İşgalci Yahudi Varlığı “İsrail’in” ABD ve Batı ülkelerini de arkasına alarak Gazze’de başlatmış olduğu katliam ve soykırımın üzerinden tam 21 ay geçerken bu süre zarfında 59 bin Müslüman şehit oldu, 142 bin kişi ise yaralandı. Maalesef Türkiye ve Arap rejimlerinin hiçbiri Gazze'deki katliam ve soykırımı durduracak somut hiçbir adım atmadı. Gazze’ye insani yardımların ulaşmasını dahi sağlamadılar. BBC’ye konuşan Gazze Şifa Hastanesi'nin müdürü Dr. Mohammed Abu Salmiya, son 72 saatte 21 çocuğun yetersiz beslenme ve açlık nedeniyle öldüğünü, 900 bin civarı çocuğun açlık çektiğini ve bunlardan 70 bininin ciddi gıda yetersizliğiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Gazze şimdi de açlık ve susuzluk ile haritadan silinmeye çalışılıyor.
İşgalci Yahudi Varlığı “İsrail’in” tahakküm kurma ve Filistin varlığını silme hedefi doğrultusundaki askeri ve siyasi stratejisi, artık yalnızca bombalama ve fiziksel yıkım taktikleriyle yetinmiyor. Bu strateji, bugün çok daha sinsi bir yöntemle genişletiliyor: Filistinlilerin hayatta kalma imkânlarının -gıda, su, ilaç, tıbbi gereçler ve hijyen malzemesi- doğrudan hedef alınması söz konusu. Bu da bir halkın kendini doyurma olanaklarını elinden alarak direncini kırmaktır. Dolayısıyla “yan hasar” değil, doğrudan bir politikadır ve insanlık dışı bir katliamdır.
Tüm bunların yanı sıra içimizi daha da yakıp kavuran husus, diğer insanların bu soykırıma karşı sessiz kalışıdır. 57 ülke liderinin bu soykırıma doğrudan veya dolaylı olarak suç ortaklığı etmesidir. Sessizlikle, kınamayla ya da durumu sadece bir “insani kriz” olarak tanımlayan muğlak diplomatik açıklamalarla, küresel aktörlerin açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasını normalleştirmesidir. Nüfusun %100’ünün artık gıda güvencesinden yoksun olması yalnızca trajik bir durum değil, uygulanan stratejinin ne denli ileri gittiğinin bir göstergesidir. Mesele sadece açlık da değil; halkın iradesini kırmak ve onları İşgalci Yahudi Varlığı’nın koşullarını kabule zorlamaktır.
Makalemin buradan sonrasını İşgalci Yahudi Varlığı “İsrail’in” caniliğinin bir film sahnesi ya da hayal ürünü olmadığını tüm gerçekliğiyle ortaya koyarken -tabir yerindeyse- kalplerinizi titretmek istiyorum. Sosyal medyada gördüğümüz üç beş acıklı fotoğraftan ibaret değil bu gerçekler. Çok kısa bir süre gözünüzde canlandırın Gazzeli bir anne olduğunuzu… Karşınızda ne zorluklarla dünyaya getirdiğiniz, kılına zarar gelse dünyayı yakacağınız evladınız… Doğduğu günden bu yana türlü şiddet ve işkencenin olduğu bir ortamda büyüyen evladınız… İlk adımlarını park ve bahçelerde değil, yıkıntılar arasında atan evladınız… İlk oyuncağı peluş ayıcıklar değil, taş ve toprak olan evladınız… Emzirmek isteyip de açlık ve korku nedeniyle sütünüzün kesildiği ve emziremediğiniz evladınız… Gözünüzün önünde eriyen, zayıflıktan kemikleri sayılan evladınız… İlk kelimesinin anne-baba değil de “mama” olan evladınız… Belki de dile bile gelemeden açlık nedeniyle ölen evladınız…
Tüm bunlar gözünüzün önünde yaşanırken sessiz kalır mıydınız? Ölen çocuklar sizin evlatlarınız olsa susabilir miydiniz? Elimizden kınama dışında hiçbir şey gelmiyor diyerek oturur muydunuz? Başınızı yastığa rahatça koyabilir miydiniz? Tabii yatacak bir yuvanız kaldıysa…
Bütün bunlara rağmen, Gazzeli Müslümanlar var olmaya ve direnmeye devam ediyor. Hepsini fiilen onlar yaşıyor ve yine onlar direniyor. Bizler ise evimizde otururken, yolda işe giderken, mutfakta yemek yerken iki dakikalık haberlerde onları “sadece” dinliyoruz. Yöneticiler koca koca saraylarda “sadece” kınama mesajları yayınlamak için bir araya geliyor. Âlimler Ümmeti yöneticilerin isteklerine göre “sadece” manevi destek olmaya davet ediyor.
Elimizden gelen çok daha fazlası olmasına rağmen neden hala köşemize çekilmekte ısrarcıyız? Neden hala harekete geçmiyoruz? Neden hala başta Gazzeli Müslümanlar olmak üzere diğer tüm Müslümanların katledilmesine göz yumuyoruz? Bu soruların cevabını samimi bir şekilde kendisine verebilen her Müslüman görür ki; biz ümmet olursak, hiçbir işgalci varlık bize güç yetiremez. Bir avuç Gazzeli Müslüman direnmeye devam ediyor ve hala yıkılmıyorsa hala Allah-u Teâlâ’dan ümidini kesmiyorsa, tüm ümmet bir araya gelse, ortada ne “İsrail” kalır, ne ABD, ne de kâfir herhangi bir siyasi varlık. Hiçbir güç İslam’ın gücünün üstünde değildir. Yeter ki bir olalım, birlik olalım. Bizi bir ve kâfirlere karşı izzetli ve güçlü kılacak Raşidi Hilafet Devletinin ikamesi için var gücümüzle çalışalım.
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra anlaşmazlığa düşüp, birbiriyle çekişen kimseler gibi olmayın. Onlar için büyük bir azap vardır.” [Al-i İmran 105]
Sümeyye Şeyma GÜVENİLİR