Ak Parti hükümeti iş başına geldiği günden beri özellikle dış siyasette “yurtta sulh cihanda sulh” (biz kimsenin iç işlerine karışmayız, kimsede bizim iç işimize karışmasın) anlayışından çıkıp daha fazla roller almaya başladı. Geçtiğimiz hafta CNN’e çıkan Dış İşleri Bakanı Davutoğlu diplomasi trafiğini öyle anlattı ki, neredeyse Türkiye, Müslümanların yaşadığı tüm bölgelerde aktif rol almış durumda. Davutoğlu’nun diplomasi dediği, bizim “kendisine biçilen rol” dediğimiz o trafiğe bir göz atalım.
Mali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Tieman Hubert Coulibaly, 5-6 Nisan tarihlerinde Türkiye’ye geldi. Mali’de ki Fransız işgalini kriz olarak değerlendiren Davutoğlu; BM ile birlikte atılan tüm adımları destekleyecekleri noktasında mesajlar verdi.
Mali’den hemen sonra 13 Nisan’da Somali ve Somaliland Cumhurbaşkanları Türkiye’ye geldi. 20 yıl aradan sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Türkiye’nin arabuluculuğunda bir araya gelindi. Arabulucular zirvesi yapıldı.
14 Nisan’da Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde İslam İşbirliği Teşkilatı Arakan için bir araya geldi. Toplantıya Dış İşleri Bakanı Davutoğlu da katıldı. Davutoğlu toplantıda bir takım öneriler sundu. Önerilerde; İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Myanmar hükümeti nezdinde tüm girişimlerini sürdürmesi, İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkelerin devlet başkanlarının ortak bir mektup ile Myanmar hükümetine çağrıda bulunması, Nobel Barış Ödülü sahibi Myanmar’lı Aung San Suu Kyii ile temasa geçilmesi, Müslüman ve Budist entellektüeller arasında inançlar arası diyaloğun oluşturulması ve Türkiye’nin diyalog toplantılarına ev sahipliği yapabileceği noktasında tekliflerde bulundu.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bugüne kadar birçok meseleye ilişkin toplantılar yapmış olmasına rağmen Müslümanlar lehine somut hiçbir adım gerçekleştirememiştir. Sözde iki milyar Müslüman nüfusu temsil eden teşkilat bir avuç putperest kavme haddini bildirememektedir. Üstüne bir de dinler arası diyalogdan hızını alamayan Davutoğlu şimdi de Putperestler ile inançlar arası diyalog teklifinde bulunması Arakan’da Müslüman olduğu için yakılarak öldürülen Müslümanların kemiklerini sızlatmaktadır.
17 Nisan tarihinde ise Rus Dış İşleri Bakanı Lavrow Türkiye’ye geldi. Konu: Cenevre’de mutabık kalınan Suriye geçiş planı ile ilgili görüşmeler.
20 Nisan’da ABD Dış İşleri Bakanı Kerry, iki ayda üçüncü ziyaretini gerçekleştirdi. Konu: Irak’ta ki karışıklıklar, İsrail’in özrü sonrası Türkiye’nin atacağı adımlar, Filistin meselesi ve Suriye.
Yine 20 Nisan tarihinde ABD, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, İngiltere, İtalya, Katar, Mısır, S.Arabistan, Ürdün ve Türkiye Dışişleri Bakanları Suriye Dostları Toplantısına katıldılar.
Toplantıda daha önce söylediklerinin genel bir tekrarı oldu. Ve yayınlanan ortak bildiride “Ulusal Koalisyonun Suriye’deki rejime karşı mücadelesinde bağlı kalacağını açıkladığı, aşırıcılığın güçlü bir şekilde reddedilmesi ve kimyasal silah kullanılmamasını da içeren anlayış ve temel ilkeleri içeren Deklarasyonu memnuniyetle karşılamışlardır” denildi.
Böylece bir kez daha net bir şekilde anlaşılmıştır ki, Batı ve Bölge devletleri için gerçek tehdit Beşşar değil Suriye’de otel devrimcilerini kabul etmeyen İslami bir yönetim talep eden Suriye halkıdır.
21 Nisan’da Filistin otoritesi Başkanı Mahmut Abbas Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dış İşleri Bakanı Davutoğlu ile görüşmeler yaptı. Daha sonra ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry ile bir görüşme yaptı. Konu: İki devletli Amerikan çözümünde Filistin tarafının atacağı adımlar, FKÖ ve Hamas’ın birleşmesi.
23 Nisan’da NATO Dış İşleri Bakanları toplantısı yapıldı. Konu: Suriye, K. Kore ve Afganistan’dı.
25 Nisan’da Milli Güvenlik Kurulu toplantısı gerçekleştirildi. Konuyla ilgili bildiride: “Suriye’deki gelişmelerin insani boyutu, bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik etkileri, uluslararası çözüm girişimlerinde gelinen aşama ve önümüzdeki dönemde atılması öngörülen adımlar değerlendi” denildi.
Irak’ta meydana gelen gelişmelerin de toplantının gündeminde yer aldığı belirtilen bildiride, "Bu ülkede kalıcı istikrarın tesisine yönelik desteğimizin sürdürüleceği vurgulanmış, Türkiye-Irak ilişkilerinin her alanda geliştirilmesi yönündeki irademiz teyit edilmiştir" ifadesine yer verildi.
Bildirinin son maddesinde ise, “Ortadoğu barış sürecine ivme kazandırılması doğrultusundaki çabalar ve Filistinli gruplar arasındaki iç uzlaşı sürecinde meydana gelen gelişmeler” değerlendirildi.
Milli Güvenlik Kurulu’nun bu ayki konularını John Kerry’nin getirdiği konuların belirlemesi iki ayda Türkiye’ye üç kez ziyaret etme kastının gerçekleştiğini göstermektedir.
Ardından Davutoğlu Kazakistan’a gidip Afganistan ile ilgili “İstanbul süreci” olarak isimlendirilen toplantıya katıldı. Amaç: Afganistan’ın komşu ülkelerini bir araya getirerek, ABD’nin pisliklerini temizlemek.
1948’li yıllarda ABD’nin Afrika ve Ortadoğu sorumlusu olan George McGhee daha sonra bu dönemi kitaplaştırdı. ABD ve İngiltere’nin 2.Dünya Savaşı sonrası yeni Ortadoğu politikası oluşturma çabaları ve Türkiye’nin rolü üzerine bir takım planlardan bahsetmektedir. Davutoğlu’nun Stretejik Derinliği ile ABD’nin planlarının birbiriyle bu kadar örtüşmesi sizce de manidar değil mi?