Zalimleri Muhasebe Etmeyenler, Zulümlerine Ortak Olurlar
20 Aralık 2016

Zalimleri Muhasebe Etmeyenler, Zulümlerine Ortak Olurlar

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır:

سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ ، وَرَجُلٌ قَامَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ

**“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalib ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kişidir.” Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, küfür nizamları ile hükmetmediği, faiz, zina, alkol vb. her türlü haramı serbest bırakmadığı, İslam nizamını yasaklamadığı halde zalim bir yöneticiye karşı Müslüman’ın muhasebe etmesini gerekli kılarken, bugünkü sözüm ona “Müslüman liderlere” toz kondurmayan Müslümanlara ne oluyor?

Genelde insanlık özelde ise İslam ümmeti, toplumsal olarak yaklaşık bir asırdır vahyin aydınlığından istifade edememektedir. İslam’ın kendisi için korumayı vadettiği can, mal, nesep, akıl, din ve izzetini ve diğer değerlerini koruyamadı. Mustazaf bırakılan ümmet, içinden çıkacak şanlı tarihindeki komutanlara benzer liderler ve komutanların çıkmasını dört gözle bekleyip durdu. Ümmet son asırda sadece İslami kimliğinden dolayı zulmün her çeşidi ile karşılaştı. İçinde bulunduğumuz bu zaman diliminde ise Arakan, Suriye ve daha birçok beldede Müslümanlar, Müslümanların ve dünyanın gözü önünde adeta bir soykırıma tabi tutulmaktadır.

İslam ümmetine yaşatılan ve hiçbir savaş hukukuna girmeyen bu zulümleri, dünya adeta canlı yayın olarak izlemektedir. Kâfir devletler için zaten bu bir haçlı savaşı olup, yeni zulümlerini icra edecekleri ve izlediklerinde zevk alacakları bir filmin yeni bölümlerini merak edercesine sıradaki ülkeleri tahayyül etmektedirler.

Adaletten uzak küfür nizamlarının uygulanması ve ulus devlet anlayışı ile hareket etmenin sonucu olarak körüklenen milliyetçilik duyguları ve bunun sonucunda yeni zulümlere yol açan uygulamalarla oluşan örgütler ve bu örgütleri kullanan emperyalist güçlerin desteği ile gerçekleşen terör olaylarında Müslüman evlatlarının kanları akıtılmaktadır.

Peki bütün bunlar yaşanırken halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticileri ne yapmaktadır? Uzatmadan hemen söyleyeyim: Bu yöneticilerin sadece ve sadece tek bir dertleri vardır ki bu iktidarda kalmaktır. İktidardaki hayatlarını uzatmak için hem müttefik/uşak oldukları egemen devletlerin çıkarlarını korumaktadırlar hem de dahilde toplumun hissiyatı ile oynamaktadırlar.

Rabbimiz, İbrahim Aleyhi’s Selam’ın:

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ

“Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara senin ayetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitabı ve hikmeti öğretecek ve onları tezkiye edecek bir resul gönder. Muhakkak ki Sen, Azîz’sin, Hakîm’sin.”[1] ayetinde ifade ettiği duasına aşağıdaki ayet ile icabet etmiştir.

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

“Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.”[2]

Ayette “Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran …” ifadesi ile sizi değiştirecek olan kişinin içinizden biri olduğu vurgusunu yapmıştır. Toplumlar, olumlu veya olumsuz yöndeki değişimlerini kendilerinden gördükleri ile daha kolay gerçekleştirirler. Dışarıdan gelene, yabancıya karşı daha dirençli iken, kendileri gibi giyinen, konuşan ve her yönü ile kendilerine benzeyen kişilerin değişim taleplerine daha kolay icabet ederler. Bunu Müslüman Kürt halkını kendilerinden olan insanlar ile İslam’dan uzaklaştırmalarında ve aynı şekilde Türkiye’de yaşayan Müslümanları sisteme entegre etmek için onlardan görünen kişiler ile değiştirmelerinde açıkça görmekteyiz.

Ümmet uzun zamandan beri kendi duygu ve fikirlerini paylaşacak, kendi haklarını koruyacak bir lider arayışı içerisinde devam ederken ve artık bir patlama noktasına geldiği noktada kendilerinden görünen bir insan lider oldu.

Bu lider laik jakobenler gibi toplumu, çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak için topluma tepeden bakıp toplumu tahkir etmedi. Yol yaptı, köprü yaptı; millet dürüst deyip onu daha çok sevdi. Meydanlarda elinde Kur’ân’la dolaştı. Evlerde, mezarlıklarda Kur’ân okudu. Ağladı... Millet, “İşte bu bizdendir.” dedi. Başörtüsünü serbest kıldı, insanlar onun İslam’ı geri getireceğine inandı. Gasıp “İsrail”e kafa tutar gibi oldu, sadece Türkiye halkı değil, neredeyse tüm Müslümanlar onu kendi lideri gibi görmeye başladı. Mizansen olarak görenler dahi, on yıllarca kâfir devlet başkanlarının önünde iki büklüm duran yöneticilere karşın “one minute” söyleminden dolayı onu yine de sevdi.

Meydanlarda Eyyy Avrupa, eyyy BM dedikçe millet; “İşte gerçek kahraman budur.” dedi.

Birilerinin gönlünde bir halife, birilerinin dilinde reis veya mazlumların şefkatli koruyucusu Necaşi, asrın lideri, dünya lideri ve daha nice övgü ve iltifatlar… Öyle ki bazıları -gaf denildiyse de- onu bir rasul gibi, tanrının yeryüzündeki gölgesi gibi bile gördüğü hususu medyaya konu oldu.

Sözüm ona “lider”, devletin bütün gücü ve imkânlarını da kullanarak kendi popülaritesini artırdı. Ne zaman bir ihaneti görülürse hemen arkasından bir “eyyy” ile geçiştirdi. Ne zaman bir hatası ortaya çıksa, ülkede meydana gelen acı olaylar ile perdelendi. Nihayet 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hiç kimse soft bir eleştiride bile bulunamaz oldu.

Rusya ve “İsrail” varlığı ile yaptığı ihanet anlaşmalarına, sevenleri bin bir türlü mazeret buldu. Koca bir yazar ordusu, yaptığı ve söylediği her şeyi meşrulaştırmak için birbiri ile yarıştı. Yine, arka bahçesi haline getirdiği bütün İslami yapılar, onun yaptıklarını İslamileştirme çabasına girişti. Hakeza başta diyanet olmak üzere, toplumda kanaat önderi ve ulema gözü ile bakılan insanlar, yaptığı her işe bir fetva bularak onu desteklediler.

Öyle ki onu eleştiren kişi ya da İslami kesimler her türlü ihanet ithamı, hakaret ve iftiraya maruz kaldılar.

Kendisinden habersiz bir Rus uçağı dürüldü. Konjonktür gereğince hemen sahiplendi ve hatta millilikten dem vurarak kabadayılık tasladı. Sonrasında ise Rusya ile anlaşmak için ne kadar çaba harcadığını bütün dünya gördü. Öyle ki ekonomik antlaşmalar karşılığında Suriye’yi tamamen Rus kâfirlerine bıraktığını görmekteyiz. Ancak ne hikmettir ki yine ateşkes mizanseni ile sevenlerine kendisini savunacak bir malzeme vermiş oldu.

“İsrail” varlığına efelendiğinde değil Türkiye halkı neredeyse bütün Müslümanların sempatisini kazanmıştı ve “İsrail”in üç şartı yerine getirmemesi halinde kendisi ile ilişkilerin normalleşmeyeceğini ifade etmişti. Sonuç, hiçbir şartı yerine getirmeyen “İsrail” ile anlaştı. Karşılıklı Büyükelçiler atandı. Mavi Marmara davası ise tarihe karıştı. Sevenleri ise Mavi Marmara davası bitmiş olabilir ama Kudüs davamız devam ediyor, diyerek zillet algısını değiştirdiler.

Suriye’de ikinci Hama’ya izin vermeyeceğini söylemesine rağmen, onlarca Hama vakıası yaşandı. Türkmen bölgesine sahip çıktığını iddia edip durduğu halde Rusya’nın orayı ne hale getirdiğini bütün dünya gördü. Öyle ki en son Türkmen komutan kalkıp onların ihanetini ifşa etmek zorunda kalmıştı. Sevenleri ise mültecileri barındırmakla övündüler.

Adına çözüm süreci denilen süreçte insanların ekseriyeti ona, Kürt meselesini bitirecek tarihî lider olarak baktı. Bakın şimdi, artık ümmetin evlatları üçer beşer kişi değil otuzar, kırkar olarak ölmektedir. Savunma: Türkiye dört tarafından düşmanla sarılı…

Yazıyı uzatmamak adına aklıselim ve vicdan sahibi olanlar için bu kadar örnek yeterlidir. İyi şeyler yaptığında yanında, zulmettiğinde karşısında olup onu zulümden alıkoyacağını iddia eden Müslümanlara sesleniyorum. Sizin sesinizi niye hiç duymuyoruz? Yoksa “lider”iniz, Ömer RadiyAllahu Anh kadar bile hata yapmayan adil bir yönetici midir?

Bizler, her terör eyleminden sonra asıl faillerini ve çözümünü sunduğumuz halde niye sesiniz çıkmaz? Ya da Halep’te yaşanan vahşice katliama “Ordular Halep'e” dediğimizde eleştirilmesi gereken biz miyiz yoksa adım atmayan yöneticileriniz mi?

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

“Ey insanlar, öyle bir fitneden sakının ki geldiğinden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. Biliniz ki Allah’ın azabı şiddetlidir.”[3]


[1] Bakara Suresi 129

[2] Bakara Suresi 151

[3] Enfal suresi 25