Ümmete Zehirli Fikirler Nerden Geldi?
30 Eylül 2013

Ümmete Zehirli Fikirler Nerden Geldi?

İslam ümmetinin bugünkü geri kalmışlığının ve taşımış olduğu bozuk fikirlerin nedeni İslam’ı anlamadaki zafiyetindendir. Özellikle İslam'a giren bozuk fikirlerin, fetihler yoluyla alınan yerlerdeki Hint, Yunan ve İran felsefi akımlardan, birde İslam düşmanlarının çalışmaları neticesinde sahip olunmuştur. Bunlara, İslam’ın dili olan Arapçanın ihmali, içtihat kapısının kapalı olduğu anlayışı ve müçtehid imamların yetişmemesi, bozuk fikirlerin İslam’a girişini kolaylaştırmıştır. Bu makale de felsefi akımların etkilerinden çok İslam düşmanlarının yapmış oldukları çalışmalar üzerinde duracağım.

Hz Muhammed’in, (SAV) Medine de İslam devletini kurmasıyla birlikte fetihler başlamış, fetihler Raşid halifeleri, Emevi halifeleri, Abbasi halifeleri ve Osmanlı halifeleri döneminde de devam etmiştir. Müslümanlarla savaşların da yönetimlerini kaybeden bu halklar içerisinde bazı kavimlerin, gurupların ve fertlerin, bütün kin ve nefretleri, bu dine ve mensuplarına yönelmiştir.

Hz Muhammed (SAV) Medine de münafıklarla ve Yahudilerle mücadele etmiş, bu konuda ayetler inmiştir. Hz Ebubekir’in (r.a.) halifeliği döneminde, dinden dönen mürtedlerle ve yalancı peygamberlerle mücadele edilmiştir. Hz Ömerin halifeliği döneminde, Hilafet merkezinin siyasi ortamının muhafazası yönünde almış olduğu, Medine den ashabın çıkışını ve Medine’ye zanaatkarlar hariç girişini yasaklayan kararla fitneyi durdurabilmiş, bu dönem fetihlerin arttığı bir dönem olmuştur.

Hz. Osman’ın (r.a.) halifeliği döneminde, Hz. Ömer’in (r.a.) Medine hakkındaki kararını kaldırmasıyla ashabın büyük bir kısmının, Medine den ayrılmasıyla birlikte, fitneler başlamış bu fitneler Hz Osman’ın (r.a.) şehid edilmesine sebep olmuştur. Hz Ali’nin (r.a.) halifeliği döneminde de fitne ateşi devam etmiştir. Bu durum Hz Hasan’ın (r.a.) halifeliğinde hızını kesmeden sürmüştür. Muaviye’nin halifeliği döneminde ölmeden önce oğlu Yezid’e zorla biat alması, sonrasında Hz Hüseyin ve ehlinin şehit edilmeleri fitnenin zirvesi olmuştur. İşte böylesi bir dönemde Emevi halifelerinin sonlarına doğru zındık denilen kimseler ortaya çıkmışlardır.

Zındık kelimesi (çoğulu zenadıka) İslam ceza hukukun da bir ıstılah olup, küfrü gerektiren inançlar taşıdığı halde Müslüman görünen kimse manasına gelir. Aynı zamanda mülhidlere, Allah’ı inkar edene, O’na ortak koşana, O’nun şeriatını inkar edene de denmiştir. Zındıkların İslâm tarihinde zuhuru, Emevî idaresinin sonlarına rastlar. Abbasiler devrinde zındıkların faaliyeti daha çok yaygınlaşmış ve bil¬hassa Küfe, bu faaliyetlerin merkezi haline gelmiştir.

Zındıkların gayeleri genel olarak, İslam dinini bozmak ve dinle alay etmek, İslam ahlakını ve birliğini sarsmak, haramı helal, helali haram göstermek, dindar Müslümanların akidelerine şüphe ve tereddüt sokmak, Hz Peygamber ve onu takip edenlerle alay etmek, insanları İslam’dan uzaklaştırmak olmakla birlikte öncelikli gayeleri dinin ifsadıdır. Bunlar gayelerini gerçekleştirebilmek için, Kur’an üzerinde herhangi bir oynama yapamadıkları için, Hz Peygamberin (SAV) hadislerinden istifade yolunu seçmişler ve bu doğrultuda binlerce hadis uydurmuşlardır.

Gerek halifelerin zındıklarla mücadeleleri ve gerekse alimlerle, muhaddislerin çalışmaları neticesinde onların verdiği zararlar büyük ölçüde engellenebilmiştir. Ancak zındıkların kaynaklara sokmuş oldukları ve müsteşriklerin dillerine doladıkları garanik kıssası ve Hz Peygambere büyü yapıldı, uydurmalarına inanıp kendisine büyü yapıldığını düşünüp büyüyü bozdurmak için kapı, kapı dolaşan Müslümanların olması onların ümmete vermiş olduğu zararların tamamen engellenemediğini gösteriyor. Zındıkların yapmaya çalışmış olduğu bir meselede, İslam’ın dili olan Arapçanın, İslam’ dan ayrılması için çaba sarf etmişler, fakat ilk zamanlarda bunda da başarılı olamamışlardır.

İslam düşmanlarının çalışmalarında en etkili ve Osmanlı hilafet devletinin yıkılmasında büyük pay sahibi olan gurup hiç şüphesiz sabetayistlerdir. 1492 yılında İspanya engizisyon mahkemelerinden kaçan Yahudilere kucak açan Osmanlı hilafet devletinin tebaasından olan bu sabetayistler, taşıdıkları çifte kimlik ve ikiyüzlülükleri sayesinde orduda, hazinede, yönetimde üst düzey görevlere gelmişlerdir. Buldukları her fırsatta toplumsal olaylar çıkartarak devletin kaosa sürüklenmesi ve yıkılması için sömürgeci kafirlerle birlikte hareket etmişlerdir.

Fransız sanayi devrimi karşısında Osmanlının şaşkına dönmesini fırsat gören bu dönmeler, İslam’ın çağın problemlerine cevap veremediği düşüncesinin yayılmasında, batı dan ticaret kanunun alınmasında, mahkemelerin şer-i ve medeni olarak ayrılmasında, mecellenin çıkarılmasında, faize cevaz verilmesinde, bazı şer-i hadlerin uygulanmasının kaldırılmasında, bu dönmelerin ve sebatayistlerin büyük etkileri olmuştur.

O dönemdeki zehirli fikirlerden milliyetçiliğin yayılması noktasında büyük gayretler göstererek, Selanik Yahudileri ile birlikte, İttihat ve Terakki Cemiyetini kurmuşlardır. Kurmuş oldukları bu cemiyetin çalışmaları noktasında 1908’de meşrutiyeti ilan edip, 1909’da 2. Abdülhamidin tahttan indirilmesini sağlamışlardır. Bu Yahudi dönmeler kendilerini, Bektaşi, Mevlevi, Melami ve Alevi gibi tarikatlarda gizliyorlar ve kendi inançlarını ve İslam’a düşmanlıklarını bu örtü altından yapıyorlardı.

Bu dönmelerin, sömürgecilerle birlikte yapmış oldukları çalışmaların sonucu olarak 1.Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Hilafet Devleti 26 parçaya bölünüp, milliyetçilik fikri üzere milli/ulus devletçikler inşa edilmiş, Mustafa Kemalin eliyle de Hilafet 1924 de kaldırılmıştır. Başsız, kalkansız ve korumasız kalan İslam ümmeti, artık gizliden gizliye değil, açıktan, açığa fiziki ve fikri saldırılara maruz kalmıştır.

Sömürgeci kafir batı, Hilafeti kaldırılıp yerine milliyetçilik ve vatancılık fikri üzere laiklik esas alınarak kurulan bu devletlerin tekrar bir araya gelmemesi için, bugün dahi zehirli fikirlerini akıtmaya devam etmekteler. Bu kadar ayrı milletin, ayrı renklerin, ayrı dillerin bir araya gelmesinin, tekrar bir Hilafet devletinin kurulmasının mümkün olmadığı, hayal olduğu düşüncesini vermeye devam ediyorlar.

İslam ümmeti tarihin hiçbir döneminde İslam düşmanı kafirlerden hayat hakkında bir şey almamışlardır. Ümmete zehirli fikirler, kendisindenmiş gibi gözüken zındıklardan, Yahudi dönmelerden, münafıklardan, en önemlisi bunlara inanmış, Alim diye ortalıkta cirit atan, İslam’ın cahili Müslümanlardan ve devşirdikleri saptırıcı liderlerden geçmiştir.

Hz Ömer diyor ki; ”Üç zümre var ki bunlar dini yıkanlardır. Şöyle ki, alimin zellesi, münafıkların Kur’an ile cidale geçmeleri ve kendileri saptıkları gibi başkalarını da saptıran idareciler.”

Bugün, vatan sevgisi imandandır, mevzu(uydurma) hadisini, gerçek hadis diye söyleyen İslam ümmeti içerisinde milliyetçilik ve vatancılık fikri üzere siyaset yapan sözde alim ve siyasi partiler var. Bir kişi hem Müslüman, hem laik olabilir, laiklik dinsizlik değildir diyen liderler var. Müslümanlar özünde demokrattır diyen siyasiler var. Demokrasi şuradır, Cumhuriyet İslam’a uygun bir nizamdır diyen, Cumalarda hutbe verdiren diyanet var. Cumhuriyet fazilettir, demokrasi Müslümanlar için en iyi yönetim şeklidir diyen cemaat liderleri var. Hilafetin yeniden kurulmasının farz olmadığını, bununda bir hayal olduğunu anlatan ilahiyatçı profesörler var.

Bir Vatikan projesi olan dinler arası diyalog ve hoşgörüyü taşıyan, bunu ümmete yedirme çabasında olan, söz konusu Müslümanlar olunca, Budistlere, Hıristiyanlara, Yahudilere gösterdikleri hoşgörüyü rafa kaldıran cemaat var. Bu bozuk fikrin eş başkanlığını yapan başbakan var.

Bütün bunlara rağmen, demir yumruk politikasından korkmayan, Allah yolunda ölümü kerih görmeyen, kafir batının Ümmet üzerinde oynadığı siyaseti gören, tekrar Raşid-i Hilafet Devletini kurmaya çalışan, Müslümanlar var.

Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur;

“Allah sizlerden iman edip Salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam’ı) Yeryüzünde hakim kılacağını, geçirdikleri bu korkularını güvene çevireceğini vaad etti. Zira onlar yalnız bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık her kimde bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir.”(nur.55)