Ka’b. Malik, Mürare b. Rebî, Hilal b. Umeyye (ranhum). Üç güzide sahabî…
Üçü de ensardan, üçü de Allah’ı (cc) ve Rasulü’nü (sav) seven ve Rasullullah (sav) ile birlikte gazvelere katılmış olan sahabîler. Ancak Onlar öyle bir hata yaptılar ki yaptıkları bu hatadan dolayı elli gün sürecek bir cezalandırmaya maruz kaldılar. Bu öyle bir imtihandı ki Allah Rasulü (sav) ve Sahabe (ranhum) Onların yüzüne bakmıyor, konuşmuyor, selamlarını dahi almıyordu. Bu durum onlara oldukça ağır geliyor ve yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar geliyordu.
Daha önce Uhud Tepesi’nde görev yerini terk eden okçulara, Huneyn Savaşı’nda Allah Rasulü’nü (sav) tek başına bırakıp kaçanlara bile böyle bir ceza verilmemişken, onların bu cezayı almalarına sebep olan hata neydi?
Bu üç sahabîyi böylesine bir imtihana maruz bırakan şey, daveti taşımada düştükleri bir anlık gaflet ve ihmalkârlıklarıydı. Zorluk ordusu yola çıkarken Onların çeşitli bahanelerle ordudan geri kalmalarıydı. “Nasıl olsa yetişirim...”, “Şu işimi de bitireyim...” gibi bahanelerle oturdukları yerde oturup kalmışlardı. Yaşlılar, kadınlar ve münafıklarla birlikte. Gidenler çoktan gitmiş, hatalarının, ihmalkârlıklarının farkına vardıklarında ise artık çok geçmişti.
Dönüp bir yoklayalım nefislerimizi, ne dersiniz? Bizler daveti taşıma yolunda neleri bahane ediyoruz? “Hele bir evleneyim ondan sonra” mı diyoruz? Yoksa “okulu bitireyim” veya “çocuklarımı büyüteyim”..? “Şimdi çok yoğunum boş vaktim olunca yaparım” mı diyoruz? Ya da “önce kültürleneyim kendimi geliştireyim ondan sonra” mı diyoruz? Ve bunlar gibi bir sürü uzun vadeli hesap...
Hesapların biri bitiyor, biri başlıyor. Sıra bir türlü davete gelmiyor. Ka’b. Malik, Mürare b. Rebi, Hilal b. Umeyye (ranhum) bahanelerin arkasına saklanmayıp tövbe ederek kurtuluşa ermişlerdir.
Peki ya biz ne zaman kendimize koyduğumuz engelleri kaldıracağız?
Ne zaman bahanecilik hastalığından kurtulacağız? Sorarım size daveti yüklenmenin vakti ne zaman? Mazeret üretmeden öncülerden olmanın vakti ne zaman?