Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem azabından kurtuluş günleri olan Ramazan ayı bizlere vedaya hazırlanıyor. Gidiyor sabrın, şükrün, duanın, ihlas ve ihsanın ayı. On bir ayın sultanı gidiyor.
Ne çok güzelliklerle geldin hayatımıza. Ne çok şey kattın gönüllerimize. Bir olduk, ümmet olduk, kardeş olduk. Biz seninle ne güzel olduk. Biz seninle hep güzeldik lakin boynumuz bükük kaldı. Seni bizden, bizi senden kopardılar. Biz biz olamadık bu yılda. Oysa nasıl gözlemiştik yolunu. Kur’an ile hemhal olacak, Allah’ı (svt) çokça andığımız sofralar kuracak, omuz omuza saf olup teravih namazları kılacak, kimsenin kimseye üstün olmadığı ve fakirin fukaranın baş tacı edildiği iftar sofraları kuracaktık.
Derdimiz de mutluluğumuz da bir olacaktı. Olmadı olduramadık! Tutunamadık!
Yolunu gözledik de o gözlediğimiz yola baş koyamadık. Yaklaşık bir buçuk yıldır maruz kaldığımız pandemi imtihanı Ramazan ayımızı da avuçlarımızdan söküp aldı. Ne bir olabildik, ne kardeş, ne ümmet. Yasaklar, kapanmalar hapsetti bedenlerimizi evlere. Müslüman halkın aklı ipotek edildi. Akledin diyen ayetlerin hakkını veremedik. Maneviyattan uzaklaştıkça ruhlarımız tutunamadık sana ey Ramazan!
Aynı ezanı bekledik ama ne sabırlarımızı ne dualarımızı, ne saflarımızı ne iftarlarlarımızı hatta ne de sofralarımızı birleştiremedik.
Ramazan ayında süren kıyımlar, Ramazanı hakkıyla ağırlama inancı taşıyanların kıyamı olmadı. Dost düşman, düşman dost oldu.
Evine yemek götüremeyenler darağacını mesken tuttu. Müslümana zulmedenler en güzeli ile karşılandı yine. Millete yasak kendilerine yasal olan iftar sofraları kuruldu.
Değerlerimiz ayaklar altında kaldı da biz sessiz kaldık. Her daim yalnızca Allah’tan (svt) ittika edip hakkı haykırmakken vazifemiz, yapamadık. Oysa takva en güzel elbisesiydi bu ümmetin.
Kur’an hayatımızın kitabı idi. Ve biz biliyorduk ki nasıl okunacağından ziyade nasıl anlaşılacağıydı önemli olan. Emri bi’l-maruf ve’nnehyi ani’l-münker şiarımızdı. Hayâ imanın şubesi Müminin ziyneti idi. Tevekkül olmazsa olmazımızdı. Tüm bunlar bizim değerlerimizdi ancak sen vedaya hazırlanırken ey Ramazan değerlerimiz çoktan veda etmişti bizlere zaten.
Tutmak; düşmemek, düştüğümüz yerden kalkmak ya da yerimizi muhafaza etmek için gereklidir. Bizi hayata, Allah’a (svt) kulluğa bağlayan her ibadet sıkı sıkıya tutunmamız gereken sağlam bir ip gibidir. وَٱعْتَصِمُوا۟ بِحَبْلِ ٱللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا۟ وَٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَآءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِۦٓ إِخْوَٰنًا وَكُنتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ ٱلنَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمْ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” [Âli-İmran 103]
Ey Ramazan! Tut ve at bizi rahmet denizine, yıka kirimizi, pasımızı ve özümüze döndür… Ruhumuzu tut ki esfele safilinde hayvanlaşmasın; tut ki meleklerin ruhuyla kaynaşsın…
Tutunmak bütün azalarla olmalı. Aksi halde tutunamadığımız ip bizi günahların çukurundan, şeytan ve nefsin esaretinden, heva ve hevesin çıkmazlarından kurtaramaz... Parmak uçlarından kayıp giden, öylesine tuttuğumuz, ruhtan ve manadan yoksun oruçlarımız, namazlarımız okuduğumuz Kur’anlarımız da bizi asla koruyamaz...
İşte bu sebeple tut bizi Ramazan! Ne olur tut. Tutmayı beceremediğimiz nefsimizin dizginlerinden, bitmeyen ihtiraslarımızdan, doymak bilmeyen nefislerimizden ...
Tut, tutunacak yeri kalmayan Müslümanlığımızdan, savunacak sözümüzün olmadığı imanımızdan, hakkı haykıramayan dilimizden, haramı görmeyen gözümüzden, batıl söylemlerle kirlenen kulaklarımızdan.
Ne olur sıkıca tutun bize! Biz tutunamadık, sen tutun! Hakkı haykırmayınca ağızlarımız, ağızdan çıkanları duymayınca kulaklarımız, çıkanlar da ulaşmadı semaya. Gitme! Zira şükürlerimiz nimetlere yetmedi. Sabırlarımız nefislerimizi terbiye etmedi. Tevekkülümüz ruhlarımızı yarı yolda bıraktı. Duamız benden bize geçemedi.
Gitme! Düzelmedi hayatlarımız. Düzelmedi fikirlerimiz. Mülkünde söz hala beşerin. İhya olmadı hayatlarımız inşa edemedik İslami nizamı. Sustuk, susuyoruz biz sustukça değerlerimiz bir bir yıkılıyor.
Şimdi tefekkür zamanı, şimdi muhasebe zamanı! Bire onların verildiği, cehennemden kurtuluş günleri olan Rahmet ayı Ramazanı hakkı ile ihya edebildik mi? Neler yaptık? Neler kazandık? Neler kaybettik?
Ramazan ayı her yıl rahmetiyle kapımızı çalıyor, ben geldim, ey Müslüman nefsini arındırmaya geldim diyor bizlere. O bizi tutuyor da biz ona tutunabiliyor muyuz? Memnun kalmış mıdır bizden? Razı olmuş mudur ev sahipliğimizden? Ey Müslümanlar! Ey dava taşıyıcıları! Ramazan gidiyor tutunalım ona, sahip çıkalım değerlerimize. Terbiye etme zamanı nefislerimizi. Kalplerimizi diriltme, ıslah etme zamanı bedenimizi.
İhya etmeli nesillerimizi, inşa etmeli yeniden Ümmeti Muhammedi.
Unutma! Rahmet günleri geçti, mağfiret günleri gitti ve nihayet geldi azad günleri. Yolun sonu beratlarımızı almayı umduğumuz bayramımız. Hak ettik mi düşün! Allah’ım! Biliyoruz, razı edemedik Ramazanı ama o razı olsun bizden, Sen razı ol. Bizlere merhamet et. Bizi Sensiz, bizi yalnız, bizi İslamsız, halifesiz bırakma. Hilafeti Ramazan olan Ömer gibi halifeleri ikram eyle. Raşidi Hilafet Devletinin ikame olduğu Raşid bir Halifenin kalkanlığında değerlerimize sahip çıkıp hak ettiğimiz, tutunduğumuz, tutulduğumuz Ramazanlarımız olsun. Bayramımız mübarek olsun...