ZULÜM BAHANESİ İLE İTAAT FARZINDAN UZAK DURMAK
14 Haziran 2018

ZULÜM BAHANESİ İLE İTAAT FARZINDAN UZAK DURMAK

İslam’ın önemli esaslarından biri de itaat kavramı üzerinden Müslümanların teslimiyet anlayışı ve duruşudur. Bu duruş Müslümanların güçlü ve kararlı olmalarını sağlamak ile beraber asli olarak Allah Celle Celâlehû’nun rızasını elde etmek için ifa edilmektedir. Yine aynı zamanda itaat hakikati mutlak olarak idrak edildiği ve Müslümanlar tarafından kusursuz yerine getirildiğinde hem toplumsal, kitlesel hem de ailevi mevzularda uyum ve huzur tesis edilmiş olunur. Bu ise aynı zamanda hem dünyevi saadet hem de uhrevi kurtuluş demektir. Hâlbuki bunun tersi yani itaat vucubiyetini yerine getirmemek hatta şahsi sebeplerden ötürü bu elzem görevi hafife almak, hem dünyevi hem de uhrevi bedbahtlık demektir. Bir toplumun, kitlenin veya ailenin sarsılması ve yok olmasına sebep olan genelde itaatsizliktir. İtaat aynı zamanda düzen, uyum ve huzur demektir. İtaatsizlik ise kargaşa, düzensizlik ve mutsuz olmak demektir.

Dolayısıyla oldukça önemli olan bu mevzuyu anlamaya çalışalım ve bu şekilde hem dünyamızı hem de ahiretimizi mamur edelim. İtaat kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için Kur’an ve Sünnet’ten bir kaç örnek vermek istiyorum. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ

“Ey iman edenler, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. İşitip durduğunuz hâlde O‘nun emirlerinden yüz çevirmeyin!” Enfal Suresi 20

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulü’ne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.” Nur Suresi 51

İşte bu ve benzeri onlarca ayet-i celilede Rabbimiz, Allah ve Resulü’ne itaatin mutlak olduğunu ve bu konuda kendi görüş ve arzularımızdan vazgeçmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Allah ve Resulü’ne itaat ise İslam’ın emir ve yasaklarına itaat demektir. Yine İslam’ın emir ve yasaklarına koşulsuz itaat, her alan ve konuyu içerebilmektedir. Bu devletin en üst konumunda olan emiru'l-müminin yani halife olabileceği gibi en alt konumda olan aile içinde evin beyi ve ebeveynler içinde geçerli olmaktadır. Bununla alakalı bir kaç ayet ve hadis-i şerif paylaşalım. Enes RadiyAllahu Anh’tan rivayet edildiğine göre Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Üzerinize tayin edilen yönetici, başı kuru üzüm gibi siyah bir köle de olsa sözünü dinleyip kendisine itaat ediniz.” Buhârî, Ezân 54, 56, Ahkâm 4. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 39

Ebu Hüreyre RadiyAllahu Anh’tan rivayet edildiğine göre Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş, bana karşı gelen Allah’a karşı gelmiş olur. Halifeye itaat eden bana itaat etmiş, halifeye karşı gelen bana karşı gelmiş olur.” Buhârî, Cihâd 109, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 32, 33. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 27; İbni Mâce, Mukaddime 1, Cihâd 39

Yine ebeveyn ve evin reisi olan bey için Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:

“Ana babaya itaat etmek, cihada katılmak kadar sevaptır.” Camius Sagir Suyuti

Abdullah Bin Amr RadiyAllahu Anh’tan rivayete göre, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Rabbinin rızası ana babanın razı edilmesindedir. Rabbinin gazâb ve hışmı ise ana babanın gazâblanması ve hışmındadır.” Tirmizi

Kocaya itaat ile alakalı ise Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ

“Erkeklerin kadınlar üzerinde ma’ruf (meşru olan) hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre (aile reisliği ve görevleri bakımından) bir derece fazladır. Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Bakara Suresi 228

Başka bir ayet-i celilede Rabbimiz şöyle buyuruyor:

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ

“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkârdır.” Nisa Suresi 34

Bu konu ile alakalı oldukça çok ayet ve hadis mevcuttur, lakin biz bunlarla yetiniyoruz. Gelelim bu konuyu daha iyi anlayabilmek için itaat farzının devre dışı bırakılabilmesi için ileri sürülen bahanelere. Bu bahanelerin önde geleni zulüm bahanesidir. Hatta bu itaat farzından sıyrılabilmek için meşru bir hüccet olarak karşımıza çıkarılmaktadır. Evvela şunu söyleyelim: Allah ve Resulü’ne iman etmiş hiç bir Müslüman “ben Allah ve Resulüne itaat etmem” demez ve diyemez. Lakin şunu duymak mümkün “ben halifeye, anneye veya kocaya yeri geldiğinde bana zulüm ettiğinde itaat etmem.” Hâlbuki kocaya itaat Allah Celle Celâlehû’ya itaat anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kişiye göre zulüm olarak algılanan lakin asli olarak haram olmayan bir fiilden ötürü itaat farzı düşmez. Yani koca hanımına namaz kılma veya alkol tüket dediğinde bu münkerdir ve kesinlikle bu konuda itaat caiz değildir. Lakin koca hanımından örneğin saat altıda evde ol veya sofra saat yedide hazır olsun dediğinde bu uyulması gereken bir mevzudur ve farzdır. Aksi davranış ise Allah Celle Celâlehû’ya itaat etmemiş gibi haramdır. Emîre itaat Rabbimize itaat anlamına gelmektedir. İtaat konusu namaz veya oruç gibi kesinlik ifade eden ve tartışmasız yapılması gereken farzlar gibi değildir. Dolayısıyla yemek saatinin farklı bir saatte olmasını hanım isteyebilir fakat dayatamaz. Önemli olan ise nasıl istemiş olduğu ve bu talebini dile getirirken aklından emre itaat farzını çıkarmayarak yapmasıdır. Çünkü ölçü kesinlikle şudur: “Kadın kocasına saygısızlık etmeyecek, onunla mücadeleye girmeyecek, erkeğin ailedeki otoritesini kabul edecek ve ona göre hareket edecek.” Dolayısıyla kocanın yemek saatinin saat yedi olmasını istemesi ve hanımının farklı bir saatte olma teklifini kabul etmemesi kesinlikle zulüm değildir ve itaat farzını düşürmez. Resulullah şöyle buyurmaktadır:

"Allah'a isyan olan yerde (kula) itaat yoktur. İtaat ancak meşru olanda gerekir." Buhârî, âhâd 1; Müslim, imâre 39-40; Ebû Davud, cihad 87; Nesaî, bey'at 34; ibn Mace, cihad 40; Ahmed b. Hanbel, 1, 94, 400, IV, 426, 427, 432, 436; V, 66, 67, 70, 325, 329

Meşru alanda itaat gerekir yani farzdır. Bu konuda şahsi sebeplerden ötürü veya etkisinde kaldığı toplumun yapısından dolayı itaat farzını görmezlikten gelinmesi aslında o yuvanın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması demektir. Tedavi edilmez ise hem dünyada hem de ahirette sonuçları şerdir.

Zulüm ve itaat örneğini bir de İslam Devleti’nin başı olan halife üzerinden verelim. Halife çiftçiden zekât almak üzere zekât memurunu yani amilini görevlendirirken şunu söylemesi; “zekâtı alırken mahsulünün en iyisini al” demesi zulüm müdür? Çiftçi açısından muhtemelen zulümdür. Çünkü çiftçi para kazanmak istediği ve iyi olan mahsulünün daha yüksek meblağlara satabileceğini düşündüğü için bunu zulüm olarak görebilir. Lakin şer’î açıdan halifenin iyi mahsulü zekât olarak alması meşrudur. Dolayısıyla halifenin bu fiili haram bir fiil olmadığı için çiftçi açısından itaatsizliğe sebep olamaz. Bilakis itaati farzdır. Çiftçi kendi duruşunu izah etmek adına güzel bir üslup ile şikâyetini belirtmesi mümkün. Fakat halife görüşünde ısrarcı olursa itaat etmek zorundadır.

İşte bu örnekte de olduğu üzere itaat mevzusunun sınırları haram fiildir. Aksi taktirde kişi için zulüm dahi olsa itaatten geri durması caiz değildir. Bu dediğim gibi tüm emir sahipleri için geçerli olan bir kuraldır. Tabii ki şu denilebilir: “halifeye itaat ile kocaya itaat aynı değildir. Birinde milyonlarca Müslüman’ın itaat etmek zorunda olduğu halife söz konusu iken diğerinde ise çok yakınında olan ve sadece o kişi için geçerli olan kocaya itaat söz konusudur.” Evet, pratikte bu konu farklı olsa da veya daha doğru ifade ile bir halifeye yakınlıkla bir eşin kocasına olan yakınlığı farklı olsa da hükmün kendisi değişmiyor ve emir sahibi haram olmayan bir fiili emir sigası ile talep ediyorsa her itaat etmesi gereken kişi için itaat farzdır.

İtaatten beri durmak için ileri sürülen başka bir bahane ise görev taksimatı ve fazla sorumluluk mevzusudur. Yani iki farzın çatıştığı veya paralel yapılmak zorunda olduğu bir durumda önceliğin hangisinin olduğu konusu. Bir örnek verelim. Evin reisi hanımına başka bacılarla görüşmesine izin veriyorsa ve bu görüşmelerle başka bacıların hakikatleri öğrenmesi mümkünse sıkıntı olmaz bilakis bu çok hayırlı bir iştir. Fakat bu görüşmeler neticesinde evin hanımı asli görevlerini yerine getiremiyorsa ve bu durumda evin reisi bunu hoş görmüyorsa iş değişir. Bu konuda gerektiğinde evin reisi hanımına asli görevlerini aksattığını ve bu konuda görevlerini aksatmaması gerektiğini söylerse bacımız davasını yaparken buna dikkat etmek zorundadır. Evin hanımının şunu kesinlikle söylemesi caiz değildir: “Ben dışarıda bacılarla görüşüyorum onun için evin içinde yapmak zorunda olduğum görevlerimi aksatmak zorundayım ve kocam da buna razı olmak zorunda” diyemez. Kocası buna razı ise ve evin içinde olan asli görevlerini aksatmasında sorun görmüyorsa sıkıntı olmaz ama kocası hanımının asli görevlerini yerine getirmesini istiyorsa bu kesinlikle bir bacımız için öncelikli olmalı. Daha sonra vakti olduğunda veya asli görevlerini aksatmayacak şekilde davasını taşımasında hiç bir beis olmadığı gibi bilakis o bacının Allah Celle Celâlehû katındaki derecesi yükselmektedir. Yine bacımız: “Ben illa çalışmak zorundayım aksi taktirde kocamın aldığı maaş yetmiyor” diyorsa ve buna binaen “Ben asli görevlerimi yerine getiremiyorum” derse bakılır. Kocası hanımının çalışmasına izin veriyor ve asli görevlerini aksatmasına göz yumuyorsa sorun yok. Lakin evin reisi nafakayı temin ediyor ve hanımının asli görevlerini yerine getirebilmesi için çalışmasını istemiyorsa, bacımız kalkıp “Ben çalışmak istiyorum” diyemez. Neticede koca nafakayı temin etmek ile yükümlü. Bunu yerine getirdikten sonra lüks giderler için daha fazla çalışmayı veya hanımının çalışmasını istemiyorsa, bacımız buna uymak zorunda. Aksi taktirde bacımız lüks giderlerin karşılanması için çalışmayı kocasına dayatırsa o evde huzur bozulur ve istenilen hayırlı netice elde edilmez.

Ezcümle şunu söylememiz mümkün. Asli farzları terk ederek başka bir farzı ifa etmek mümkün değildir. Yani evin beyi nafakayı temin etmek için çalışmıyorsa ve bunu “dava taşımak için yapamıyorum” diyorsa haram işlemiş olur. Yine bacımız çocukların eğitimi ve kocanın memnuniyetini göz ardı ediyor ve bunu dava taşımak ile gerekçelendiriyorsa haram işlemiş olur.

Rabbim bizleri itaat farzını doğru idrak eden kullarından eylesin. Yine Rabbim tez zamanda itaat edebileceğimiz bir halifemizi bizlere nasip etsin. (AMİN).