Bir bürokratın, siyasetçinin ağzından doğruları duymaya alışkın bir toplum değiliz aslında... Tam aksine onlardan yalanlar duymaya ve manipülelere daha çok alışkınız. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik’in kaleme aldığı bir yazıda gündeme getirdiklerinden bahsediyorum. Çevik’in dile getirdiği ve doğruluğuna yüzde yüz inandığım hakikat dolu sözleri şunlar: “Atatürk'ün Türkiye'si Erdoğan sayesinde dimdik ayaktadır. Türkiye ne laik düzenden, ne Atatürk’ün Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma ideallerinden bir milimetre bile sapmış değil. Türkiye, Erdoğan sayesinde hâlâ Kemal’in Türkiye’si!”[1]
Doğruya doğru…
Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkımı üzerine İngilizlerin olağanüstü desteğiyle Atatürk ve yandaşları laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Türkiye siyaseti tarihi boyunca çok hükümetler gördü. Hükümetler geldi, hükümetler gitti ancak laiklik ve esasları hep kaldı. Türkiye geçtiğimiz aylarda sistem değişikliği yaparak İngiliz tipi parlamenter sitemden Amerikan modeli başkanlığa geçiş gerçekleştirdi. Sistemler değişse de değişmeyen tek gerçek Türkiye’nin ve halkının laiklik ilkesi ekseninde idare ediliyor olmasıdır.
Türkiye’nin güncel laiklik karnesi İlnur Çevik’in sözlerini doğrulamaktadır. Türkiye halkı siyasi tarihi boyunca hiç bu kadar laiklikle barışık olmamıştı. Sizce halk bunu kime borçlu dersiniz? Yorum ve taktir hakkını size bırakıyorum…
Bu hiç de görmek ve duymak istemediğimiz Türkiye’nin laiklik gerçeğidir. Bundan hoşnut değiliz. Buna razı değiliz. Ötesi bu durum karşısında sorumluluklarımız var…
Laiklik Zulümdür
Zulüm dendiğinde nedense akıllara ilk olarak fiziki zarar veya maddi kayıp gelir. Bilinmelidir ki zulüm zannedildiği ya da akıllarda ilk çağrıştırdığı gibi illaki maddi ya da fiziki olmak zorunda değildir. Lisanu’l Arab’ta zulüm; “herhangi bir şeyi kendi dışında/olması gerekenin dışında bir yere koymaktır.” Zulüm sınırları aşmak ve haksızlık etmek temeline dayanır. Dilcilerin kahir ekseriyetine göre zulüm bir şeyi eklemek ya da eksiltmek ya da yer ve zaman değiştirmek suretiyle olması gereken yerden başka yere koymaktır.
Zulmün şer’î anlamı hakkında Buhari’nin şerhinde İmam Hacer el Askalânî şöyle demektedir: “Zulüm, bir şeyi meşru olan yerin/durumun dışına çıkarmak ya da koymaktır.” Hepimizin de bildiği üzere laiklik; dini hayattan koparıp atmaktır. Pratikteki karşılığı; Allah’ın mülkünde Allah’a söz hakkı tanımamaktır. Laikliğin ve zulmün tarifleri üzerinden değerlendirecek olursak laiklik; baştan sona zulümdür. Asıl olması gereken [إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ] “hükmetme yetkisi sadece Allah’a aittir” ayetinde de geçtiği üzere kulların dünyasında sadece Allah’ın hükümran olmasıdır. Hayatın her alanında Allah’ın sözünün egemen kılınmasıdır. Ancak laiklik Allah’ın egemenliğine engel olan bir sistemdir, dolaysıyla da kocaman bir zulümdür. Mevcut laik düzen ve bundan mütevellit hayat anlayışı vahiy esaslı değildir… Laiklik vahyi hayattan kovmuştur. İçinde vahye yer vermeyen sistem olan laikliğin genlerinde zulümden başkasını bulmak mümkün değildir.
Vahye dayalı olmayan yönetim şeklinde ancak zulüm hâkim olacaktır tıpkı günümüzde olduğu gibi… Dolaysıyla Çevik’in yazısında belirttiği gibi laiklikten milim şaşmamıştır Türkiye. Bu hâlini ise laikliği korumaya hırslı mevcut yöneticilere borçludur. Bu cümle doğru ama eksiktir. Eksik kalan kısmını da biz tamamlamış olalım. Laikliğin muhafızı olmak övünülecek bir durum asla değildir. Laikliğin bekçiliğini yapmak; özgürlük ve çağdaşlık düşünceleriyle gençlerin hem dünya hem de ahiretlerini karartmak; bütün güzelliklerin yaşandığı kadim topraklarımıza yıllarca hâkim olmuş İslâmi kültürün katilliğine soyunmak demektir. Müslümanların şu an nefes alıp verdikleri gayri insani ve ahlaki atmosferin bizatihi muhafızı ve stabilizatörü olmak demektir. Faizi, içkiyi, kumarı, zinayı meşru kılan demektir… Kısacası laiklik zulümdür ve uygulayan da zalimdir.
Zulüm ve Zalim Karşısında Sorumluluklarımız
Her şeyden önce Müslüman zalime ve onun zulmüne asla rıza göstermez. Müslümanın zulme ve zalime karşı sergilemesi gereken tavır önce inkârî bir duruş ardından da hakkı söylemektir… Mademki laiklik başlı başına bir zulümdür, uygulayıcıları da zalim; Müslümanlar olarak takınmamız gereken inkârî bir tavır vardır.
Laik düzenin gereği yöneticiler Allah’ın hükümleriyle hükmetmiyorken Müslüman bu zulme sessiz duramaz. Allah’ın haramları helal, helalleri de haram sayılarak zulmün âlâsını işleniyorken Müslüman kayıtsız kalamaz. Laiklik acıdan, gözyaşından ve münkerden başka bir şey üretmezken Müslüman bu zulme vurdumduymaz olamaz. Bilakis; zulme rıza göstermeyerek zalime de hakkı haykırmalıdır.
Eğer bizler bugün hayatımızı çepeçevre kuşatmış günahlara günah, zulme zulüm, küfre küfür ve zalime de zalim diyemiyorsak Allah bize rahmet nazırıyla bakmaz. İnanın kardeşlerim zulme ortak olmayarak zalim karşısında hakkı söyleyebilmek, zalime zalimliğini hatırlatmak erdemliliği bu ümmetin sahip olabileceği en kıymetli zenginliktir.
Konuya dair Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi manidardır:
إِذَا رَأَيْت أُمَّتي تَهَابُ أَنْ تَقُولَ لِلظَّالِمِ يَا ظَالِمٌ فَقَدْ تُوَدِّعُ مِنْهُمْ
“Ümmetimin zalim bir kimseye ‘sen zalimsin’ demekten çekindiğini gördüğün zaman, onlara veda edilmiş demektir.”[2]
Zalimin zulmüne maruz kalmış mazlumun yanında olacağız. Şüphesiz bu Müslümanın sorumlu olduğu alanlardan hatta en önemlilerinden bir tanesidir. Ancak dikkat çekmekte fayda vardır ki İslâm zalime de yardım etmeyi emrediyor. Nasıl mı? Anlamaya yardımcı olması adına hadisi paylaşmak istiyorum:
Peygamber efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
“Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et. Bir adam: Ya Rasulullah! Kardeşim mazlumsa ona yardım ederim ama zalimse ona nasıl yardım edebilirim ki? diye sorar. Peygamberimiz şöyle cevap verir: Zalimi, zulmünden vazgeçirirsin veyahut ona mâni olursun. Şüphen olmasın ki bu davranışın o kardeşine yardımdır, buyurdu.”[3]
Kardeşlerim! İslâmi hassasiyetlerinizden ötürü sizin desteğinizi alan mevcut yöneticilere karşı sorumluluklarınız var. Sevdiğiniz, seçtiğiniz başa getirdiğiniz idareciler laikliğin bekçiliğini yaparak zulmediyorken tavrınız hadisin talimatları gereği olsun. Tutun zalimin elinden, mani olun zulmüne…
Sırf AB’ni memnun etmek gayesiyle çıkardığı kanunla zinayı serbest bırakarak Allah’ın sınırlarına zulmeden yöneticilere dur demeyecek misiniz?
Binlerce genelevinin işletilmesine müsaade ederek Allah’ın hükümlerini hiçe sayan yöneticilere bir kıyamınız olmayacak mı?
Milyarlarca litre içki tüketilmesine Allah’ın ayetlerine rağmen ruhsat veren idarecilere Allah için söyleyecek bir çift kelamınız dahi yok mu?
Alenen hatta övünerek faizi hayatın bir tabii gerçeğine dönüştürerek Allah’a ve Rasulüne savaş açmış olan yöneticilere karşı koyacağınız bir tavrınız olmayacak mı?
Peki kardeşlerim! Susarak onların zulmüne ortak olduğunuzun farkında mısınız? Müslümanlara laikliği dayatarak en büyük zulmü yapan bu yöneticilere hakkı söylemeyerek zalime yardım ettiğinizin farkında mısınız?
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İsrailoğulları’nın kınandığı [كَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ] “Onlar birbirlerini işledikleri kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmadılar.” (Maide, 79) ayeti kerimesini Ashabı’na okuduktan sonra bize öğüt olması bakımından şu sözlerini miras bıraktı:
لَا حَتَّى تَأْخُذُوا عَلَى يَدَيِ الظَّالِمِ، فَتَأْطِرُوهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا
“Hayır hayır! Zalimin zulmünü önlemedikten sonra size de kurtuluş yoktur.”[4]
Konuya dair başka bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللَّه بِعِقَابٍ مِنْهُ
“İnsanlar bir zalimi görürler de (onun zulmüne) engel olmazlarsa Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”[5]
Öyleyse kardeşlerim yapılması gereken; samimiyetle laik demokratik cumhuriyet yönetiminin başlı başına yaşadığımız karanlık dünyanın kaynağı olduğunu korkusuzca haykırmaktır. Haykırmakla kalmayıp bu zulmü bize reva gören idarecileri muhasebe etmek ve zulme rıza göstermemektir.
Zalime zalim, zulme zulüm demeliyiz ki hayırdan, bereketten ve rahmetten mahrum olmayalım…
[1]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1070131/Erdogan\_in\_Basdanismani\_\_Turkiye\_\_Erdogan\_sayesinde\_hala\_Kemal\_in\_Turkiye\_si.html
[2] Taberani, Hakim
[3] Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh 6
[4] Tirmizi, İbni Mace
[5] Tirmizi