Yaşanan Son Olaylar Ne Anlam İfade Ediyor?
23 Aralık 2015

Yaşanan Son Olaylar Ne Anlam İfade Ediyor?

Özellikle ülkemizde, İslam beldelerinin tamamında ve dünyada yaşanan son gelişmeler bize bir kez daha bütün insanlığın İslam ve onun yönetim nizamı olan Hilafet Devletine ne kadar muhtaç olduğunu göstermektedir. Zira kutsallaştırdıkları demokrasi artık insanların can ve mal güvenliğini korumakta acze düşmüş ve iflasın eşiğine gelmiştir. Buna bağlı olarak Doğu ve Güneydoğu’da gelişen bir takım olumsuz gelişmeler, canımızı sıkmakta, bizleri derinden üzmekte ve kaygılandırmaktadır.

Son zamanlarda PKK tarafından Diyarbakır’ın Sur ilçesi ile Şırnak’ın Silopi ve Cizre ilçelerinde açılan hendekleri kapatmak için güvenlik güçleri tarafından büyük bir operasyon başlatılmıştır. Fakat bu operasyonlarda emniyet birimleri yetersiz kalmış ve ordu da bu operasyonlara müdahale etmek zorunda kalmıştır. Peki, bu durum ne zamana kadar devam eder? İşte bunu kestirmek zor olmakla beraber kanaatimce Suriye olayları devam ettiği müddetçe bu olayların devam etmesi imkân dâhilindedir. Bunun için yaşanan bu son olayları Suriye’de gelişen olaylardan bağımsız bir şekilde değerlendirmek eksik kalacaktır. Bu olaylar ışığında şunları söylememiz mümkündür.

1- Amerikan planı olan Kürt sorununun çözümüne dönük atılan ilk adım Oslo süreci ile başlamıştır. Fakat bu görüşmenin içeriğinin basına sızdırılmasıyla beraber bu defa hükümet, ikinci bir adım olan Kandil’deki bir takım silahlı PKK unsurlarının Türkiye’ye girişine izin vererek toplumsal bir barışın hedeflendiği Habur girişimini başlatarak bu sorunu çözmek istemiştir. Fakat Kandil’den PKK’lı bir grubun üzerlerine PKK’yı temsil eden elbiseleri giyip, zafer kazanmış komutan edalarıyla gelmelerinden dolayı halkın geneli buna tepki göstermiş ve hükümet bu provoke edici durum karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla iktidarın bu girişimi akim kalmış ve konu bir süreliğine rafa kaldırılmıştır. Ta ki Suriye devrimi patlak verinceye kadar…

2- Suriye devriminin patlak vermesinden sonra konu tekrar acil bir şekilde gündeme getirilerek Türkiye’de bulunan silahlı PKK unsurlarının buradan çıkması konusunda hükümet ile PKK arasında bir anlaşma olmuştur. Fakat Kandil buna riayet etmeyerek silahlı unsurların sadece bir kısmının Türkiye’yi terk etmesine izin vermiştir. Tabii ki bu durum hükümetin canını oldukça sıkmıştır. Terk eden silahlı unsurların ise Suriye’ye geçişi sağlanarak, Suriye rejiminin başa çıkamadığı bir takım samimi Müslüman gruplarla mücadele edilmesi amaçlanmıştır.

3- Ancak dönemin başbakanı olan Erdoğan bu sayının yetersiz olduğunu söyleyerek tüm silahlı unsurların Türkiye’yi terk etmesini talep etmiştir. Hatta bu konuda 2013’ün Mart ayında, İmralı’da tutuklu bulunan Öcalan, bir mesaj yayınlanarak “Artık silahlı mücadele döneminin sona erdiğini, bundan sonra ise demokratik düzlemde mücadele edilmesinin gerekliliğini” ifade etmiştir. Fakat tüm bunlara rağmen Kandil’in direktifleri ile Türkiye topraklarında bulunan silahlı PKK unsurları Türkiye’yi terk etmeyerek bir anlamda Öcalan’ı tasfiye etmeye yönelik onun bu çağrısını boşa çıkartmışlardır.

4- Öcalan’ın doğu ve güneydoğu halkı üzerinde bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Ancak bununla birlikte hem Kandil hem de silahlı gruplar üzerinde etkisi oldukça sınırlıdır. Kandil’in yani Cemil Bayık’ın ise halk üzerinde ciddi bir etkisi olmamasına rağmen silahlı gruplar üzerinde etkisi vardır. İşte hükümete karşı olan bu mücadeleyi bizzat bu tür silahlı gruplar devam ettirmektedir. Bununla birlikte KCK sözleşmesinde yer alan Bayık’ın “Serhildan” yani ayaklanma çağrısına halk büyük bir teveccüh göstermemiştir. Bu da bize Kürt sorununun çözümü konusunda Amerika’ya daha yakın olan İmralı ile İngiltere’ye yakın duran Kandil arasında bir ihtilafın olduğunu göstermektedir.

5- Bu bize PKK içerisinde iki farklı bir yapının olduğunu göstermektedir. Zaten hem silahlı unsurların Türkiye’den geri çekilmesi olsun, hem de bu son hendek açma olayları ve şiddetin bu kadar tırmandırılması olsun bu söylediklerimizi teyit etmektedir. Nitekim Bayık bir demecinde şöyle demiştir “Bu yıl final yılı olacaktır” yine başka bir demecinde ise “Silahlı unsurların Türkiye’den çekilmesine ne Öcalan ne de HDP karar verebilir. Buna ancak biz karar veririz” demiştir.

6- Şayet doğu ve güneydoğudaki halk Bayık’ın bu “Serhildan” yani ayaklanma çağrısına ciddi bir şekilde destek vermiş olsaydı o zaman, AKP çok zor durumda kalmış olacaktı. Çünkü PKK Suriye’de yaşanan bir takım gelişmelerden esinlenerek aynı şeyi bu bölgelerde gerçekleştirmek istemiştir. Bu PYD’nin Kuzey Suriye’de kantonlar kurmasında olduğu gibi, PKK’nın da bu bölgelerde bir tür özerk yönetim ilan etmek istemesiydi.

Dolayısıyla sömürgeci kâfirlerin, özellikle de ABD ve İngilizlerin Türkiye üzerinde siyasi mücadele verdikleri bilinmektedir. İngilizler bu tür olayları besleyerek ve kışkırtarak iktidarı hem iç siyasette hem de Suriye siyaseti konusunda sıkıştırmak istemektedir. Çünkü bu tür olaylar devam ettiği sürece iktidar enerjisinin ve mesaisinin büyük bir bölümünü bu olayları yatıştırmak için harcayacak ve Suriye politikasını mecburen sınırlandırmak zorunda kalacaktır. Yani iktidarı bu tür olaylarla meşgul ederek Türkiye’nin Suriye’de daha aktif bir rol alması engellenmiş olacaktır. Amerika veya iktidara gelince o da kendi çıkarları doğrultusunda bu olayları istismar ederek sorunu çözmek için farklı adımlar atacaktır. Nitekim iktidar 1 Kasım seçimlerinden önce toplumu beyaz Toroslarla, siyasi ve ekonomik istikrarsızla korkutarak yaklaşık %50 oy alarak tekrardan tek başına iktidar olmayı başarmıştır.

Son cümle olarak şayet iktidar Kürt meselesini kesin olarak çözmek istiyorsa atacağı en önemli adımlardan birisi ve hatta ilki Amerika ve İngiltere gibi tüm sömürgeci kâfirlerle yapmış olduğu ikili stratejik ve güvenlik anlaşmalarını çöpe atması olmalıdır.

Ancak şu unutulmamalıdır ki İslâm dünyasının birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye topraklarında da otuz yıldan bu yana yaşamakta olduğumuz bu sorunun ve diğer sorunların tümünün tek ve kesim çözümü; Allah’ın Kitabına ve Rasûlü’nün Sünnetine göre hükmetmek üzere Müslümanlardan biat alacak ve İslâm topraklarını tevhid sancağı altında birleştirecek olan Raşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasıdır. Nüfusun büyük bir bölümünü Müslümanların meydana getirdiği bir ülkede bizi ilgilendiren sorunların çözümünü her türlü kötülüğün kaynağını oluşturan Batılı sistemlere değil, Allah ve Rasûlünden gelen çözümlere götürmektir. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ “Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur…” [Şûra 10]