Yeniden Alevlenen Başkanlık Tartışması
18 Ekim 2016

Yeniden Alevlenen Başkanlık Tartışması

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, başkanlık tartışmalarıyla ilgili konuştu. Bahçeli, "AK Parti başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse, Anayasa taslağını TBMM'ye getirmelidir. Ya 367'yi aşarak kanunlaşacaktır ya da milletin kararına sunulacaktır…” dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin bu açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Gündemde son zamanlarda artan terör olayları, Fırat Kalkanı harekâtı ve Musul’la ilgili tartışmalar varken, bir anda siyasi iklim değişti. Siyasiler ve toplumun bazı kesimleri bu konuyu tartışmaya başladılar. Uzunca bir süre de bu konu gündemi epeyce meşgul edeceğe benziyor. MHP genel başkanı Bahçeli bu açıklamasından üç gün sonra bu konuyla ilgili yeni bir açıklama daha yaptı. Bahçeli açıklamasında “Şu an Türkiye'de parlamenter sistem vardır, bunun işleyişi tartışmalara sebebiyet vermektedir ve bazı reformlar yapılmasına ihtiyaç olduğu ifade edilmektedir. Son dönemlerde başkanlık sistemini gündeme getirmek suretiyle bu dönüşümün sağlanması arzusunu taşıyanlar vardır …’’ dedi. Yine devamla "Nisan ayında referandum yapılacak mı?" sorusuna da "Meclis'e gelinir, Meclis'te 330 ile 367 aralığında bir sonuç çıkarsa tabiatıyla referanduma gitmek lazım. Ama böyle bir hayırlı gelişmeyi sabote etmek doğru değildir. Böyle bir hayırlı gelişmeye başka türlü yaklaşarak kaos ve kriz ortamının devamını veya bir başka ifadeyle şu an yaşanmakta olan fiili durumun devamını arzulayanlar ise Türkiye'de kaosun kurucuları, krizin yaşatıcıları ve darbe çağrıcıları olarak da tarihte yerini alacaklardır." yanıtını verdi.

Bu konuyla ilgili olarak hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hem de iktidar cephesinden oldukça olumlu bir tepki geldi. Başbakan Yıldırım, iktidarın yeni bir anayasa ve başkanlık sistemi ile ilgili tasarıyı en kısa zamanda meclise getireceğini söyledi. Bununla ilgili ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, tepkisi sert oldu. Erdoğan’a seslenen CHP lideri "Bu kadar sorunu varken Türkiye'nin, bir kişi çıkmış, illa 'Benim koltuğum ne olacak ' diyor. Koltuğun ne olacak kardeşim, otur oturduğun yerde, biz Türkiye'nin sorunlarını hep beraber oturup çözelim, parlamentoda çözelim. Yasa varsa yasayı çıkaralım, bu ülkenin çıkarları için mücadele edelim…’’

MHP lideri Bahçeli’nin başkanlık konusundaki ani çıkışı gerçekten de hem siyasi çevreleri hem de toplumu şaşırtmıştır. Daha önce de beyan ettiğim üzere Türkiye’nin birçok sorunu varken MHP liderinin bu konuyu gündeme getirmesi ve bunu tartıştırması ne anlama geliyor ve bunu nasıl değerlendirmemiz gerekmektedir? sorusunu akıllara getirmektedir.

Başkanlık sistemi konusu uzun yıllar bu ülkede tartışılmıştır. Geçmişte de bu konuyu bir takım siyasiler gündeme getirmiş ve parlamenter sistemin artık tıkandığını, sorunlara çözüm getiremediğini ifade etmişlerdir. Fakat buna rağmen Amerika’ya yakın duran siyasi iktidarların şu ana kadar bunu getirmeyi başaramadıkları görülmüştür.

Osmanlı’nın yıkılmasında da büyük bir rol oynayan parlamenter sistem aslı itibariyle meşhur İngiliz sistemidir. İngilizler bu sistem yoluyla Türkiye üzerinde uzunca yıllar hâkimiyetlerini sürdürmüşler ve Amerikan yanlısı olan iktidarların sistem üzerinde nüfuz kurmalarını engellemişlerdir. İngiliz yanlısı laik subayların 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olduktan ve mevcut iktidar kendi güvenliğini garanti aldıktan sonra, iktidar bu darbe girişimini istismar ederek, başta ordu olmak üzere devletin birçok kurumunda ulusalcıları tasfiye etmeye başlamıştır. Hatta Erdoğan’ın Lozan anlaşması hakkındaki söylemlerini de bu yönde okumak gerekir. 15 Temmuzdan bir hafta sonra yapmış olduğu açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan için bu ülkenin tapusudur derken geçtiğimiz günlerde ise bunun tam aksini beyan ederek, Lozan bu ülke için bir hezimettir sözünü kullanmıştır. Erdoğan’ın bu mesajı açık bir şekilde İngilizlere yöneliktir. Yani tam da İngiliz dışişleri bakanının Türkiye’de olduğu bir zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu ifade etmesi gerçekten de dikkat çekicidir. Fakat Erdoğan siyasi bir manevra ile darbeden hemen sonra ulusalcılarla görünürde bir uzlaşma sağlayarak onları aldatmıştır. Erdoğan siyaset gereği İlk başlarda ulusalcılara gülücükler vermiş ve onlarla neredeyse kanka olmuştur. Fakat özellikle Birleşmiş Milletler zirvesi için gitmiş olduğu Amerikan ziyareti sonrasında ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çevrelere takınmış olduğu tavırlarda bir makas değişikliği söz konusu olmuştur. Büyük bir ihtimalle Erdoğan, Amerika’da gerçekleştirmiş olduğu bir takım temaslardan sonra Amerikan yönetiminin kendisine vermiş olduğu güçlü desteği bir kez daha görmüş oldu. İşte bundan dolayıdır ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, ulusalcılara dönük söylemi sertleşmiştir.

Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan yine siyasi bir manevra olarak Yenikapı ruhunu devamlı olarak öne çıkarmış ve buna devamlı olarak vurgu yapmıştır. Yani bu çevrelere karşı havuç-sopa politikasını uygulamaktadır. Bundan dolayıdır ki, Erdoğan tarafından sözde bu ruhun bozulmaması için Amerika’ya yakın duran MHP lideri Bahçeli tarafından başkanlık sistemi gündeme getirilmiştir. Ki böylece toplum tarafından, hem iktidara hem de Erdoğan’a gelebilecek bir tepkinin önüne geçilmiştir. Büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tartışmaların dışında kalarak bu işi iktidara havale etmiş gibi görünmektedir. Diğer yandan ise, iktidar çıkartmış olduğu OHAL yasaları ile de İngilizleri büyük bir oranda tasfiye etmeyi başarmıştır. Özellikle de ordu içerisinde operasyonların devamını sağlayarak İngiliz yanlısı laik subayların tasfiyesini büyük bir ivmeyle devam ettirmektedir. Tam da burada şöyle bir soru akla gelebilir. Mademki iktidar OHAL yasaları ile her şeyi yapmakta, kanunlar çıkartmakta, bu kanunlarla da İngilizleri büyük oranda tasfiye etmekte iken ve Erdoğan da fiili olarak başkan durumunda ise o zaman niçin başkanlık sistemine ihtiyaç duyulsun? Buna şu şekilde cevap verilebilir. AK Parti 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamadı ve Amerika burada bir tehlike hissetti. Yani sürpriz olan bu durum iktidarı ve Amerika’yı rahatsız etti. Hükümet bir daha aynı sendromu yaşamamak için başkanlık sistemine en kısa zamanda geçiş yapmak istemektedir. Diğer yandan ise 15 Temmuz darbe girişimi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve iktidarı rahatsız ve tedirgin etmiştir. İşte hem Amerika hem de Erdoğan bir daha böylesi bir sıkıntıyla karşılaşmamak için iktidarını güvence altına almak istemektedir. Ayrıca OHAL dönemi belli bir süreden sonra bitecektir. Pek fazla devam etmesi mümkün görünmemektedir. İşte bundan sonra Amerika’nın ve Erdoğan’ın başkanlık sistemine şiddetle ihtiyacı vardır. Tabii ki bu gelişmeler ise İngiliz yanlısı ulusalcıların hoşuna gitmemektedir. İngilizler de bu durum karşısında farklı kozları devreye sokmaktadır. İktidarın bu tür hamlelerine karşılık İngilizler ise, PKK içerisinde kendisine bağlı olan guruplar eliyle terör ve şiddet olaylarını tırmandırarak iktidarı bu konuda sıkıştırmak ve meşgul etmek istemektedir. Ayrıca her ne zaman anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları gündeme gelse aynı oranda terör ve şiddette artmaktadır. Çünkü her zaman söylediğimiz gibi şayet Türkiye başkanlık sistemine geçer ve Erdoğan da başkan olursa işte o zaman İngilizler çok ağır bir darbe alacaktır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan hem kendi koltuğunu garanti altına almak hem de Amerikan nüfuzunu Türkiye’de daha da sağlamlaştırmak için başkanlık sistemine geçiş yapmak istemektedir. Şayet 2017’de bu sisteme geçiş olursa şaşırmayalım. Bunda da başarılı olunacak gibi görünmektedir. Çünkü şu an itibariyle Amerika ve Erdoğan’ın eli hala güçlü bir durumdadır. İstediği yasaları çıkartmakta ve bu konuda da kimseye eyvallahları yoktur. Buna karşılık ise İngilizlerin eli hala zayıf ve yakın bir gelecekte ise, tekrar siyasi iktidara gelme ihtimali oldukça zayıftır.