Suriye Devrimi “Rojava Devrimi” Değil, İslam Devrimidir
27 Temmuz 2013

Suriye Devrimi “Rojava Devrimi” Değil, İslam Devrimidir

İnsanlık için en hayırlı ay ramazanda dahi zulüm, kan, gözyaşı bitmek bilmiyor. Suriye’de Esad rejimi sadece Ramazanda resmi olarak 1262 Müslümanı katletti ve bu sayı her geçen gün artıyor. Eski cahili Arap toplumlarında dahi haram aylarda kan dökülmez, adam öldürülmezdi. Yaşadığımız kapitalist dünyada her gün yüzlerce insanın öldürülmesi olağan bir durum haline geldi. Her yerde öldürülüyoruz. Dün Mısır’da ABD emri ile dünya devletlerinin desteklediği darbeye karşı meydanlarda Cuma günü sivil eylem yapan halka ateş açılıyor ve 130 kardeşimiz katledilirken, 4.500’den fazla kişi yaralanıyor.

ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey ise Suriye’de savaşın 10 yıl sürmesini isterken, Amerikalı senatörlere gönderdiği bir mektup ile ABD’nin Suriye için 5 seçenekli savaş planını açıkladı. Plan şöyle, Suriyeli muhaliflere eğitim, danışmanlık ve yardım desteği vermek, Sınırlı kalacak saldırılar gerçekleştirmek, uçuşa yasak bölge oluşturmak, Suriye içinde güvenli bölgeler oluşturmak ve Şam'daki kimyasal silahları kontrol altına almak.

İnsan’ın başını döndürecek hızda siyasi gelişmeler yaşanırken Suriye’de PYD ile muhalif grupların çatışması, PYD lideri Salih Müslim’in Türkiye ziyareti ve bu gelişmelerin Suriye kıyamına etkileri ve Batı buradan ne gibi gayeler gözetebilir?

Mısır darbesini siyasal İslam’ın yenilgisi olarak hayal eden, kendisi gibi Müslüman kanı dökecek insanların başa geçmesini fırsat olarak değerlendiren Başşar Esad rejimi Şam ve çevresini, Şam-Humus hattını (Banyas, Tartus, Lazkiye) aralıksız bombalıyor. Suriye’nin batısında PKK ile ilişkili KCK/PYD ise muhalif gruplarla çatışarak “rojava devrimini” kutluyor. 19 Temmuz PYD için “rojava” yıldönümü. Yani Suriye’nin batısında 1 yıldır PYD yönetimi elinde tutuyor. Bunu tesis etmek içinde diğer grupları tasfiye etmek için çatışıyor.

Suriye Kürt bölgesinin 3. büyük partisi olan Şepal PYD için şu açıklamaları yapıyor, "PKK yıllardır Türkiye'de şiddeti savunuyor. Bugün ise Suriye'de PYD ile bunu yapıyor. Kendini eleştirenleri tehdit ediyor, korkutuyor, kaçırıyor, işkence ediyor ve öldürüyor..."

Suriye ayaklanması başladığında Kürtleri tanımayan, onlara kimlik dahi vermeyen, zindanlara dolduran Esad rejimi Suriye kıyamı başladığında Kürtlere vatandaşlık hakkı vererek, PYD liderlerini ve Kürtleri serbest bırakarak muhalif sayısını azaltmak istemişti.

PYD lideri Salih Müslüm Türkiye ziyaretinde yaptığı açıklamalarda Esad’ı desteklemediğini söylese de eylemleri sözlerini yalanlıyor. Esad ve PYD muhalif gruplarla savaşıyor ve her ikisi de Hilafetin gelmesini istemiyor.

Şunu belirtmeliyiz ki PYD ve diğer Kürt partileri Suriye’de yaşayan Kürt halkının tamamını temsil etmiyor. Tıpkı PKK’nın Türkiye’deki Kürlerin tamamını temsil etmediği gibi... Özgür Suriye Ordusunda, Nusra Cephesinde ve diğer gruplar ile mücadele eden Kürtlerde azımsanmayacak kadar çok ve bölgedeki Kürtlere çağrıda bulunuyorlar.

PYD’nin Suriye’nin batısında Kürt bölgelerinde iktidar kurmaya başlaması en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor ve endişelendiriyor. Çünkü devlet ile PKK arasında yapılan çözüm süreci kör topal ilerlemeye çalışırken aleyhte bir gelişmenin olması istenmiyor. Hem hükümet hem de PKK süreci devam ettirme gayretinde olsa da talepler, beklentiler karşılanmıyor. Hükümet 2. Habur hatırlatması yaparken, PKK kanadı ise süreci bitirmeyi sürekli gündeme getiriyor. Ancak en azından şimdilik sürecin devam etmesi konusunda kararlı gibi görünüyor. Bu yüzden Türkiye konu ile ilgili yakından ilgileniyor. Hükümet Suriye muhalefetine demokrasi, geçiş hükümeti konusunda yardım ederken PYD ile de gelinen süreçte görüşerek sorunu kontrollü yürütmek istiyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 19 Temmuz 2012’de PYD yönetimi kurulduğunda, Erbil’de Mesut Barzani gözetiminde imzalanan Suriyeli Kürtler arasındaki anlaşmadan bir hafta sonra apar topar Erbil’e gitmiş, Erbil’de bazı Suriyeli-Kürt şahsiyetlerle toplandığı halde PYD Başkanı Salih Müslüm ile görüşmeyi reddetmişti. Şimdi ise Davutoğlu’nun Radikal’e yapmış olduğu açıklama üslubun değiştiğini gösteriyor. “Kürtlerin Suriye muhalefeti içinde hak ettikleri yeri almalarını istiyoruz. Dışlanmasını istemiyoruz. PYD ile bu konuda görüşmeler yapılmıştır. Son iki ay içinde 2 kez görüşme yaptık kendileriyle sırf bu süreci güçlendirmek için.

Davutoğlubeklentilerini şöyle ifade ediyor ;“Suriye’de Kürtlerden temelde beklentimiz üç şey var” diyor; “Bir; rejimle işbirliği yapmamaları… Rejimin onları kullanmaması lazım. Suriye muhalefetinin içinde şüphe bırakmayacak şekilde yer almaları lazım. İki; emrivaki şekilde, diğer unsurlarla istişare etmeden bir mezhep ya da etnik temelli bir de-facto yapı kurmamaları. Burada kaygımız Kürtlerin ya da herhangi bir grubun statü elde etmesi değil. Böyle bir yapı kurulursa bütün gruplar aynı şeyi yapmaya kalkarlar ve savaş önüne geçilemez. Üçüncüsü de Türkiye’nin güvenliğine, sınır güvenliğine zarar verecek şekilde faaliyet içinde olmamaları.”

Hilafet devleti yıkıldıktan sonra Kürt kavmi Irak ve Suriye'nin kuzeyi, İran'ın batısı, Türkiye'nin güneyinde azınlık olarak bırakılmış, rejimler tarafından sürekli zulme uğramış, bölge devletleri kendi ulusal menfaatleri için gerektiğinde ittifak etmiş ve sonuç itibari ile Kürtler hep yalnız, kaybeden, acı çeken taraf olmuştur.

Yine aynı senaryo farklı aktörler ile devrede. Müslüman Kürt halkının İslam düşmanlarının ve bölge devletlerinin sunduğu demokrasi, Geçiş hükümeti, Federasyon, Konfederasyon ve benzeri çözümlere değil İslam’a ve Onun yönetim şekline sarılmaları bu senaryoyu bozacaktır biiznillah. Aksi halde kazanan İslam düşmanları kaybeden ise bizler olacağız.