Temiz Toplum Özlemi
03 Temmuz 2021

Temiz Toplum Özlemi

Önceki yazımda Sedat Peker’in ifşaatlarından yola çıkarak, devlet-mafya ilişkilerinin dününü bugününü ele almış ve toplumun köklü bir değişime olan ihtiyacından söz etmiştim. Sedat Peker, bir yandan ifşaatlarını sürdürürken öte yandan, yolsuzluk her ne zaman gündem olsa, bazı çevrelerin “temiz toplum” sloganını dillendirdiğinden söz ederek, alaycı bir üslupla bu söylemi ve bu söylemi dillendirenleri samimi bulmadığını ifade ediyordu.

Gerçekten de, demokratik toplumlara “temiz” kavramı yakışmıyor. Nitekim demokrasi ve demokrasinin ortaya attığı özgürlükler fikri ve bu fikrin doğurduğu sonuçlara bakıldığında, ifsadın ve kokuşmuşluğun ana kaynağı tespit edilmiş olunur. Toplumlar demokratik kapitalizmin tarif ettiği gibi, sadece bireylerden ibaret değildir. Gerçekte toplum, bireyleri bir araya getiren ve insanlara hâkim olan fikirler, duygular ile -bu fikir ve duygulara göre yürütülen daimi ilişkiler ve bu ilişkileri düzenleyen- nizamdan meydana gelir. Herhangi bir kimse akli olarak toplumu gözlemlese bunu anlayabilir. İşte demokratik toplumların kokuşmuşluğunun kaynağı da, özgürlükler fikri ve ilişkilerin ölçüsü kabul edilen menfaat düşüncesidir.

Demokratik kapitalist toplumlar, toplumda bulunması gereken yüksek ideallere –ki bunlar; aklın korunması, neslin korunması, canın ve malın korunması, insan haysiyet ve onurunun korunması, genel huzur ve emniyetin sağlanması ve bunları temin etmek üzere devletin korunmasıdır- önem vermez. Zira gördük ki demokratik toplumlarda devletin korunmasından anlaşılan, halkın otoritesine çöreklenmiş bir avuç mutlu azınlığın çıkarlarının ve bu zümrenin bekasının korunmasıdır. Zaten herkesin malumu olan ve önceki yazımda da ifade etmeye çalıştığım, demokratik sistemin iliklerimize kadar hissettiğimiz bozukluğunu tekrar uzun uzadıya anlatmayacağım. Çünkü toplumumuzun geniş kesimi hâkim olan bu karanlık sisteme lanet okuyor. Sadece yönetimin temeli kabul edilen ve hiçbirimizin muhatap olmak istemediği, yönetime hâkim zümrenin ve çevresinin “hakkını” alacağına(?) inandığı ya da istediğini elde ettiği mevcut adalet sisteminden kısa bir örneklendirmede bulunacağım.

Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan şöyle bir açıklama yaptı: “Unutmayalım ki, fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz. Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da, yargıç da düşünülemez.

Hukuk devletinde adaletin yegâne adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır.” Bu sözler ve şimdiki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün Türkiye Adalet Akademisi’nin düzenlediği yarışma ödüllerinin verildiği törende; “Hiç kimsenin dosyanıza, aklınıza ve vicdanınıza tesir etmesine asla ve asla müsaade etmeyiniz.” şeklindeki sözleri, itiraf niteliğinde bir durum tespitidir ve mevcut kokuşmuş demokratik sistemin doğasını yansıtır. Çünkü bunun bir benzerini yıllar önce Yargıtay eski Başkanı Mehmet Uygun’dan 1998-1999 Adalet Yılı açış konuşmasında dinlemiştik. Yargıtay eski Başkanı Mehmet Uygun şöyle diyordu: “Vicdan ile cüzdan arasında sıkıştık!” Bu söz, aynı durum tespitinin farklı bir ifadesidir. Demek ki yıllar geçse de, iktidarlar değişse de, demokratik sistem doğası gereği, hep aynı kalmaya mahkûmdur.

Şimdi bu karanlık sistem içinde elbette “temiz toplum” özlemi hiç bitmeyecektir. Karanlıkta nasıl yol alınabilir ki?

Aslında toplumun bizzat kendisinde temizlik ya da kokuşmuşluk vasfı yoktur. Toplumları kirleten topluma hâkim olan düşük fikir, düşük duygu ve bu düşük fikirler-düşük duygular ekseninde sürdürülen ilişkilere hâkim olan bozuk ölçü ya da ölçüler ile bu ölçüleri hayatımıza uygulayan bozuk nizam, yani devlettir.

Sözün özü; Müslüman Türkiye halkı sahip olduğu ve her vesileyle örselenmeye çalışılan İslâmi değerleri itibariyle tertemizdir. Toplumumuzu kirleten, bu Müslüman halkın değerlerine rağmen dayatılan demokratik değerler ve uygulayıcısı olan müesses nizamdır.

Müslüman Türkiye halkı olarak bizler, İslâm’ın Allah’tan gelmiş olması itibariyle ruhi; insanın tüm ihtiyaçlarına cevap verir ve hayatın tüm problemlerine dair çözüm ve düzenleme getirmesi bakımından siyasi olduğunu anlayıp güvendiğimiz oranda İslâmi anlamda fikrî ve siyasi uyanıklığa sahip olacağız. Bu fikrî ve siyasi uyanıklıkla yeniden kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek güce kavuşacağız. Bizi kirletmeye yönelik her hamlenin farkına varmış olacağız. O zaman İslâm, bizim için ölüm-kalım derecesinde bir dava hâline gelecektir. İslâmi akideden kuşandığımız güçle karşılaşacağımız zorluklar karşısında yılmadan dimdik ayakta durabileceğiz. Sözünü ettiğim güç ve motivasyon, gayelerin gayesi olan Allah’ın rızasına ulaşmakla ilgili olduğundan, bu uğurda başımıza ne gelirse gelsin tek gözettiğimiz Allah’ın hoşnutluğu olacaktır. Bu hoşnutluğu aradıkça şer’î hükümlere bağlılık ve sebatımız katbekat artacaktır. Bu sayede hem bu dünyada -geçmişte olduğu gibi- izzetli, onurlu bir hayata sahip olacağız, hem de sonsuz ahiret yurdunun müjdelerine kavuşacağız. İşte İslâm, ölü toprağı serpilen bir topluma böyle hayat verir, böyle canlı, diri tutar ve karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

[اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟] “Allah iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise Tağut’tur[1]; onları aydınlıktan karanlıklara sokarlar. Bunlar cehenneme atılacak olanlardır. Onlar orada sonsuza kadar kalıcıdırlar.” [Bakara Suresi 257]

[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ] “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” [Muhammed Suresi 7]


[1] Tağut: Allah’ın emirleri hiçe sayılarak başka boyun eğilen, itaat edilen her şeydir.