Türkiye’de seçim sonuçları artık seçimlere gitmeden aylar öncesinde belli oluyor. Araştırma şirketlerinin anket sonuçları üç aşağı beş yukarı seçimlerden kim galip çıkacak ortaya koyuyor. Bu defa da öyle oldu.
Seçim tartışmaları henüz bitmeden bu defa da Abdullah Gül tartışması başladı.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin akabinde Abdullah Gül; “partime döneceğim” dedi.
Bunun üzerine Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik, Erdoğan’dan boşalan koltuk için 27 Ağustos tarihinde Parti Kongresine gitme kararı aldığını açıkladı.
Yani Gül’ün Köşk’ten ayrılmasından bir gün önce kongre yapılacak.
Doğal olarak bu durum Gül’ün “Partime döneceğim” mesajına “hayır dönme” şeklinde algılandı ki, bu algı doğru bir algıdır.
Çünkü bir gün önce Kongre, bir gün sonra devir teslim başka nasıl anlatılabilir.
Erdoğan’ın “siyaset boşluk kabul etmez” ifadesi bu durumu izah etmek için yeterli değildir.
Erdoğan’ın, Gül’ü, yerine bırakmayacağı aslında belli idi ama yinede “acaba” deniliyordu.
Nitekim “2014.06.06 19:54 | Osman Yıldız | Cumhurbaşkanı Belli Başbakan Kim Olacak” tarihli yazımda bu durumu izah etmiştim.
Gül, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı gündeme geldiği günden bugüne hep zikzaklı açıklamalar yaptı.
Örneğin Gül; "Şahsımla ilgili konularda benim ne düşündüğüm, ne söyleyeceğim önemli olacak” dediği günün ertesinde Erdoğan’ın danışmanlarının Gül’ü yıpratmaya yönelik sert söylemlerde bulunmasıyla birlikte "Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset planım yok" dedi ve tartışmayı kapatmıştı.
Bu durumun farkında olan Gül, 19 Ağustos 2014 akşamı Çankaya Köşkü’nde verdiği veda resepsiyonun da bu kırgınlığını şöyle ifade etti: “Bir taraftan benim cumhurbaşkanı olma sürecimde ‘Aman bu adam cumhurbaşkanı olmasın’ diyenlerin, şimdi parti kurdurması, başka cephelere çekmesi; onu gördüm. Bir taraftan da bizim cenahtan yapılan epeyce, doğrusu saygısızlıkları da gördüm bu son süreç içinde” dedi.
Ardından "Göründüğü kadarıyla devralacak arkadaşımız Dışişleri Bakanı Ahmet bey" dedi.
Toplamda yeni Türkiye’nin politik arenasında Gül’ün biraz dinlenmesi isteniyor.
Erdoğan, Gül, Davutoğlu ya da bir başkası…
Kim gelirse gelsin aslında isimlerin hiçbir önemi yok.
Sonuçta gelen kişi Ak Parti’yi sistemin partisi olmaktan,
Uluslar arası siyasetle birlikte hareket etmekten,
Dini hayata karıştırmayan, demokratik yapısından,
Değiştirip dönüştürmeyecek.
O halde Müslümanlar açısından bu isimlerin aslında bir önemi yok.
Ama Erdoğan, Gül ve yandaşları açısından önemli.
Neden mi?
Çünkü her iki lidere de bel bağlayanlar var.
Onun üzerinden rant elde etmek isteyen,
İhale isteyen,
Siyasi hesapları olan, kişiler var.
Ama tüm ipleri elinde tutan Erdoğan’ın işaret ettiği kişinin dışında birisinin Genel Başkanlık ve Başbakanlığa oturması mümkün değil. Çünkü Erdoğan faktörü çok önemli. Onun işaret etmediği kimsenin hiç şansı yok. Bir anda Ak Parti’yi bölmeye çalışan, paralelci duruma düşebilir.
En nihayetin de Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aday olarak belirlendi. Büyük bir ihtimalle tek başına kurultaya gidecek ve Başbakan olacak.
Peki o günden sonra ne değişecek?
İslam’a aykırı olan bu sistemin miadı dolmasına rağmen yenileyip yenileyip önümüze koyuyorlar.
Yeni Türkiye, İkinci Cumhuriyet, yada Başkanlık vs…
Adını ne koyarsanız koyun, ne kadar parlatırsanız parlatın, çürümüş bu sistemin kötü kokusunu asla gideremezsiniz.
O yüzden Müslümanlara düşen İslam'ın meşruiyeti dışında ki tüm meşruiyetleri reddetmektir.
İslam’ın yönetim şeklini istemek için seslerini yükseltmeli ve bunun için çalışmalıdırlar.
Yoksa isimler üzerinde tartışmanın kimseye faydası yoktur.
Önemli olan gelen kişi bizi ne ile siyase edecek?
Ne ile yönetecek?
Müslümanlar için bir Halife’nin olmaması, günahların en büyüğüdür.
Çünkü bu, İslam'ın en önemli farzını eda etmekten geri durmaktır.
Dinin hükümlerini uygulamak ona bağlıdır.
Hatta İslam'ın hayat sahasında varlığı ona bağlıdır. İslami Hilafet, İslam'a göre ve İslam için yaşamanın yoludur. Müslümanların ölüm kalım meselesidir. Tek bayrak, tek devlet ve tek lider altında Müslümanların vahdetini gerçekleştirmenin tek yoludur.