Suriye’de Esad rejiminin açık şekilde kimyasal silah kullanması ile beraber ciddi bir hareketlilik başlamış bulunuyor. Mevcut gelişmelere bakıldığında önümüzdeki günler daha da hareketli geçecek diyebiliriz. Peki, ne oldu da vakıa bir anda bu denli hızlı seyretmeye başladı?
Öncelikle muhaliflerin ve Suriyeli Müslümanların ayaklanmanın başından beri 100binden fazla şehit vermiş olmalarına rağmen uluslararası sistemle masaya oturmamış olması, Batı’dan gelen hiçbir çözümü kabul etmeme noktasında gösterdiği sebat ve kararlılık en önemli etken. Batıyla masaya oturmaya bir halk ve ona dayanan bir muhalefet, bu muhalefetin sahada elde ettiği askeri başarılar Batıyı tam bir çıkmazın içine sürüklemiş durumda. Bu Suriye meselesinin başından beri bilinen lakin çok az zikredilen hakikatidir.
Şimdi Suriye’deki askeri duruma kısa bir göz atalım:
Malum olduğu üzere Ramazan Bayramı’nın 1. Günü muhalifler Esad’ın konvoyunu vurduklarını, Dışişleri Bakanı Muallim’in öldüğünü, Esad’ın ise yaralandığını duyurmuşlardı. Başka bir açıklamada da Esad’ın yara almadan kurtulduğu belirtilmişti. Dün de Esad’ın Hama valisi Enes Naim bombalı bir suikastla öldürüldü. Suriye muhalefetinin rejimin kalbine, kilit isimlerine bu denli etkili saldırılar yapabiliyor olması kaydettikleri aşamayı gösteriyor. Muhalefet Lazkiye’de sahil temizleme harekâtı başlatmıştı ve onlarca Nusayri köyü ele geçirildi. Esad’ın köyüne muhaliflerin birkaç kilometrelik mesafede olduğu gelen bilgiler arasında. Halep’te ele geçirilen Minnig havaalanı ile birlikte Halep mücahitler için büyük oranda kurtarılmış bölge haline getirildi. Kuzeyde PYD ile beraber Kürt kartını devreye sokan uluslararası sistem buradan da umduğu başarıyı elde edemedi. Rasulayn sınır kapısı gibi yerler yeniden mücahitlerin elinde.
İşte böylesi bir atmosferde Esad rejimi kimyasal saldırı gerçekleştirdi. Hem de BM gözlemcilerinin Şam’da bulunduğu bir sırada Şam’ın Guta bölgesine… Esad rejimi bu saldırı ile beraber ilk defa bu yoğunlukta kimyasal silah kullanmış oluyor.
Saldırı sonrasında tarafların tutumları önemli ipuçları içeriyor. Mesela kendisine uluslararası sistemi tıkama görevi verilen ve aylardır askeri teçhizat desteğiyle rejime desteğini ortaya koyan Rusya Esad’a BM görevlilerine kimyasal saldırı iddiasının araştırılması hususunda kolaylık sağlaması telkininde bulundu. Yine Esad rejiminin yanında fiili olarak savaşan İran yönetimi kimyasal saldırı iddialarını doğruladı ve araştırılması gerektiğini söyledi. Hâlbuki İran yönetimi şimdiye kadar rejimin apaçık birçok katliamını inkâr etmek karaktersizliğine sahip bir rejim... ABD, İngiltere ve Fransa derhal araştırma talep ettiler ve meselenin takipçisi olduklarını ifade ettiler.
Kimyasal silah iddialarının hemen ardından ABD bölgeye bir savaş gemisi daha yolladı. Ürdün’de aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 5 ülkenin genelkurmay başkanlarının katılacağı bir toplantı haberi el altından kamuoyunda dolaştırıldı. Ve ABD’nin müdahale edeceğine dair haberler artan bir dozajda devam ediyor. Türkiye ise Dışişleri Bakanı Davutoğlu aracılığı ile Bosna’da Sırp katliamı sonrası yapılanın Suriye için de yapılabileceğini ifade etti. Son olarak bugün İngiltere gereken cevap verilmeli açıklamasında bulundu.
Suriye’de ki mevcut askeri durum, kimyasal saldırı ve akabinde yaşanan hareketlilik bir Suriye’ye askeri bir müdahalenin her zamankinden çok daha yakın olduğunu haber veriyor. Aylar öncesinden ABD kimyasal silahların topyekûn kullanılması bizim kırmızıçizgimizdir demişti. Şimdi bu kırmızıçizgi aşılmış, müdahalenin zemin oluşmuş bulunuyor. Uluslararası güçler bir müdahaleye hazırlanıyor. Bu müdahalenin hedefi göstermelik olarak halkını kimyasal silahlarla katleden Esad rejimi olacaktır. Fakat hakikat aslında Esad rejimi değil Suriye’de kurulması olası İslami Devlet ve bunu talep eden mücahit gruplara olacaktır. Hedeflenen Esad yönetimden uzaklaştırılarak uluslararası sistemi bir kahraman olarak resmetmek ve kendisinin desteklediği grupları uzun vadede Suriye’de yönetici el yapmaktır. Türkiye içerisinden Suriye’ye nakledildiği iddia edilen 400ton mühimmat bu bağlamda bu grupları desteklemek bağlamında değerlendirilebilir.
Son olarak, her ihtimalde Batı büyük bir çıkmazın içerisindedir. Şu sorular kendisini düşündürtmektedir:
· Aylardır uluslararası sistemin hiçbir çözümün tarafı olmayan, uluslararası sistemin ikiyüzlülüğünü iliklerine kadar hissetmiş Müslüman Suriye halkının bu müdahalede tutumu ne olacaktır?
· Türlü imkânsızlıklarla bugünkü seviyesine gelen direniş böyle bir müdahale ile yok edilebilir mi?