Suriye Devrimi 12. Yılında: “İrademizi Geri Alacağız!”
15 Mart 2023

Suriye Devrimi 12. Yılında: “İrademizi Geri Alacağız!”

Bugün günlerden 15 Mart.

2011 yılında bir grup çocuğun; Tunus’ta başlayıp Mısır, Libya ve Yemen ile devam eden İslâmi ayaklanmalardan ilham alarak, Dera şehrindeki bir okul duvarına “Sıra sende Doktor” yazarak Esed diktatörlüğüne karşı Suriye’de başlattıkları İslâmi devrimin 12. yıldönümü.

Her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da, küresel ve bölgesel düzeyde uygulamaya konulan sayısız komplo eşliğinde anlamından ve hedefinden saptırılarak yok edilmek istense de Suriye devrimi, dünyadaki tüm siyasi dengeleri değiştiren eşsiz, mukaddes bir devrimdir.

Dile kolay; her günü, her saati, bedel ödeyerek, şehitler vererek İslâm düşmanı yedi düvele karşı sabır ve mücadele ile geçen koskoca 12 yıl.

Suriye halkı bu mücadeleyi sadece Allah için verdi. Devrimin ilk günlerinden itibaren meydanlarda Allah’ın kelimesini yücelttiler. ”Zafer Allah’tandır!” dediler. ”Devrimimiz İslâmi’dir!” dediler. ”Ey Allah’ım! Senden başka kimsemiz yok!” dediler. Cuma günleri ibadet için toplandıkları camilerde İslâmi duyguların yanında halkta siyasi uyanıklık oluşturmak için “Cuma isimleri” belirlediler:

“Allah’tan başkasına eğilmeyeceğiz!” cuması

“İstiklal kararı, Hilâfet’i ikame etmek isteyen Suriyelilerindir!” cuması”

_“Allah’ın vaadi geldi çattı; sakın aceleci davranmayın!” cuması.”

Ve bunlar gibi daha nice cuma isimlerini, devrimlerini sömürgeci kâfirlere çaldırmamak için belirlediler.

Onların sergiledikleri bu feraset, saldırı ve zulümler karşısında gösterdikleri sebatkâr duruşları başta Amerika olmak üzere kâfirlerin ve onların ucuz işbirlikçilerinin uykularını kaçırdı. Devrimin İslâmi gerçekliği karşısında hemen harekete geçtiler.

Beşşar Esed tiranı bu gerçeği gördüğü için “Ben Ortadoğu’da laikliğin son kalesiyim! Ben yıkılırsam, (İslâm coğrafyasının sınırlarını kastederek) Fas’tan Endonezya’ya yeni bir jeopolitik ortaya çıkar!” sözleriyle Batılı efendilerini yardıma çağırdı.

Suriye Dışişleri eski Bakanı Velid Muallim, “Biz sadece Suriye rejimini savunmak için değil, İslâmi Hilâfet çağrısı yapanlara karşı Lübnan, Ürdün ve Türkiye’yi korumak için de mücadele ediyoruz!” ifadeleriyle bu gerçeğin boyutuna dikkat çekti.

Esed rejiminin sahibi olan Amerika, Suriye’de laik çözümü esas alan ve Beşşar Esed’i suçlu görmeyen 2254 sayılı BM kararını bu gerçeğe göre planlayıp dünyaya kabul ettirdi ve yine bu gerçeğe göre aktörlerin rollerini dağıttı.

İran ve milisleri, bu gerçeğe göre; Suriye’de Müslümanlarla savaşa tutuştu. Rusya, kendi hinterlandını da tehdit eden bu gerçekle yüzleşmemek için Suriye’ye girip halka yönelik vahşi katliamlara imza attı. DAEŞ ve PKK’nın, bu gerçeği ifsat etmek için Suriye’ye sokularak otorite olmaları sağlandı.

Türkiye, bu gerçeğe binaen Suriyeli mazlumlara kapılarını açarak onların duygularını istismar etti, muhalifleri laikleştirmek için Türkiye’de ağırlayıp örgütledi ve başta “Fırat Kalkanı” olmak üzere -sözde- “teröre karşı” düzenlediği harekâtlar ile mücahit grupları mevzilerinden çıkartarak Halep gibi kurtarılmış şehirlerin tekrar Rejimin eline geçmesine yardımcı oldu. Yıkılmak üzere olan Rejimi yeniden ayağa kaldırdı.

Astana ve Soçi zirveleriyle birlikte Cenevre’deki Anayasa görüşmeleri, bu gerçeği ters yüz etmek için yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.

Bu öyle bir gerçekti ki, ABD Dışişleri eski Bakanı Hilary Clinton, “Suriye krizi yüzünden çıldırdığını”, dönemin ABD Başkanı Obama ise “Suriye meselesinin saçlarını ağarttığını” söyledi. Yine bu öyle bir gerçekti ki iman ve nifak ehlini çıplak bir şekilde açığa çıkardı.

Evet, 12 yıla yayılan Suriye devriminin ilk günlerinden bugüne kadar süre gelen siyasi gelişmelerin özeti böyledir. Suriyeli Müslümanlar kâfirler tarafından büyük saldırılara, dost gördükleri insanlar tarafından da büyük ihanetlere maruz kalarak devrimin birçok kazanımını kaybettiler. Suriye’nin %70’ine hakim olan devrimci gruplar birkaç yıldır İdlib’e sıkışıp kaldılar. Yalnız ve sahipsiz bırakıldılar. Meydanlarda haykırıldığı gibi Suriyeli Müslümanların neredeyse Allah’tan başka kimsesi kalmadı.

Şimdi dünya, Rusya ve Ukrayna savaşına odaklanmışken, Ortadoğu’da normalleşme rüzgârları estirilirken bir oldubitti ile Suriye devrimi yok edilmek isteniyor. Suriye krizini (uygun koşullar oluştuğunda son darbeyi vurmak için) bir süredir soğumaya bırakan ABD’nin oyun kuruculuğunda, yaşadığı ekonomik zafiyet ve samimiyetsiz muhacir politikalarının kendi aleyhine seçim malzemesine dönüştüğü Türkiye hükümetinin aldatıcılığında habis girişimlerde bulunuluyor. Bu çerçevede Suriye-Türkiye-Rusya ve İran arasında sonuncusu bugün ve yarın 15-16 Mart tarihlerinde gerçekleşecek olan zirveler düzenleniyor. Diğer taraftan Suriye’de yaşanan deprem felaketi istismar edilerek BM’nin siyasi çözüm girişimleri üzerinden Rejime meşruiyet kazandırılıyor. Suriye halkı -sözde- “barış” adı altında celladına teslim edilmek isteniyor.

Lakin bu o kadar da kolay değil! Zira Suriyeli Müslümanların kalbinde iman ateşi hâlâ yanıyor. Devrim düşüncesi zihinlerde hâlâ canlı ve diri. Nitekim Suriyeli Müslümanlar irade ve azimlerini kaybetmediklerini meydanlara inerek gösterdiler. Mücrim Rejimle asla barışmayacaklarına, bilakis onu devirene kadar mücadeleye devam edeceklerine dair ahitlerini yenilediler.

Yazıya başlığını veren “İrademizi geri alacağız!” ifadesi de Suriyeli Müslümanların devrimin 12. yıldönümü münasebetiyle düzenledikleri kampanyanın sloganı. Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti tarafından “12 numara” görselleriyle öne çıkarılan kampanyanın tam sloganı şöyle: “İrademizi Geri Alacağız! - Devrimcilerin Talebi İslâm’ın Hakimiyeti!”

Bu vesile ile 12. yıldönümünde Suriye devrimini ve Suriyeli Müslümanların iradesini bir kez daha selamlıyorum.

Muhakkak ki zafer, iman edip salih amel işleyenlerin olacaktır. Hiç şüphe yok ki Allah’ın dinine yardım edenlere Allah da mutlaka yardım edecektir. Yeter ki Suriyeli Müslümanlar, kötü niyeti ifşa olan Türkiye gibi ülkelerle tüm ilişkilerini kessinler; dün olduğu gibi bugün de devrimlerini satmak için koşuşturan otel devrimcilerine itibar etmesinler, iman ipine sımsıkı sarılsınlar, uyanık bir siyasi liderliğin etrafında Şam’ı, ikinci Râşidî Hilâfet’in merkezi yapmak için devrimin sabitelerine geri dönsünler ve yardımı sadece Allah’tan beklesinler!

[اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟] “Şüphesiz, Allah iman edenleri daima koruyup müdafaa eder. Şu da Muhakkak ki Allah, hain ve nankör olanları sevgisinden mahrum eder.” [Hac Suresi 38]