Son yıllarda yapılan benlik temelli kültürlerarası duygu çalışmalarında Batı kültürü ve Doğu kültüründe utancın deneyimlenmesiyle ilgili farklılıklar olduğu görülmüştür. Batı kültürlerinde utancın, bağımsız benliğin başarısızlıkla karşılaşması durumunda ortaya çıkan, bireyin yetersizliğinin bir göstergesi olarak görülen, caydırıcı bir duygu olarak kabul edildiği görülmüştür. Doğu kültürlerinde ise karşılıklı bağımlı benliğin ilişkisel sonuçlarına odaklanılmakta ve utanç duygusu bireyleri, ilişkilerini tamir etmeye, önem verilen diğerlerine yaklaşmaya ve genel olarak daha iyi bir gelecek için çaba sarf etmeye yöneltmektedir. Başka bir deyişle Batı kültürlerinde utanç bireyi kaçınma motivasyonuna yöneltirken, Doğu kültürlerinde yaklaşma ve telafi etme motivasyonuna yöneltebilmektedir.
“Esed rejiminin varil bombalarından korunmak için Avrupa’ya geçiş yapmak isteyen Suriyeli Müslümanların tekneleri Türk karasularında battı.”
Bu durum, özelde Müslümanlar için, genelde tüm insanlık için utanç tablosudur.
Televizyonda Survivor oyun/eğlence olarak oynanırken, Akdeniz’de Müslümanlar botların içinde hayatını devam ettirme amacıyla hiçbir zaman adapte olmaları mümkün olmayan topraklara doğru yol almak için ölüm kalım mücadelesi veriyorlar.
Bu durumundan haberi olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"****Bölgemizde yaklaşık beş yıldır devam eden hadiseler hepimizi derinden yaralıyor ve üzüyor. Bu süreçte biz kardeşlik hukukumuzun gereği olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirme çabası içerisinde olduk. İmkânları bizden fazla olan pek çok ülkenin cesaret edemediği durumda biz gerekeni yaptık. Hiç bir mağduru zalimin pençesine terk etmedik, terk etmeyeceğiz. Demokrasi konusunda sözü kimseye bırakmayan Batı ülkelerinin utanç tablosunu görüyoruz ve izliyoruz. Mülteci teknelerini sınırlarına yaklaştırmayıp, içerisindeki mazlumları Akdeniz'e, Ege'ye ölüme yollayan ülkeler var. Sadece ve sadece kendi halklarının huzurunu gerekçe göstererek yardım isteklerini geri çevirenlerin yaptıkları insanlık suçudur. Hiçbir ülke kendini kapayarak arzu ettiği refaha ulaşamaz.”**
Evet, muhakkak ki ortada bir utanç tablosu var. Bir de ortada olan bir şey var ki, o da bu utanç tablosunun sorumluluğundan bir pay almayarak kamuflajlı cümlelerle ferasetle bakan Müslümanların gördüğü kıvanç tablosu çizmeye çabalama...
Yapılan araştırmalar, utancın nasıl bir hissiyat oluşturduğu ile ilgili bize fikir verebilir.
“Utanç duygusu deprem gibidir, insanı yerle bir eden yıkıcı bir duygu olduğu için.”
“Utanç duygusu boyasız bakımsız ev gibidir, insan kendini eksik (yetersiz) hissettiği için.”
“Utanç duygusu ateş gibidir, insanın içini yaktığı için.”
“Utanç duygusu dünyadaki herkesin gözünü üzerinde hissetmek gibidir, çünkü insanlar bu durumda çok utanırlar.”
“Utanç duygusu pişmanlık gibidir, çünkü insan yaptığı eylemden dolayı pişmanlık hisseder.”
“Utanç duygusu keşke gibidir, insan yaşamındaki ‘keşke’lerin artmasına yol açtığı için.”
“Utanç duygusu yük gibidir, insan onu bir an önce üzerinden atmak istediği için.”
“Utanç duygusu yok olma isteği gibidir, insan içinde bulunduğu ortamdan toz olmak istediği için.”
“Utanç duygusu gölge gibidir, insanın peşini hiçbir yerde bırakmadığı, hep takip ettiği için.”
Anneniz, babanız, eşiniz, çocuğunuz için yapabileceğiniz ama yapmadığınız bir davranışınızdan dolayı onların başına telafisi mümkün olmayan bir felaket gelse perişan olursunuz, yapmadığınızdan pişman olursunuz, utanç içine girersiniz. Bir sonraki adımınız ise, yüzde yüz telafisi olmasa dahi elinizden ne geliyorsa sonuna kadar yapıp o sevdiklerinizin başına gelen felaketin etkisini azaltmak için çırpınmak olur.
Peki, şöyle yapalım. Biraz daha somutlaştıralım ki fikri telakki oluşsun. 1 yaşındaki çocuğunuzun erişebileceği bir sehpanın üzerinde içi kaynar su dolu olan çaydanlığı bıraktınız ve çocuğunuz da o ortamda bir oraya bir buraya koşturuyor. Geldi ve kaynar suyu üzerine döktü.
Fakat asıl gerçek, o çaydanlığın hiçbir zaman oraya konmaması gerekliliği gerçeğidir.
Ey benim kerim kardeşlerim! Ey akıl sahibi mükellefler! Ey kalbi iman dolu mü’minler! Sadece Erdoğan da değil, tüm İslami beldelerin başındaki yöneticiler bu utanç tablosunu nasıl da başkalarına mal ediyorlar!
5 yıldır kardeşlerimize yapılmadık zulüm, işkence, tecavüz kalmadı. Şimdi ne oldu da sahil kıyılarına vuran bebekleri gördü bu gözler? Suriye’yi mi konuşuyoruz? Hayır, tüm beldelerimizi konuşuyoruz. Mescid-i Aksa farklı mı, Arakan farklı mı, Doğu Türkistan farklı mı? Hepsi aynı.
Değişime ihtiyacınız olduğunu idrak etmediğiniz müddetçe değişmeye gayret de etmezsiniz, değişemezsiniz de. Hatalısınız, hem insanlık nezdinde, hem de Allah indinde hatalısınız. Size emanet edilen her şeyi heba ediyorsunuz.
Utanmanız lazımken, bundan kıvanç duyacak tablolar çıkarmaya çalışıyorsunuz ya, ben ona şaşıyorum.
Allah hepimize şu fani dünyada kendi emirleri doğrultusunda yaşamamızı emretmişken siz hala demokrasi diyorsunuz. Allah size emirlerini yaşayabilmeniz için Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmanızı emretmişken, siz hala insan aklından çıkan sistemlerin peşinden koşuyorsunuz. Allah size emanet vermişken, siz o emanete kâfirlerle birlikte ihanet ediyorsunuz.
Heyhat! Haliniz nice olmuş.
Tez zamanda tövbe edin de, zararınızı telafi etmeye girişin. Ümmetin bu halde olmasında hiçbir suçunuz olmadığını düşünüyorsanız, varın siz öyle düşünün. Şimdi anlamazsanız, Allah size hesap gününde hepsini soracak.
وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“… Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (Maide Suresi 2)