İçinde bulunduğu kötü duruma rağmen bu durumun değişmesinin imkânsız olduğunu düşünen bir insan elbette ki ondan kurtulmak için çaba sarf etmek istemez. Kişinin değişim uğruna çalışması için öncelikle zihnindeki bu olumsuz düşüncelerin esaretinden kurtulması gerekir. Zihninde kölelik, teslimiyet ve mağlubiyet yer eden bir insana hangi özgürlükten ya da değişimden söz ederseniz edin boşunadır. Çünkü zihnindeki kökleşmiş olan bu fikirleri değiştirmek, onun için maddi herhangi bir şeyi değiştirmekten çok daha zordur.
Bununla alakalı uzak olmayan bir tarihte yaşanmış bir örnek vermek istiyorum: Amerika’da köle ticaretinin yaygın olduğu 1850’li yıllarda yaşamış Harriet Tubman adında Afro Amerikalı bir kadın vardı. Bu kadın diğer kölelerin aksine içinde bulunduğu kötü durumu kabullenmemiş, vakıaya teslim olmamış ve kaçarak özgürlüğüne kavuşmuştu. Sonra diğer köleleri kurtarmak için gizli bir örgüt kurmuş ve bu örgütle yüzlerce kölenin hayatının kurtulmasına vesîle olmuştu. Harriet Tubman, âdeta köleler için bir umut ışığı olmuştu. Hatta Amerika’da ona “Siyah insanların Musa’sı” lâkâbı bile takılmıştı.
Zorlu mücadele yıllarının ardından her şey bittikten sonra Harriet’e şu kritik soru soruldu: “Bir köleyi kurtarmak için en zor adım neydi?” Derin bir nefes aldıktan sonra Harriet şu çarpıcı cevabı verdi: “Bir köleyi köle olmadığına ikna etmekti.”
Yıllarca Afrika’yı sömüren, köleleştiren Amerika, İngiltere, Fransa gibi Batı ülkeleri bu insanlara yaptıklarıyla yetinmemiş ve en sonunda yönünü İslâm coğrafyasına yöneltmiştir. Türlü hilelerle Müslümanların fikirlerini bozarak birliğini yani Hilafet’i yıktıktan sonra aralarına sûni sınırlar çizmiş ve kolayca yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmüştür. Şu an vahşi kapitalist sistem Müslümanlara, efendinin siyahî kölesine canı her istediğinde yaptığı gibi türlü türlü işkenceler yapmaktadır. Canı istediğinde evlatlarını, mallarını elinden almakta, canı istediğinde hapsetmekte, yerinden yurdundan etmekte, canı istediğinde ise acımadan öldürmektedir.
İşte Doğu Türkistan, Gazze ve önceden yerle bir ettikleri Suriye gibi diğer mazlum coğrafyalar... Ve işte Allah Azze ve Celle’ye kul olduğunu unutan ve kula kul olan zihnen esir edilmiş diğer Müslümanlar, insanlar...
İslâm âleminin içinde bulunduğu mevcut perişan hâlden kurtuluşunun ilk adımı zihinlere vurulmuş olan zincirleri kırmakla olacaktır.
Yaradılış gayemizi hatırlayım! Allah Azze ve Celle “Ben cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor. (Zariyat, 56) Allah Azze ve Celle’ye tam manasıyla kulluk etmek, kapitalist düzenin hâkimiyetinde yaşamakla mümkün değildir. Çünkü bu sistem bizi yönetimde, ekonomide, eğitimde ve sosyal hayatta Allah’a kulluk etmekten alıkoymaktadır. Sadece namaz, oruç, zekât gibi bireysel ibadetleri yerine getirmek Allah’ın bizden istediği hakiki kulluk değildir. Eğer kulluk sadece bireysel ibadetlerle olsaydı bizim en güzel örneğimiz, yol göstericimiz olan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine’de İslâm Devleti’ni kurmaz, şer’i hükümlerle hükmetmez, cihad yapılmazdı.
Ey müslümanlar! Bizler Allah Azze ve Celle’nin hükümlerine boyun eğmek için yaratıldık, zulüm sistemine boyun eğmek için değil. Bizler kâfirlerin kanunlarına, sömürü düzenine mahkûm değiliz. Onların zihinlerimize kodladıkları vatan, bayrak, hürriyet, eşitlik gibi kavramlar bizi kolayca yönetmek, ümmet bilincini yok etmek için kullandıkları kavramlardır. Zaten zihinsel esaret bu tür kavramları benimsemekle başlar. Zalimler zihinlerdeki hapishanelerde esirlerini bu şekilde tutarlar. Onlara “lâ” deyin.
Şimdilik sıcak bir yuvanızın olması, sigortalı bir işte çalışıp keyfinizin yerinde olması gibi dünyalık şeyler ve İslâm’ın bir kısmı olan bireysel ibadetlerinizi yapabiliyor olmanız sizi, tüm farzların onunla yerine getirilebileceği farzların tacı olan Hilâfet’i yeniden tesis etmek için çalışmaktan alıkoymasın. Onlara “Allah’ın mülkünde, Allah’ın dediği olur. O bizim Mevlâ’mızdır.” deyin.