“İslami Dayanışma Oyunları” gibi adında İslâm geçen bir organizasyonda, kadın sporcuların tesettürle ilgisi olmayan, çıplaklığa yakın kıyafetlerle sahaya çıkarılması yalnızca bir spor faaliyeti değil, aynı zamanda İslâm’ın adının istismar edilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye Kadın Voleybol Takımı’nın şampiyonluğu ise sahadaki görüntülerle “İslâmi” etiket arasındaki keskin çelişkiyi açık biçimde ortaya koymaktadır.

Müslüman ülkelerin düzenlediği bir etkinlikte şer’î ölçülerin bu kadar kolay çiğnenmesi, yönetimlerin hangi değerler doğrultusunda hareket ettiğinin açık bir göstergesidir. Toplumdaki ahlaki çözülmenin temel sebeplerinden biri de tam olarak budur: İslâm’ın adı kullanılmakta, fakat İslâm’ın ölçüleri bir kenara bırakılmaktadır. Kadın bedeninin teşhir edildiği bu tür görüntüler, ümmetin gençlerine yanlış bir “normal” sunmakta ve hayâ duygusunu kökten zedelemektedir.

Bu tablo, Müslüman toplumların değerlerini koruma noktasında mevcut yönetim anlayışının yetersizliğini göstermektedir. Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, ahlaki çözülmenin durdurulması da ancak İslâm’ın şer’î hükümlerini kapsamlı biçimde uygulayan bir İslâm Devletinin varlığıyla mümkün olabilir. Aksi hâlde, “İslami” veya “Müslüman” etiketine sahip yönetimlerde ve organizasyonlarda İslâm’ın ruhuna aykırı uygulamalar devam edecek; nesillerin hayâsı ve kimliği aşınarak toplumun çöküşüne zemin hazırlayacaktır.