
Günümüz gençliği, bilgiye bir tıkla ulaşabildiği bir dönemde yaşıyor. Bu imkân ve kolaylık, bilgiye erişimi hızlandırırken; aynı zamanda derin bir yalnızlık, anlam yoksunluğu, değersizlik hissi ve kalplerde büyüyen bir boşluğa sebep olmaktadır. Hiçbir çağda insanlar bilgiye bu kadar kolay ulaşabilir olup da bilgiye bu kadar anlamsızlık yüklememişti.
Bilgiye erişim kolaylaştıkça gençlik, inanç noktasında daha çok arayışa girmekte; sorularına yanıt ararken ise aklı ikna, kalbi mutmain etmeyen cevaplarla karşılaşmaktadır. Aklında cevapları bulunamayan sorular ve iman noktasında aidiyet hissedemeyen kalp arasındaki bu uyumsuzluk, toplumsal eksikliklerle birleştiğinde imanı zayıflatmakta ya da onu yalnızca sembolik bir kimliğe dönüştürmektedir. Ekranlar ışık saçıyor; fakat bu ışık kalplerdeki karanlığı aydınlatmıyor.
Bu problemin başlıca sebebi, elbette modern dünyanın hâkimi olan kapitalist sistemdir. Onun yegâne amacı, insanları manen uyutmak ve kalbin derinliklerinde hissedilen boşluğu sürekli yeni doyumlarla bastırmaktır. Fakat bu doyumlar kalıcı bir huzur vermez; bilakis, geçici bir oyalamadan ibarettir.
Kapitalist sistem, bireyin içsel arayış noktasında tefekkür etmesini ve kendi varoluşunu sorgulamasını engelleyen bir meşguliyet hâli oluşturur. Bu durum, zamanla duyguların ölmesine ve hissizleşmeye yol açar. İşte tam bu noktada iman zayıflar, kalp huzursuz olur. Çünkü iman, tefekkür ister; akletmeyi ister.
Kapitalist sistem ise dikkat dağınıklığı oluşturmak için her yöntemi dener ve sürekli yeni araçlar üretir. Kur’an-ı Kerim’in “Akletmez misiniz?” (Bakara, 44) çağrısı, işte bu körleşmeye bir cevaptır.
Bu dağınıklık hâli ve ruhsal boşluk arttıkça gençlik huzuru başka yerlerde aramaya başlıyor; belki farklı bir ideolojide, belki haramlarda, belki de dijital dünyada… Oysa gerçek huzur, asırlar öncesinde Kur’an-ı Kerim’de bizlere şu ayet-i kerime ile haber veriliyor:
“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” [Ra’d, 28]
Fakat günümüzde insanlık huzuru tevhid yerine kendi benliklerinde bulmaya çalıştı. Allah’a kul olmak yerine, kendi heva ve heveslerine kul oldular. Oysa çözüm, İslam dinine sadece inanmakla değil; İslam’ı hayatın merkezine koymakla gerçekleşecektir. İslam dini, yalnızca belirli ibadetlerin yapıldığı bir ideoloji değil; bir hayat nizamıdır. Kur’an ve sünnete tam bir teslimiyet gösterilmedikçe, tüm hükümlere tâbi olunmadıkça gerçek huzuru elde etmek mümkün değildir. Çünkü kalplerin huzuru ancak Allah’a yönelmekle gerçekleşebilir.
Gençliğin iman krizi, bir felaket ilanı değil; bir uyanış çağrısı olmalıdır. Bu krizi fırsata çevirmek için toplumun tüm fertleri harekete geçmelidir: aileler, eğitim sistemi, liderler ve gençlerin kendisi. Gençlik arayış hâlindedir; onlara yol gösterecek rehberlik, güvenilir bilgi ve samimiyet sunulduğunda, arayış yerini teslimiyete; ruhsal boşluk ise mana ve huzura bırakır.
Son söz olarak, Kur’an’ın hatırlatmasıyla bitirebiliriz: “Kalpler yalnızca Allah’ı anmakla huzur bulur.” Bu hakikat, çağ değişse de sabit kalan müjdeyi verir.
Evindar Gürgün Güzel

