İslam ümmeti adanmışlığın nişanesi olan Kurban Bayramını kutlarken bayramın birinci günü İsveç’te Kuran’ı Kerim’i yakma olayına bir yenisi daha eklenmişti. Bu eylemin yapılmasına zemin hazırlanarak, polis güvenliği altında en kutsal değerimizin yakılmasına müsaade edildi. Saldırı sonrası bir araya gelen İslam İş Birliği Teşkilatı her zaman olduğu gibi yine kınama ile yetinerek ‘toplu önlemler alma’ çağrısında bulundu.
Türkiye’de çok farklı bir şey yapmamıştı zaten, bu alçak eyleme cevabı yine kınamak olmuştu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ‘Ülkemizin tüm uyarılarına rağmen, İsveç’te kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan aşağılık saldırıyı en güçlü şekilde lanetliyoruz’ demişti. Daha önceki eylemlerde de bu tarz kınamalar yapılmıştı. Bu kınamalar kafirlere etki etmemiş olacak ki, tekrar yakma teşebbüsünde bulunabildiler.
NATO üyeliğine başvuran İsveç’te halen ve ısrarla Müslümanların değerlerine saldırılar gerçekleşiyorsa demek ki kınama yeterli olmuyor. Demek ki yapılan kınamaların samimiyetten ve ciddiyetten uzak olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Hakikat odur ki, Kur’an’ın devletten, toplumdan ve hayatımızdan kopartılmasından bu yana başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere tüm değerlerimiz ayaklar altına alındı ve alınmaya devam ediyor. Zira ayaklar altına alan kimselere haddini bildirecek devletimiz ve ordumuz da Hilafetin ilgası ile birlikte yok oldu. İşte sırf bu yüzden İslam düşmanları özgürlük adı altında hadsizce tüm değerlerimize saldırma cesaretinde bulunabiliyorlar.
Bu hadsizlere verilecek cevap asla kınamak değildir. Kınamak sadece onların cesaretlerini arttıracaktır. Onlara verilecek cevap sözle değil eylemle olmalıdır. İsveç ile tüm diplomatik ilişkileri kesmekle, gerekirse sopa göstermekle, tepelerinde SİHA’ları dolaştırmakla olur. Gerekirse orduları harekete geçirmekle olur.
Ancak görünen köy kılavuz istemez. Kur’anı Kerim’in hükümlerini tatbik etmeyerek Kur’ana en büyük hakareti edenlerin Kur’anı Kerimi korumaları beklenemez. Kur’anı Kerimi ancak Kur’anı Kerimi hayatın merkezine alan, O’nun hükümlerini tatbik edecek olan bir devlet koruyacaktır. O devlet ise Raşidi Hilafet Devletinden başkası değildir.