Tahammül, zorluğa katlanmak, sabredip göğüs germektir. Tahammül kelimesi, Arapça “haml” (yüklenip taşımak) kökünden gelir. “Hamile” ve “hamal” kelimeleri de aynı kökten gelir. Zira biri karnında diğeri de sırtında “yük” taşır.
“Haml” kelimesini Ahzab 72’de de görmekteyiz:
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.”
Allah Azze ve Celle [حَمَلَهَا الْاِنْسَانُ] “Onu insan yüklendi” diyerek insanın yüklendiği emanete dikkat çeker. Dünya hayatının zorlukları içerisinde, ebedi hayata uzanan imtihan dünyasında kulluk sorumluluğuna vurgu yapılır. Emaneti yüklenip kulluk sorumluluğunu yerine getirememenin, tahammül (zorluğa katlanmak, sabredip göğüs germek) edememenin, insanı hangi duruma düşüreceği belirtilir.
Açık bir ifade ile göklerin, yerin ve dağların taşıyamayacağı emaneti insanın hamlettiği (yüklendiği) belirtilmiştir. Zira insanoğlu bunu yüklenecek kabiliyettedir. Çünkü لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَاۜ “Allah hiçbir nefse güç yetiremeyeceği bir vazifeyi teklif etmez.” [Bakara 286]
Önemli olan husus; emanetin şuurunu kavramaktır. Neyi yüklendiğinin farkında olmayan kişi onu hakkıyla taşımada da başarılı olamayacaktır. Benliğinin, kabiliyetinin ve yüklendiği emanetin farkında olmamak büyük bir cehalettir. Taşıdığı emanetin hakkını yerine getirmemek ise büyük bir zulümdür.
Emanetin şuurunda olup onu hakkıyla yüklenenler, eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en değerlisi ve şereflisi) olurken emanet şuurundan yoksun olup onu yüklenmeyenler, aşağıların aşağısı olurlar.
İnsanın yüklendiği sorumluluk, bütün hatlarıyla Kur’an-ı Kerim ile bize bildirilirken sorumluluğu yerine getirmenin yolunun da ancak Allah’a ve Rasulü’ne itaatle mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Bu itaatten kopuşla emanete hıyanet edilmiş olur. Allah’a ve Rasulü’ne ihanet edenden de daha cahil ve zalim kim olabilir?
Allah ve Rasulü’ne itaat etmek de zorluklara karşı tahammül etmeyi ve emaneti hakkıyla yüklenebilmeyi gerektirir. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan ahdine sadık olmayı gerektirir. Rabbimiz ahdimizi hatırlatıyor:
وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَن۪ٓي اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْۚ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚ شَهِدْنَاۚ اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَۙ
“Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılarak ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar ‘Evet (Rabbimizsin), şahit olduk’ demişlerdi. (Bunun nedeni) kıyamet günü ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.” [Arâf 172]
Bu ahde sadık olmayanlar, emanetin zıddı olan hıyanete düşmüş olacaktır. Yani, emaneti koruyamayacak, onu, emanet edenin değil de kendi nefsinin arzu ettiği gibi harcayacaktır. Bu ihanet kişiyi mümin olmaktan da çıkaracaktır. Zira ‘mümin’ kelimesinin de emanet kelimesi ile çok sıkı bir bağı vardır. Müminin en önemli vasfı güvenilir olmasıdır. Emanete sahip çıkanlar ancak güvenilir, “mümin” olabilirler.
Emaneti yüklenmek, sadece tek bir ilah olarak Allah’ı kabul etmeyi ve onun dışında ilahlık taslayan bütün sahte ilahları reddetmeyi gerektirir. Allah’ın mülkünde Allah’a söz hakkı tanımayan demokratik şaklabanlar, laik diktatörler zalim olmazlar mı?
Emaneti yüklenmek Allah’tan korkmayı gerektirir. Allah’tan hakkıyla korkanlar ise âlimlerdir. Âlim olmak, zalim sultanlar karşısında kompliman yapmadan, cesurca hakkı söylemeyi gerektirirken Allah’ın hükmünü ketmeden, gizleyen, batılı hakmış gibi gösteren âlimler(!) cahil olmazlar mı?
Emaneti yüklenmek İslâm ile halkı aydınlatmayı gerektirirken İslâm ile halkı aldatanlar yani ihanet edenler, zalim olmazlar mı?
Emaneti yüklenmek; vehn (dünya sevgisi ve ölümü kerih görmek) çukuruna saplanmadan, yeryüzünün hepsi Allah’ın iken ve ölümümüzü O takdir etmişken, rızık endişesi ve ölüm korkusu ile Allah’ın davasını taşımaktan imtina edenler, cahillerden olmazlar mı?
Yüklendiği emanetin gereği olarak Allah’ın dinini yeryüzüne egemen kılmak için çalışanları, “terörist” yaftasıyla tutuklayanlar, zalim olmazlar mı?
Emaneti yüklenmek dine bağlı bir vatan, millet, devlet istemeyi ve o uğurda çalışmayı gerektirirken gayri İslâmi egemen devletlere bağlı bir din isteyenler ve buna inananlar, cahil olmazlar mı?
Emanetin sahibini unutup ondan yüz çevirenler, verdiği onca nimete rağmen O’ndan başkasını razı etmeye çalışanlar, zalim olmazlar mı?
Emanetin şuurunda olup gereğini yerine getirenler, muhakkak ki davasını yüreğinde taşıyanlardır. Yükünü yüreğinde taşıyanları, hiç kimse köleleştiremez. Bedenine işkence etseler, zindanlara da atsalar yüreğine ilişemezler.
Davasını yüreğinde taşıyanların, fikirlerine, inandığı değerlerine prangalar vuramazlar. Davasını yüreğinde taşıyanlar bilir ki karanlıklarda söylenmeye korkulan hakikatler, gün gelecek aydınlıkta haykırılacaktır.
Davasını yüreğinde yüklenen, karnında evladını yüklenen annenin bebeğine sahip çıktığı gibi davasına sahip çıkmalı, üzerinde titremelidir ki davasını büyütebilsin. Emanete ihanet edip davasını yüreğinde taşıyamayanların, davasını yüreğinde öldürenlerin, hayata hâkim kılacakları, taşıyabilecekleri bir davaları da olmayacaktır.
Cahillerden ve zalimlerden yüz çevirip davasını yüreğinde taşıyanlara selam olsun.