrafından dolanır, yolu uzatırım diyorsanız diyecek bir sözüm yok. Ama biliyorum ki adam gibi adamlar var o kayayı kaldıracak. Hâkimiyetin Allah’ın (svt) olduğu İslam Nizamı için koşturanlar, uykusuz, çoluğuna çocuğuna hasret kalanlar var. Biiznillah onların eli ile ikame olacak Raşidi Hilafet Devleti.
Her engel, yaşam koşullarımızı iyileştirecek, bizleri izzete kavuşturacak bir fırsattır.
Öyleyse;
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ ٱلْعَٰمِلُونَ Çalışanlar böylesi için çalışsınlar! [Saffat 61]
İrem DUMAN