Uluslararası Adalet Divanı, “İsrail'in” Doğu Kudüs dahil işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki neticelerine ilişkin danışman görüşünde bulunacak.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 52 devletin yanı sıra Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Afrika Birliği’nin her biri 19-26 Şubat tarihleri arasında otuzar dakika sözlü sunumlarını gerçekleştirecek.
Ayrıca konuyla ilgili haber ajanslarına açıklamalarda bulunan Ankara 2 No’lu Baro Başkanı, meselenin dinler arası husumet olmadığı, aralarında İspanya ve Belçika’nın da bulunduğu ülkelerin beyanatta bulanacağını belirterek icra edilir bir karar çıkmasını beklediğini, giden canların geri gelmeyeceğini fakat “İsrail’in” Gazze’ye yönelik soykırımda bulunduğunu tüm dünyanın görmüş olacağını belirtti.
Bu hafta haber ajanslarına düşen bu bilgi, Gazze için bir umut ışığı gibi görünse de yine bir algı çalışması olduğunu görüyoruz. Çünkü bu dava Güney Afrika’nın “İsrail” aleyhine açtığı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali sebebiyle açtığı davadan farklı olarak BM’nin sorusu üzerine vereceği bağlayıcı olamayan (!) danışman görüşünden başka bir şey değil.
Merkezi Hollanda’nın idari başkenti Lahey’de bulunan Uluslararası Adalet Divanı’nın görevleri arasında devletlerarası çekişmeli davalara bakmasının yanı sıra BM organları ve özel kuruluşların sorularına dair bağlayıcı olmayan danışman görüşü vermek de bulunuyor.
Yakın tarihte Srebrenitsa’da BM’nin koruması altındaki Müslümanlar soykırıma uğramış ve BM’nin yargı organı Uluslararası Adalet Divanı ise katliamdan Sırbistan’ı değil yalnızca bir Sırp komutanı sorumlu tutarak komik bir hapis cezası vermişti.
Yine 2004’te Uluslararası Adalet Divanı bir danışma görüşünde, “İsrail'in” Filistin'de işgal ettiği topraklarda inşa ettiği duvarın uluslararası hukuku ihlal ettiğini bildirmişti.
Beş ayı aşkındır devam eden soykırım ve vahşi katliamlar neticesinde gelinen durum tarihe utanç tablosu olarak kaydediliyor.
Gazze’de her geçen gün katliam, açlık, salgın ve insanlık dramı devam ederken Müslüman ülkeler meseleyi birbirlerinin üzerine atmaktan, iç kamuoyuna yönelik hamaset dolu sözler söyleyip sözde Gazze ve Filistin halkının yanındaymış gibi poz vermekten başka hiçbir somut adım atmadılar.
İnsanlık vicdanını kanatan bu duruma Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’na dava açarak tepki verirken Müslüman yöneticiler ise yalnızca kendi lehlerine soykırım üzerinden propaganda ve reklam çabasındalar.
Gerçek ise “İsrail’i” destekleyen, hiçbir ticari ilişkiyi sekteye uğratmayan, ölüm yağdıran silahların parçalarının temin edildiği itiraflarıyla dolu büyük bir utanç tablosu.
Gazze’yi ve Filistin’i iman meselesi olarak görmeyen yöneticiler, meseleyi Birleşmiş Milletler’e havale etmekten, Uluslararası Adalet Divanı’nda beyanat vermekten, Gazzeli küçük kız çocuğunun kendilerini Allah’a (svt) şikâyet eden mektubundan hiç utanmayacaklar. Adalet Divanı’nda beyanat vermek, sizi ortak olduğunuz bu büyük veballe Allah’ın huzurunda hesap vermekten alıkoymayacak.
Yukarıda belirttiğimiz örneklerden ABD’nin kolluk kuvvetleri olan bu yapıların Müslümanlar söz konusu olduğunda adil davranmayacaklarını, tüm insani ve hukuksal hakların ihlaline göz yumacaklarını defaatle yaşayarak gördük. Tarihe geçecek bu vahim katliamlar neticesinde “İsrail’in” durdurulmayacağını, vicdan sahibi halklara rağmen yöneticilerin tek derdinin sahiplendikleri koltuklarını korumaya çalışmak olduğunu idrak ettik.
Suni sınır bekçiliği yapan, ABD’nin talimatlarından bir adım dahi uzaklaşamayan bu yöneticiler Müslümanların liderliğinden uzaklaştırılmadıkça bu ve benzeri katliamları yeniden yaşayacağız. Büyük utançtan kurtulmanın öncelikli adımı ise bu korkak yöneticilerden kurtulmakla başlayacaktır.