Biz insanlar sosyal birer varlık olmamız hasebiyle insanlarla devamlı iletişim halindeyiz. Duygu ve düşüncelerimizi iletişim yoluyla ortaya koyarız. İletişim ise sözlü ve sözsüz olmak üzere ikiye ayrılır. Etkili iletişimde konuşmaya dayalı sözlü iletişim kadar beden dilinin hâkim olduğu sözsüz iletişim de çok önemlidir. Hatta araştırmaların gösterdiği çarpıcı bir sonuca göre beden dili konuşma dilinden çok daha etkilidir. Beden dili sadece uzuvların değil uzuvların örtüldüğü giysi ile de yakından alâkalıdır. Giysinin de kendine ait bir dili, bir konuşması vardır. İnsanların giydiği kıyafet adeta mesaj niteliğindedir. Karşısındaki kişiyle samimiyet ya da resmiyeti oluşturmaktadır. Bu bağlamda diyebiliriz ki giysi bir çağrıdır veyahut da korunmadır. Dolayısıyla davet eder ya da mesafe koyar.
Tozdan, kirden, sıcaktan, soğuktan insanı giysisi korur. İkinci derisi gibidir. Giysi aynı zamanda bir ziynettir. Her insan kıyafetini seçerken kendi zevkini de ortaya koymuş olur. Bunun yanında kültürünü, zenginliğini, bazen nereli olduğunu, dış dünyaya karşı nasıl bir tavır takındığını da açığa vurur. Kıyafet aynı zamanda kişinin kendi seçimi olduğu için şahsiyet göstergesidir, bir kimliktir. Her şeyden önce giysi, insanın hangi dine mensup olduğunun veya diniyle ne tür bir ilişkiyi benimsediğinin de göstergesidir.
İnsan ayıp yerlerini ve dininin gösterilmesini yasakladığı yerlerini giysi ile örter. Tüm bunların içinden en önemlisi giysinin örtme özelliğidir yani tesettürdür. Rabbimiz “Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi (ön ve arka avretlerinizi ve görüldüğünde şehveti ve fitneyi tahrik eden vücut bölgelerinizi) örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik.” buyurmaktadır. [A’râf, 26]
Çıplaklık yani tesettürden mahrum olmak, insanı cennetten çıkaran isyanın görüntüsü olduğu gibi şeytanın bu yolla insanı yoldan çıkarıp cennete girmesine de engel olmaktadır. Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’da bir itaatsizliğin sonucu cennetten çıkarılmanın alameti olarak ortaya çıkan çıplaklık, onların nesillerinde cennete girmeye engel sebeplerden biri, isyanın görüntüsü, şeytana uymanın da özelliğidir. Rabbimiz bunu ayetinde şöyle vurgulamaktadır: “Ey Âdemoğulları! Şeytan anne-babanızı (Âdem ile Havva) ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın! Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostu kıldık.” [A’râf, 27]
İnsan evinden dışarıya adımını attığında farklı şekillerde giyinmiş insanlarla karşılaşmaktadır. Karşılaştığımız bu insanlar bedenlerine giydikleri kıyafetlerle aslında bizimle konuşurlar. Özellikle bayanlarda bu durum daha dikkat çekicidir. Cennete girmeye engel olan çıplaklık toplumumuzda bayanlarda geçtiğimiz yıllara nazaran çok daha vahim boyuttadır. Artık giyenin değil ama bakanın utanacağı duruma gelmiştir. Kapitalizmin aşıladığı “özgürlükler” fikriyle istediği şekilde giyinen, hatta isteyip istemediğini sorgulamadan sırf trend olduğu için giyinen, bakışları üzerine çekmekten hayâ etmeyen bu tip insanlarla karşılaşmaktan Müslüman kadınlar ve erkekler olarak korkar hale geldik. Mesela genç kızların avret yerlerinden olan belleri ve göbeklerini açıkta bırakan “crop” denen kıyafet oldukça yaygınlaşmıştır. Bu sıradan bir moda akımı değil, olsa olsa şeytana uymanın akımıdır. Kişiliği değil dişiliği konuşturan bu kıyafeti giy(me)miş bayanlar gözlerini haramdan sakındırmak isteyen Müslümanları oldukça zor duruma soktuklarını da bilmelidirler. Hatta onların bu -kendi tabirleriyle- “cesur” giyimleri açık diğer bayanlar tarafından da eleştirilmektedir.
Diğer taraftan tesettürlü olmayıp sadece başını örten, daracık kıyafetler giyip makyaj yapan bayanların da beden diliyle “bana bakın” dedikleri yadsınamaz bir gerçektir. Şunu unutmamalıyız ki bedenimiz bize ait değil bizi yaratan Rabbimize aittir ve bize emanettir. Dolayısıyla onu ne şekilde örteceğimizi, muhafaza edeceğimizi de Rabbimiz bizlere bildirmiştir.
Kıyafetimiz adeta “ Ben Allah’tan korkan bir Müslümanım. O’nun razı olmadığı şekilde giyinemem ve başka erkeklerin bakışlarını üzerime çekemem, günaha davet edemem.” demelidir. Öyleyse hepimiz dışarı çıkmadan önce aynanın karşısına geçelim ve başkalarıyla iletişim noktasında kıyafetimiz hangi mesajı veriyor, ne söylüyor bir bakalım!
Maalesef kapitalist nizam üzerimize tatbik edildiği müddetçe onun ahlâkının da çoğu insan üzerinden -kıyafetler de dâhil- konuştuğunu göreceğiz. Toplumda meydana gelen yozlaşmanın, bozulan ahlakın önüne geçmenin yolu insan aklından çıkma, heva ve heveslere göre yapılan nizamlar değildir. Nitekim öyle olsaydı bugüne kadar çoktan bu sorunlar aşılmış olurdu. Bu yozlaşmanın, çöküntünün bir tek çözümü vardır; o da İslâm nizamının uygulanmasıdır.