Seksen ikilik (82) dedeye ters kelepçe; biber gazı, darp ve sonrasında da ölüm… Sanırım kimden ve hangi olaydan bahsettiğimi anlamışsınızdır. Yatalak eşine ilaç yazdırmak için gittiği sağlık merkezinde darp edilen, biber gazıyla müdahale sonrasında da ters kelepçeyle derdest edilen Yusuf Amca’dan bahsediyorum. Sormadan da edemiyorum: Hangi ara kalplerimiz bu kadar katılaştı? Nasıl oldu da bu hale geldik? Bize ne oldu da bu kadar gaddarlaşabildik? Bu gidiş nereye ve ne zamana kadar?
Şairin de dediği gibi;
“Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar azar oldu”
Evet, bize ne olduysa azar azar oldu. Ancak ne olduysa Hilâfet Devleti’nin yıkılmasından sonra oldu. İslâmi hayatın son bulmasıyla birlikte baharımız kışa döndü. Maalesef Osmanlı Hilâfet Devleti’nin hayat sahnesinden silinmesiyle birlikte artık adalet güneşi doğmuyor bu topraklarda. Gayri insani ve ahlaki davranış namına ne varsa hayatımızı çepeçevre kuşatmıştı. Çünkü artık insanlığın fıtratına muvafakat sağlayan yegâne hayat nizamı İslâm kaldırılmış, yerine yerli olmayan demokrasi ve laiklik ithal edilmişti. Artık yıllarca İslâm nizamına can veren Hilâfet’e ev sahipliği yapmış bu kadim toprakların nur topu(!) gibi laik bir devleti olmuştu. İşte ne olduysa bize, nesillerimize ve bu coğrafyanın halkına şeytani rejim laikliğin hayatımıza girmesiyle oldu.
Hilâfet Devleti’nin çatısı altında güven içerisinde büyüyen çocuklardan laikliğin çatısı altında istismarcılara/tecavüzcülere kurban verdiğimiz çocuklara…
Yanlarında sırf saygı ve hürmetten ötürü yüksek sesle konuşulmayan yaşlılardan, hiçe sayılan, itilen, kakılan ve de üstüne üstlük darp edilen yaşlılara…
Caddede yürürken yanından sırf nezaketen geçemeyen ancak “Geç oğlum ben yavaş yürüyorum” müsaadesini aldıktan sonra önüne geçebilen gençlikten, gördüğü halde görmezden gelerek yer vermeyen saygısız gençliğe…
Kuşlara yuva yaptırıp vakıf kuran anlayıştan, sokak hayvanlarına tecavüz eden bir anlayışa…
Sadaka taşından daha fazla alma imkânına sahip olmasına rağmen sadece ihtiyacı kadar olanı alıp gerisine dokunmaktan hayâ eden bir nesilden, her altı dakikada ev soyan bir nesle…
Kapıya koyduğu iki tokmakla adab-ı muaşeret ve edep kurallarını gözeten bir zihniyetten, adab-ı muaşeret yoksunu edepsiz bir zihniyete…
Bu akıl almaz olumsuz değişim, İslâm nizamının yerine laikliğin hayatımıza girmesiyle -daha doğru bir ifadeyle-, sokulmasıyla gerçekleşti. İşte bize ne olduysa laiklikle tanıştıktan sonra oldu.
Hâlbuki İslâm, Hilâfet eliyle tatbik ediliyorken adalet, huzur ve güven vardı.
İslâm’da Büyüklere Saygı Vardır
İslâm’ın düğümleri Hilâfet’in kaldırılması ve Kur’an’ın hayattan uzaklaştırılması ile çözülmeye başlamış, daha sonra ise tek tek çözülme devam etmiştir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
لَتُنْقَضَنَّ عُرَى الإِسْلَامِ عُرْوَةً عُرْوَةً فَكُلَّمَا انْتَقَضَتْ عُرْوَةٌ تَشَبَّثَ النَّاسُ بِالَّتِي تَلِيهَا وَأَوَّلُهُنَّ نَقْضًا الحُكْمُ وَآخِرُهُنَّ الصَّلَاةُ
“İslâm'ın düğümleri, düğüm düğüm çözülecek (Şeriatın emirleri tek tek terkedilecektir). Her ne zaman bir düğüm çözülse insanlar sonrasındakini (düğümü) çözmeye teşebbüs edeceklerdir. Bu çözülenlerden ilki yönetim, sonuncusu da namaz olacaktır.” (İmam Ahmed)
Hilâfet’in yıkılmasıyla yaşanabilir İslâm, hayattaki etkisini kaybetmiştir. İslâm nizamının yerini beşer aklın ürünü demokrasi gibi, laiklik gibi yönetim şekilleri almıştır. Daha doğru bir ifadeyle Batı anlayışı hayatımızın merkezinde kök salmaya başlamıştır. Günbegün kök salan bu ağaç, acı meyvelerini vermeye başlamış; yıllardır İslâm’ın kültürüyle yoğrulmuş bedenler ve zihinler kaçınılmaz son olarak acı meyveden, zehirden nasibini almıştır. İşte “ahlak” da bu zehirlenmeden fazlasıyla nasibini alanlardandır. Yitiğimiz olan ahlakın, edebin ve İslâmi şahsiyetin celladı, demokrasi ve laikliğin acı meyvelerinden olan özgürlük ve çağdaşlıktan başkası değildir. Zehirlenmiş bedenlerin ve zihinlerin yegâne müsebbibi İslâm’ı hayattan kovma esası üzerine var olan laiklikten başkası değildir. Kısacası hayatlarımız Batı’nın fasit kültürüyle zehirlenmiş, tıpkı Batı’da olduğu gibi seküler bir yaşama evrilmeye yüz tutmuşuz vesselam…
Konumuza, seksen iki yaşında darp edilen Yusuf Amca’nın meselesine geri dönecek olursak; İslâm yaşlılara saygı gösterilmesini telkin etmiş ve bu konunun üzerinde de hassasiyetle durmuştur. Laikliğin egemen olduğu bir dünyada yaşlılar ters kelepçe vurularak darp edilirken, İslâm’ın dünyasında saygı esastır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem büyüklere saygı duymak konusuyla alakalı şöyle buyurmuştur:
لَيْس مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوَقِّرْ كَبِيرَنَا
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir!” (Tirmizî, Ebû Dâvûd)
İslâm’ın yaşlıya/büyüğe verdiği değeri resmedebilmek adına paylaşacağım şu örnek manidar:
“Mekke'nin fethinde Hz. Ebu Bekir yaşlı babası Ebû Kuhâfe'yi Müslüman olmak için Hz. Peygamber’in huzuruna götürünce, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem; “Şu ihtiyarı buraya kadar yormayıp evinde bıraksaydın ben onu ziyaret ederdim.” buyurur. Hz. Ebu Bekir ise; “Onun size gelmesi daha uygundur.” diye cevap verir.” (İbn Hişâm)
Sonuç
Görünen o ki İslâmi ahlakın, şahsiyetin ve hayatın celladı laiklik ve demokratik düzendir. Bütün bu yürek dağlayan vicdansızlıkların, ahlaksızlıkların müsebbibi mademki laiklik, demokratik düzendir, öyleyse bütün yetkililere, kaygılılara ve de söz sahiplerine bir önerimiz var; haydin o halde, asıl suçlu karşınızda arzı endam ediyorken onu tevkif edin. Asıl suçluyu cezalandırın. Varsa biraz cesaretiniz masumları değil bütün pisliklerin elebaşı olan laikliğe kelepçe vurun. Gömün gitsin tarihin karanlık çöplüğüne laikliği bir daha dönmemek üzere…
Çünkü bizim kurtuluşumuz hayatlar karartan laiklikte değil, İslâm dinine can suyu vererek karanlık dünyamızı aydınlatacak Râşidî Hilâfet Devleti’ndedir.