SEÇİM, TARAFINI BELLİ ETMEKTİR
17 Nisan 2023

SEÇİM, TARAFINI BELLİ ETMEKTİR

Türkiye 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde ilk turu geride bıraktı. Siyasi partiler mecliste koltuk kapabilmek, Cumhurbaşkanı adayları da 13. Cumhurbaşkanı olabilmek için kıyasıya yarıştılar. Bu süreçte seçim gününe kadar demokratik partilerin daha önce muhalif oldukları partilerle nasıl ittifak kurduklarını ve kendi çizgilerinden menfaatleri uğruna nasıl taviz verdiklerini de hep beraber görmüş olduk. Bizim hangi parti kaç milletvekili çıkardı ya da cumhurbaşkanının kim olacağıyla ilgili bir derdimiz yok. Zira malum olduğu üzere başa gelen yine demokrasiyle yönetecek, partiler laik demokratik rejimin koyduğu o sınırları aşamayacaktır.

14 Mayıs’taki seçimlere katılım oranının yüksek olmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimi “demokrasi şöleni” olarak nitelendirmesi, “seçimlerin kazananı Türk demokrasisi” demesi aslında kazananın kim olduğunu gözler önüne sermektedir. Evet, her seçimde aslında demokrasi kazanıyor! Katılım oranının %85,6 olması bunu kanıtlıyor. Ne yazık ki atılan her oy demokrasi değirmenine su taşıyıp çarkı döndürmekten başka bir şey ifade etmiyor. Tabii burada bazı cemaat hocalarının payını da unutmamak gerekir. Çünkü oy kullanılmasına dair verdikleri fetvalar Müslümanlar üzerinde oldukça etkili olmuştur.

İkinci tura kalan Cumhurbaşkanı seçimi için Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hayatı boyunca milletin iradesi dışında hiçbir güç tanımamış, milletin çizdiği istikametten ayrılmamış bir siyasetçi olarak, sandıkta tecelli eden bu iradeye saygı duyuyoruz.” demiştir. Seçim öncesi çalışmalarında Kemal Kılıçdaroğlu da “Bay Kemal’in en çılgın projesi demokrasidir gençler... Yaşasın demokrasi, yaşasın özgürlük, yaşasın Cumhuriyet!” ifadelerini kullanmıştı. ABD ve Batı medyası demokrasiye sahip çıkılmasından övgüyle bahsediyor, Türkiye’deki yorumcular da Türkiye’nin, Avrupa’nın seçime katılımı en yüksek, en demokratik ülkesi unvanını aldıklarını vurguluyorlar. Malumunuzdur Avrupa’da bile seçimlere katılma oranları bu kadar yüksek değil. Buradan anlaşılıyor ki aslında çalışmaların hepsi demokrasinin idame ettirilmesi ve güçlendirilmesine yöneliktir.

Oysa bir Müslüman için önemli olan Allah’ın (svt) iradesi dışında hiçbir güç tanımamak ve Allah’ın (svt) gösterdiği sırat-ı müstakim’den (dosdoğru yoldan) ayrılmamak için çalışmak olmalıdır. Müslümanlara ait olmayan Batı menşeili demokrasinin vakıasını iyi anlamak gerekir. Allah’ın (svt) iradesini devre dışı bırakan, Allah’ın (svt) insanlar için beğenip seçtiği İslâm’ı ve hükümlerini yönetime karıştırtmayan, haramları helal yapan, helalleri de yasaklayan bir rejim zulüm rejimi değil de nedir? Laik demokrasinin vakıası budur. Böylesi bir rejim nasıl dünyada adaleti tesis edebilir? İnsanların adalete en çok muhtaç olduğu şu zamanlarda Müslümanın Allah’ın (svt) dininin yüceltilmesi, Hakk’ın tarafını tutup güçlendirmesi gerekmez mi?

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için, şu an güçlü olan kendini haklı zannediyor. Devlet gücü elinde bulunduran bir yapıdır. Güç, Hilâfet ile bizim elimizdeyken “bir mektupla” kötülüğü, fıskı engelleyebiliyorduk. Oysa şimdi bir “tweet” ile bizlere ültimatom verilebiliyor.

Seçmek, tarafını belirtmektir. Müslümanın seçimini bâtıl olan demokrasiden, demokratik partilerden yana yapmaması ve zulüm sistemini güçlendirmemesi gerekir. İslâmi irademizi yönetime aksettirmek istiyorsak Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna bağlı kalmalı ve bu yolda asla taviz vermemeliyiz. Efendimiz bâtılla asla uzlaşmamış, İslâmi birkaç hak uğruna müşriklerle el sıkışmamıştır. Mekke’de kuvvetinin olmadığı zamanda “Sabredin ey Yasir ailesi” demiş ancak Medine’de İslam Devleti’ni kurduktan sonra karşısında durulamayacak bir güçle Mekke’ye geri gelmiştir. Hakkın taraftarlarının, hakka tâbi olduğunu iddia edenlerin de Peygamberimizin (sav) bize öğrettiği şekilde yapması ve onun yolunu seçmesi gerekmez mi?

“Kim de Allah’ı, Rasulünü ve mü’minleri dost edinirse şüphesiz ki Allah’ın taraftarları, kesinlikle üstün gelecek olanlardır.” [Maide, 56]