Bugün 5 Aralık Dünya Kadın Hakları günü. Temeli Fransa’lı Olympe Gouges’un 1791 yılındaki “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi”ne dayanır. Olympe Gouges, 1789’da Fransız Ulusal Meclisi’nde okunan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne karşı, bu metinde geçen “insan” sözcüğünün yalnızca erkeği kastetmesi nedeniyle 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni yayımladı. Günün şartlarına göre bu “cesur” girişim birçok ülkede “Dünya Kadın Hakları Günü” olarak kutlanmaya başlandı.
Türkiye’de ise, 5 Aralık 1934 yılında Mustafa Kemal öncülüğünde Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu tarihten itibaren de Türkiye’de bugün “Kadın Hakları Günü” olarak coşku(!) ve övgü(!) ile kutlanır hale geldi. Yani 5 Aralık hem Batı için hem de Türkiye için üzerine bir anlam yüklenmiş özel bir gündür.
Türkiye ile başlayalım; Evet, 5 Aralık’ta kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi ama bunun bedeli kadın için ağır oldu. Kadın olmanın ayrıcalığı, anne olmanın gururu kısacası tüm değerleri elinden alındı. Kadın evinin adeta kraliçesi iken reklamlarda, ticaret için kullanılan bir obje haline getirildi. Başörtüsü, peçesi elinden alınıp sokaklarda çırılçıplak bırakıldı. En kutsal görevi olan öğretmenliği yani anneliği alınıp iş hayatında “sekreter” yapıldı.
Batı’ya gelince; Batının tarihini araştırdığımız zaman hiçbir varlığa özellikle de kadına değer verilmediğini görürüz. Batılılar kadını o kadar değersiz görüyorlardı ki, neden yaratıldığına dahi anlam veremiyorlardı. Öyle ki, bu kadar değersiz bir varlık neden yaratılabilir diye araştırmaya girdiler ve vardıkları sonuç kadının bir cadı ve şeytan olduğu yönünde olmuştu. Batılılara göre, kadın, erkeği tuzağa düşüren bir günah keçisi olarak muamele görmüştür. Kadının miras hakkı veya çocukları üzerinde herhangi bir sahipliği bulunmamaktadır. Kadın kocasının ve evinin hizmetçisidir. Aynı zamanda erkeğinin cinsel isteklerini karşılayan bir obje konumundadır. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün. Çok övündükleri İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde geçen “insan” kelimesi erkeği kast etmektedir. Kilise ve Krala karşı başlatılan devrim başarıya ulaşmış tüm baskılar sona ermiş ama devrime imza atan sermaye sınıfı kadını halen insan olarak görmüyordu.
Bugün de aynıdır! Kapitalizm kadını mal pazarlama aracı olarak görür. Kadın-erkek eşitliği, kadın hakları, kariyerli özgür kadın profili gerçekleri örtmek için kullanılan bir kılıftan başka bir şey değildir.
Ne batılıların kara tarihlerinde ne de nizamlarının hükmettiği son 100 yılda kadına değer verdikleri ile alakalı tek bir örnek verilemez. İcat ettikleri özel günlerin hiçbir anlamı yoktur. Bu tarz günler sadece bir göz boyamadır. “Dünya Kadınlar Günü” “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)” gibi uluslararası sözleşme ve bildiriler yayınlayan, bunların uygulanması için ülkelere baskı kuran BM’nin bugüne kadar tek bir tane dahi olsa kadın genel sekreteri olmaması, BM Genel Sekreterlerinin tamamının erkek olması Batı’nın ikiyüzlülüğünü açık bir şekilde göstermektedir. Aynı şekilde kapitalizmin, özgürlüğün, eşitliğin sözde beşiği olan ABD tarihinde hiçbir kadın başkanın olmaması “kadın-erkek eşitliği” yalanını deşifre etmesi açısından yeterlidir.
Batı’nın tarihi kadınlara yönelik istismarlarla doludur. Dün öyleydi bugün de öyledir. Batı’da kadın dün cadıydı bugün reklam objesi. Hiçbir zaman insan olmadı. Hiçbir zaman eşit olmadı. İslam ise kadın ile erkeği eşit kabul etmiş, yaratılış özelliklerine göre iş taksimi yapmıştır. Dolayısıyla İslam’a göre kadın tıpkı erkek gibi insandır. Sonra da kutsal bir vazifesi olan “anne”dir. Cennet onun ayakları altındadır! Var mı daha ötesi?