كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz.” (Âli İmran Suresi 110)
Ha işte şuracıkta, yanı başımızda Moskof Rus’u da Müslüman kardeşlerimizi vurmaya başladı! Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden üzerlerine hunharca bomba yağdırmakta!..
O kardeşlerimiz ki; ümmetin çiğnenen izzet ve şerefini ayaklar altından kurtarıp kirlenen namusumuzu temizlemek peşindeler. O kardeşlerimiz ki; evrensel küfrün pençelerinden biri olan zalim Baas rejimi ve kan içici Esed’e karşı başkaldırma onurunu gösterdiler. O kardeşlerimiz ki bir asra yakındır yüzleşemediğimiz laiklik ve demokrasi ile hesaplaşma cesaretini gösterdiler. Evrensel küfrün gözünün içine baka baka laiklik ve demokrasiyi reddettiler. Suriye topraklarını laikliğe ve demokrasiye mezar kılmaya azmettiler. Ne dünyanın jandarması ABD’nin, ne Komünist Çin’in, ne de Şia’yı ulusal çıkarlarına alet eden İran’ın ve ne de dünyanın en aptal ve gaddar gücü, kapitalizmin artıklarıyla beslenen Rusya’nın tehditlerine boyun eğdiler. Yalnızca Allah’a güvenerek Allah ve Resulü’nün gösterdiği yolda her zorluğa göğüs gerdiler! Canlarından, ciğerparelerinden, yurtlarından, yuvalarından oldular. Şehit oldular, gazi oldular! Dalga dalga muhacir olup kendilerini ölüm yollarına vurdular! Karanlık denizlerde boğulup kıyılara vurdular! Lakin laikliği ve demokrasiyi dayatan evrensel küfrün en üst düzey temsilcisi olan 5+1’e boyun eğmediler.
İşte 21. asırda tevhit sancağını yeniden dalgalandıran bu kardeşlerimiz bugün katil sürüsü koalisyon güçleri tarafından vurulmaktadır. Son anda bu sürüye İslam’ın ezeli düşmanı Ruslar da bilfiil katıldı. Ve biz öğrenilmiş çaresizlik içerisinde öylece hareketsiz Allah’ın azabını bekler gibi bekliyoruz. Küfür tek millet olduğunu ispatladı. Lakin biz tek ümmet olduğumuzu gösteremedik!
Evet! Eli kolu bağlı öylece bekliyoruz! Bakın sokağa bile dökülemiyoruz. Zira sokağa dökülecek yüzümüz bile yok! Zira ulusalcı İran zalim kan içici Esed’i koruması için devrim muhafızlarını Suriye’ye gönderdiğinde ses çıkarmadık. Avrupa işbirlikçi laik Kürtlere silah, mühimmat gönderip onları eğitip kardeşlerimizin üzerine saldığında tepki göstermedik. ABD uçakları kardeşlerimizi bombaladığında konsolosluklarını basıp protesto etmedik! İncirlik hava üssünü ABD’ye açtığında AKP hükümetine dur demedik! Türkiye jetleri ABD uçaklarının yanı başında Suriye’yi bombalarken soluğumuz çıkmadı. Zira bize; “Aman ha! Hükümet zor durumda kalmasın! İstikrar bozulmasın! Çok kritik bir dönemden geçiyoruz! Bütün dünya Türkiye aleyhine birleşmiş! Laik Türkiye Cumhuriyeti son kalemiz. O da düşerse İslam coğrafyası tarumar olur! Bu yüzden rejim laik de olsa demokrasi de olsa bu süreçte istikrar adına hükümete dört elle sarılmamız lazım!” dediler de dediler!.. Biz de inandık! Dahası bu ilk aldanışımız da değildi.
Bütün bu bela ve musibetlerin, yozlaşma ve sefaletin, Türkçü ve Kürtçü terörün laiklik ve demokrasinin bu topraklara gelmesiyle başladığını unuttuk! Hilafeti ilga edip ümmeti sahipsiz korumasız darmadağın eden bu rejim olduğunu hatırlamaz olduk! İslam şeriatını yürürlükten kaldırıp Avrupa ülkelerinden kanun ithal edenin bu rejim olduğunu anımsamaz olduk. İstiklal Mahkemeleriyle binlerce ulemayı ve dahi Şeyh Said’i ve İskilipli Atıf Hoca’yı bu rejimin astığını hafızamızdan sildik!
İnkılâplarla Kur’an alfabeli o güzel yazımızı, mübarek Cuma günü olan tatil günümüzü, metremizi, kilogramımızı, İslam’ın bir parçası olan örf ve adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi, hayata ve eşyaya bakış açımızı, kadın, namus ve şeref anlayışımızı toptan değiştiren bu laik demokratik rejim değil midir? Bir asra yakındır İslam’la savaşan ve ulusal politikalarla Müslüman halkları kamplara bölen bu rejim değil midir?
Şimdi biz, bizi can düşmanımıza mahkûm eden bu rejime, bize asla sağlamadığı o hayali istikrar uğruna kafamızı kumlara gömmüş ABD gibi asrın tağutuyla iş tutan yöneticilerimize nasihat etmekten kaçınıyoruz. Suriye’de yanı başımızda koca bir ümmet adına yedi düvele karşı bir varoluş savaşı veren kardeşlerimize ABD ve Avrupa ile birlikte demokrasi dayatan yöneticilerimize bir çift söz söylemekten çekiniyoruz.
Aynı dayatmayı 1920’lerde bize yapmışlardı ve bu fesat kaynağı laik demokratik rejimi cebren ve hile ile başımıza geçirmişlerdi. Bugün Çeçenistan, Afganistan, Irak, Tunus, Libya ve Mısır’da yaptıkları budur. Onların menfaatlerini garanti altına alan rejimi dayatmaktırlar. Müslümanların mahkûm, paramparça olmasının teminatı olan laikliği ve demokrasiyi dayatmaktadırlar.
Şimdi aynı dayatmayı Suriyeli kardeşlerimize yapmaktadırlar. Cebren ve hile ile laiklik ve demokrasiyi egemen kılmak için halkı hunharca bombalamaktadırlar. Bize düşen demokratik rejimi reddetmeleri konusunda onlara destek olmaktır. ABD, Avrupa ve Rusya’nın hilelerine karşı onları uyarmaktır. Bu konuda zaaf gösteren yöneticilerimize nasihat etmektir.
Müslümanlar yol ayrımında iken, ABD ve Avrupa ile iş tutan zalimleriyle hesaplaşmaya girişmiş ve onları alt etmek üzere iken nasıl olur da Müslümanların gönlünü kazanan liderler böylesi hassas bir aşamada çıkıp laiklik ve demokrasi önerilerinde bulunabilirler? Dahası Özgür Suriye Ordusu diye addedilen çapulculardan oluşmuş laik ve demokrat bir kesime ev sahipliği yapıp onları palazlayabilirler? Nasıl olur da Gaziantep ve İstanbul’da onları örgütleyebilirler?
İşte bu politikaların geleceği son nokta bu idi! Putin’in Müslümanların efsane lideri(!) Erdoğan’la cami açılışı yapıp, sonra Suriye’nin masum halkını bombalamaktı. Bize de düşen bunca İslam dışı eylem ve söylemlere verdiğimiz kayıtsız şartsız destekten sonra sessizliğe bürünmekti.
Kuşkulu bir istikrar uğruna hak sözü gizlemenin vebalini yüklenmeye razı mıyız? Kardeşlerimizin devrimini sahiplenmemizden dolayı Suriye’de Râşidî Hilafet yerine Laik Demokratik Cumhuriyet kurulmasının günahını yüklenmeye hazır mıyız? Allah’ın rızasına aykırı tavrımız nedeniyle Suriye’ye İslam değil de demokrasinin hâkim olmasının hesabını verebilecek miyiz?
Demokrasiden beklediğimiz o istikrarın asla gerçekleşmeyeceğinden emin olabiliriz. Lakin Allah’a vereceğimiz hesabın kolay olacağını kim söyleyebilir? Biraz utanıp kendimize gelirsek kim bilir belki de Rabbimiz affeder! Değil midir ki; hayâ imandan bir şubedir!
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا
“Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir.” (Nur Suresi 55)