Kadın Cinayetlerinde Demokrasi Çaresiz
28 Ağustos 2019

Kadın Cinayetlerinde Demokrasi Çaresiz

Independent Türkçe

Köklü Değişim Medya

Emine Bulut'un 10 yaşındaki kızının gözü önünde eski kocası tarafından öldürülmesiyle ilgili değerlendirme yapan Kamu Başdenetçisi (Ombudsman) Şeref Malkoç, kadın cinayetlerinin milli güvenlik meselesi haline geldiğini söylerken İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen cinayetlerin azalmadığını belirtti. Demokrasi, bu ve benzeri sorunları çözmek için sürekli yeni yasalar çıkarsa da, dünyaya tatbik edilen nizamın acziyet ve çaresizlik içinde olduğu yapılan açıklamalara yansıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması ve sözleşmeye paralel yasalar çıkarılmasına rağmen demokrasi kadın cinayetleri hususunda çaresiz ve aciz olduğunu itiraf ediyor. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra cinayetlerdeki ciddi artış yaşandığı da tespit edildi. Bu sözleşmenin çareden çok aileyi yıkıp, parçaladığı, şiddeti artırdığı, istatistiklere yansıyan rakamlarla kanıtlanmış durumda.

Kadın cinayetleri hakkında açıklamada bulunan Malkoç "Türkiye’de hak arama kültürünün yaygınlaştırılması, hukuk kültürünün yerleştirilmesi halinde bugün görülen sorunların önemli bir kısmının çözüleceğini, kadın cinayetleri konusunda da önemli ölçüde mesafe alınacağını” ifade etti.

Malkoç bu çareleri öne sürerken, yasalarını Doğu’ya dikte eden Avrupa’da hak arama kültürü yaygın olmasına rağmen, kadın cinayetleri yaygın olarak görülüyor.

Federal Almanya Emniyet Genel Müdürlüğü'nün açıkladığı istatistiklere göre 2016 yılında 149 kadın ya kocası ya da eski partneri tarafından öldürüldü; 208 kadına ise cinayet teşebbüsünde bulunuldu. Bu sayı, Almanya’da neredeyse her gün bir erkeğin eşini veya eski partnerini öldürdüğü veya öldürme girişiminde bulunduğu anlamına geliyor. Akraba, tanıdık veya bir yabancı tarafından öldürülen kadınlar ise bu istatistikte yer almıyor. Şüphelilerin büyük çoğunluğunu Alman vatandaşları oluşturuyor.

İngiltere’de resmi verilere göre, 2009 yılından beri binden fazla kadın kocaları, eski kocaları, sevgilileri veya partnerleri tarafından öldürülmüş.

Diğer AB ülkelerinde de durum çok farklı değil.

AB genelinde fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 33’ü buluyor.

Yani her 3 kadından biri.

Aynı rapora göre, sonradan AB üyesi olan eski Doğu Blok ülkelerinden Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalan kadınların oranı daha düşük.

Hollanda, İsveç, Finlandiya, Estonya, Litvanya gibi ülkelerde ise daha yüksek.

Bu raporlar ve istatistikler gösteriyor ki, şiddet ve katliamın kaynağı tatbik edilen demokratik nizam. Kadına şiddet ve katliam kültürünün, Demokrasiyi Doğu’ya yani İslam beldelerine dayatan Batı’nın bir geleneği olduğu açıkça görülebiliyor. Dünyaya tatbik edilen batıl nizam, toplumun fikirlerini ve alışkanlıklarını değiştiriyor. Avrupa’da görülen sosyolojik hastalıklar, ahlâki çöküntü, demokrasinin dayatıldığı diğer ülkelerde de baş gösteriyor.

“İstanbul Sözleşmesi’ne Rağmen Azalmadı Cinayetler"

Malkoç, "olaylara sonuçları bakımından yaklaşıldığında çözüme ulaşılamayacağını” söyleyerek şöyle konuştu:

Yani Emine Bulut olayında da öyle oldu. Ortaya sonuç çıkınca 'cezaları artıralım' diyoruz. Bu olaya sadece sonuçtan bakarsak netice elde edemeyiz. Bizde 206 tane üniversite var, üniversiteler, bilim adamları, kamu kurumları, toplum bu konuya tümüyle eğilmeli. Toplum cinnet haline dönüşmüş. Düşünebiliyor musunuz her yıl artıyor bu. İstanbul Sözleşmesi yapıldı, buna ilişkin kanun çıkarıldı; ama azalmadı cinayetler, arttı. Toplumun yapısına, kültürüne bakmak gerekir, evet cezaları belki yeniden ele almak gerekir; ama sadece sonuca bakmadan bunu yapmak gerekir. Herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli.”

Malkoç, sözlerine şöyle devam etti:

Elbette bu cinayetler ile ilgili olarak yargı gerekeni yapacak, en ağır cezayı uygulayacak, bunlara karşı sıfır tolerans uygulanacak, bunlar doğru. Ama sadece neticeye bakmamamız gerekir. Kısacası şunu söylemek istiyorum; kadın cinayetleri konusu ve aile konusu, milli güvenlik meselesi haline geldi Türkiye için. Bunu milli güvenlik meselesi olarak ele alıp, çözmeye çalışmamız gerek.”

Her ne kadar kadın cinayetleri sonrası bu tip açıklamalar yapılsa da, toplumu rahatlatmaktan ve gerginliği azaltmaktan başka bir şeye hizmet etmediği görülebiliyor. Kadın cinayetlerinin tüm dünyada yaygın bir şekilde yaşanması, bu sorunun dünyaya tatbik edilen demokrasinin ürettiği bir hastalık olduğunu gözler önüne seriyor. Demokrasi, bu ve benzeri sorunları çözmek için sürekli yeni yasalar çıkarsa da, nizamın acziyet ve çaresizlik içinde olduğu yapılan açıklamalara yansıyor.