Fransa Destekli Said Liderliğindeki Tunus’ta Seçimlere Katılım Yüzde 13’te Kaldı
30 Ocak 2023

Fransa Destekli Said Liderliğindeki Tunus’ta Seçimlere Katılım Yüzde 13’te Kaldı

Köklü Değişim Medya

Fransa’ya dayanarak meşruiyet arayan Cumhurbaşkanı Kays Said’in diktatörlüğü altında yapılan son seçimde katılım yüzde 13’te kaldı. Üst üste yapılan referandum ve seçimlerde katılımın çok düşük kalması Batı'dan ithal laik kapitalist nizamın vitrini demokrasinin iflası olarak niteleniyor.

Batılı güçlerin yerli iş birlikçileri ile egemenlik kurma ve meşruiyet kazanma hedefi güden demokratik seçimler ile halkın iradesi çalınmaya ve Batı’nın bozuk sömürgeci nizamı laik kapitalizm dayatılıyor.

Bu kapsamada Tunus'ta dün düzenlenen erken genel seçimlerin ikinci turuna katılım yüzde 11,3 gibi çok düşük bir katılımla gerçekleştirildi.

Tunus Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Faruk Buasker, erken genel seçimlerin ikinci turu için oy verme işleminin sona ermesinin ardından açıklamalarda bulundu. Buasker, şunları söyledi:

“Ülke genelinde kurulan tüm sandık merkezlerinde oy verme işlemi sorunsuz bir şekilde tamamlandı. Toplam 7 milyon 853 bin 447 kayıtlı seçmenden 887 bin 638'i oy verme işlemine katıldı. Bu rakamlara göre katılım oranı yüzde 11,3 oranında gerçekleşti.”

Resmi olmayan ilk sonuçlarının 1 Şubat'ta açıklanması beklenen erken genel seçimlerin nihai sonuçları 4 Mart'ta açıklanacak.

Tunus'ta İki Turlu Seçim Sistemi

Tunus’ta Meclis’i fesh ederek kontrolü ele geçiren Cumhurbaşkanı Kays Said'in geçen yıl duyurduğu yeni seçim yasasına göre mecliste daha önce 217 olan sandalye sayısı 10'u diasporada olmak üzere 161'e indirildi.

İki turlu seçim sisteminin benimsendiği yeni yasaya göre, adayların ilk turda milletvekili seçilebilmesi için oyların yarıdan bir fazlasını alması gerekiyor.

Bu oy oranına ulaşılamayan bölgelerde en çok oyu alan iki adayın katılacağı ikinci tur seçimler yapılıyor.

9 milyon 136 bin 502 seçmenin bulunduğu Tunus'ta 17 Aralık 2022'de düzenlenen erken genel seçimlerin ilk turuna katılım yüzde 11,22'de kalmıştı.

Ülkedeki siyasi partilerden, Nahda Hareketi, Tunus'un Kalbi Partisi, Demokratik Akım Partisi, Özgür Anayasa Partisi, Afak Tunus Partisi gibi Tunus'ta önemli siyasi partiler ile muhaliflerin çatı oluşumu Tunus Ulusal Kurtuluş Cephesi, peş peşe yaptıkları açıklamalarla seçimleri boykot edeceklerini duyurmuşlardı.

Yasemin Devrimi ve Siyasi Süreç

Tunus'ta 17 Aralık 2010'da üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamadığı için seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi, polislerin seyyar tezgahına el koymasından sonra kendisini yakarak intihar etmişti. Yaşanan olay 23 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali iktidarını deviren ve "Yasemin Devrimi" olarak bilinen geniş çaplı halk protestolarına yol açmıştı.

Yasemin Devrimi, sömürgeci Batılıların desteklediği diktatörlere karşı Afrika ve Ortadoğu’da başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan ayaklanmaların başlangıcı olarak kabul edilmişti.

Tunus'ta yaşanan bu olay daha sonra pek çok Arap ülkesine yayılmış ve 'Arap Baharı' hareketinin de başlangıcı sayılmıştı.

Devrim, kapitalist laik demokratik nizamın zulmüne karşı bir başkaldırı olmasına ve Müslümanların omuzlarında yükselmesine rağmen hedefinde saptırıldı. Sorunun sadece yöneticilerde olduğu telkin edildi. Bu saptırma sürecinde halkın desteğini alan Raşid Gannuşi liderliğindeki muhafazakâr El Nahda hareketi Müslümanların devrimini laiklere teslim etti. Daha sonra Cumhurbaşkanı Kays Said Fransa’ya dayanarak arkasına orduyu da alıp, El Nahda hareketini yönetimden uzaklaştırıldı.

Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti, o günlerde halkın devrimini çalan İngiltere yanlısı muhafazakar parti Nahda ile Fransa'ya sırtını dayayan Kays Said arasındaki laiklik zeminindeki iktidar kavgasına karşı yaptığı protesto gösterisinde bu çekişmenin sömürgeciliğe hizmet olduğunu ve İslam nizamından başka kurtuluş yolunun olmadığını beyan eden bir basın açıklamasını başkent meydanında Tunus halkına okumuştu.

Bugün Tunus halkı bir sömürü düzeni olan kapitalist laik demokrasi ile yönetildiği için 2010 öncesi durumunu aynen yaşıyor. Sokaklarda halk açlık, sefalet ve nizamın zulmünü protesto ediyor.

Köklü bir değişim ve kapitalist zulmün sona ermesi için halkın yaktığı devrim ateşinin tüm saptırmalara rağmen hedefine ulaşacağı arayışların sürmesi ortaya koyuyor. Çözümsüzlük ve sefalet dışında bir şey vadetmeyen laik demokratik kapitalist nizam, isimleri ve hükümetleri değiştirerek ömrünü uzatmak istese de beyhude bir çabanın içinde olduğu gözlemleniyor.

İngiltere’nin etkisini kontrolündeki siyasileri diskalifiye ederek zayıflatan Paris destekli Kays Said’in meşruiyet kazanması için Fransa, 19-20 Kasım 2022 tarihlerinde Tunus’ta Frankofon Örgütü’nün 18. Zirvesi düzenlemişti.

Hizb-ut Tahrir 28 Kasım 2022 tarihinde “Tunus’ta Gerçekleşen 18. Frankofon Zirvesi” başlığı ile yayımladığı siyasi analizde şu açıklamalarda bulunmuştu:

“Kais Said’in zirveye olan ilgisi, iktidarını destekleyecek bir dayanak arayışından kaynaklanmaktadır. Aradığı dayanağı Fransa’da buldu. Parlamento tarafından seçilen önceki hükümeti devirip ardından Parlamentoyu feshederek, 2014 anayasasını kaldırıp ve yeni bir anayasa üreterek yaptıklarını meşrulaştırmak istiyor. Çoğu insan, Kais Said’e karşı çıktı ve bu perspektiften bakanlar, Kais Said’in yaptıklarını yasadışı ve anti-demokratik olarak gördüler. Bu nedenle yurt içinde ve yurt dışında eleştirilere maruz kaldı ve Tunus Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu, 25 Temmuz 2022 tarihinde yapılan anayasa referandumuna, katılım oranının yaklaşık yüzde 27,54 olarak gerçekleştiğini duyurdu. Frankofon Örgütü üyesi ülkeler ve diğerleri, Tunus’a gelerek zirveye katılmaları ve yaptıklarını protesto ederek zirveyi boykot etmemeleri ile Fransa Said’e destek vermiş olmaktadır. Zira zirvenin başka bir ülkede yapılması yönünde çağrılar olmasına rağmen Fransa, Tunus’ta yapılması konusunda ısrar etti. Aralarında 31 devlet ve hükümet başkanı ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların 7 lideri olmak üzere zirveye yaklaşık 89 heyet katıldı. Bu, Kais Said’in yaptıklarını onaylamak, ona meşruiyet kazandırmak ve iktidarını güçlendirmek anlamına gelmektedir.”

Frankofon Zirvesi ve Tunus merkezli analizin sonuç kısmında ise, özgürlük olarak tanıtılan demokrasinin ve Batılı ülkelerin gerçek yüzüne değiniliyor:

“Fransa ve Frankofon Örgütü’nün yanı sıra diğer Batılı ülkelerin demokrasi, özgürlükler, insan hakları, kadın hakları, azınlık hakları gibi atıp tuttukları boş laflar, ülkede söz sahibi olduklarında hiçbir anlam ifade etmezler... Söz sahibi olmadıklarında ise, o lakırdıları baskı yapmak için kullanmaktadırlar. Bu ülkeler, kolonilerini on yıllarca bazılarını yüz yıldan fazla kolonileştirdiler, ne özgürlüklere ve insan haklarına ne de hayali demokrasilerine saygı duymadılar. Büyüklük taslamak ve çıkarlarını elde etmek için bunların hepsini çiğnediler, insanları öldürdüler, insanların onurunu ve mallarını ihlal ettiler, haysiyetlerini ayaklar altına aldılar, zenginliklerini yağmaladılar. Fikirlerinde dürüst değillerdir. Diğer bir deyişle kendi ideolojilerine saygı duymuyorlar. Zenginlikleri yağmalamaya, halkların kanını emmeye, onları sefalete, yoksulluğa, hastalığa terk etmeye hevesli oldukları kadar ideolojilerini uygulamaya hevesli olmamıştırlar... Fransa kolonilerini terk ettikten sonra etkisini korumak ve çıkarlarını güvence altına almak için Frankofon, yani sözde Frankofon Ülkeler Topluluğunu kurmuş ve Fransızcayı bunun için bir araç olarak kabul etmiştir.”