“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”
Şairin zamanında garipliğin hissiyatıyla söylediği bu dizeler, hayatımızda gün geçtikçe hem daha fazla anlam kazanıyor hem de karşılık buluyor.
Gerçekten öyle değil mi?
Asırlar boyunca İslâm’a yurt olmuş, İslâm’ın kültürüyle bezenmiş bu topraklarda İslâm’a göre yaşamak isteği garipsenir olmuştur. Bir asırdan fazla zamandır ilmek ilmek dokunan Batı’nın ifsat edici kültürü, o denli baskın gelmiş ki artık; İslâm’ın değerlerine sahip çıkmak, İslâm adına bir şey söylemek, ülkeden Arabistan’a gönderilmek için yeterli olmakta…
“Yallah Arabistan’a!” repliğine aşina olmayanımız yoktur, diye düşünüyorum. Zira ne zaman bu ülkede İslâm’ın hükümleri, değerleri gündem olsa; bir avuç laik zevat tarafından İslâm’ın değerlerine sahip çıkanlar “Persona non grata” yani -diplomasi dilinde- “istenmeyen kişi” ilan edilmekte, kendilerine adres olarak da “Arabistan” gösterilmektedir.
Hilâfet istediğini dile getirirsin, Allah’ın hükümlerine göre bir hayat yaşamayı dilersin, Şeyh Said’in davasına sahip çıkarsın, Kelime-i Tevhid bayrağını dalgalandırırsın… seni Arabistan’a gönderirler.
Tesettür ahkamına uygun giyinmek istersin, tahammül edemeyip saldıran sanatçı bozuntuları sana, Arabistan’ın yolunu gösterir.
Ahlaksızlığın, fuhşiyatın hak ve özgürlüklerin acı meyvelerinden olduğunu söylediğimizde, laik zevat bizi yine Arabistan’a yollar.
Hal böyleyken laik zevata şunu sormak ve bazı gerçekleri hatırlatmak lazım: Ey laikler! Şayet siz bizlere Arabistan’ı adres olarak gösterirken oranın İslâm’ı temsil eden bir ülke olduğunu zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Suudi Arabistan, İslâm’ı temsil eden, Allah’ın hükümlerini Allah’ın razı olacağı bir şekilde uygulayan bir ülke değildir. Bilakis diğer ülkeler gibi işbirlikçi yöneticilerin idare ettiği, Batı’ya meftun, esaret zinciriyle Amerika’ya bağlı bir ülkedir.
Laik zevatın bizi göndermek istediği Suudi Arabistan’a gelince, orada da durumun vahameti ortadadır…
Suudi Arabistan’da 2016 yılında resmî bir kurum olarak kurulan Hey’etü’t-Terfiyye (Eğlence Heyeti), Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın yakın arkadaşı Türki Alu’ş-Şeyh’in başkanlık görevine getirilmesiyle birlikte eğlence faaliyetlerini hızlandırdı. Daha önce ülkede aleni olarak Noel ve yılbaşı kutlamaları yasakken, 2020 ve 2021 yıllarında bu yasak uygulanmadı. 2022 yılına gelindiğinde ise yılbaşı kutlamaları doğrudan devlet eliyle organize edildi.
Suudi Arabistan’da Orta Doğu’nun en şaşaalı eğlence festivalleri, “Riyadh Season” adıyla 2019 yılından bu yana her yıl düzenleniyor. Bu yıl da Temmuz ayında duyurusu yapılan “Riyadh Season 2024” etkinlikleri, eğlence ve festival organizasyonlarının hız kesmeden devam ettiğini gösteriyor.
Dünyaca ünlü(!) şarkıcıların ahlaksızca sahne aldığı, haramların alenen işlendiği eğlence programları, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın öncülük ettiği köklü reformlar çerçevesinde hızla uygulanmaya devam ediyor.
İşte laik zevatın bizi göndermek istediği Arabistan’ın hali…
Şimdi, tam da bu noktada, bu zevata seslenmek istiyoruz!
Acaba şimdi bizi nereye göndereceksiniz?! İslâm’a ve değerlerine sahip çıkan bir Müslüman gördüğünüzde; Batı’ya hayran, her türlü haramın alenen işlendiği, “özgürlük” adı altında rezilliklerin sergilendiği Arabistan’ı bize adres göstermeye devam mı edeceksiniz?
“Yallah Arabistan’a!” sizlere ömür! Arabistan tam da sizin istediğiniz gibi; “hak ve özgürlükler” safsatasıyla her türlü haramın “festival” adı altında işlendiği bir ülke…
Bu arada, şunu iyi bilmenizde fayda var: Biz hiçbir yere gitmiyoruz! Çünkü her bir karışı İslâm ile bezenmiş bu kadim İslâm toprağının yerlisi, her zaman İslâm ve Müslümanlardır. Sahip olduğumuz değerler de bu topraklara ait değerlerdir. Bu topraklardan sökülüp atılması gereken; buralara ait olmayan, Batı’dan ithal edilen ve sizin canhıraş savunduğunuz “laiklik”tir, “amentü” haline getirdiğiniz “hak ve özgürlükler”dir. Bu topraklardan ivedilikle ait olduğu yere tekrar gönderilmesi gereken; kendisine öykündüğünüz “demokrasi”dir. Bu topraklardan arındırılması gereken; varlığıyla Allah’ı yok saydığınız, egemenliği Allah’tan alıp halka verdiğiniz “cumhuriyet”tir.
Evet, size göre bu ülkede siz her şeyi yapabilir, her şeye davet edebilirsiniz.
Batı’dan ithal edilmiş düşüncelerle gençleri ahlaksızlaştırabilirsiniz… Her türlü iğrençliği temsil eden simgelerle halkı zehirleyebilirsiniz. “Hak ve özgürlükler” safsatası adı altında eşcinsellik propagandası yapabilir, dahi paçavralarını dilediğiniz gibi dalgalandırabilirsiniz. Çağdaş(!) bir ülke olmanın gereği olarak canınız nasıl istediyse öyle yaşayabilirsiniz.
Ama söz konusu olan; bu toprakların özünde var olan İslâm ve değerleri olursa bunları isteyemezsiniz.
Her defasında ve her fırsatta İslâm’a ve onun kutsal değerlerine fütursuzca düşmanlık eden, öfke ve nefret kusan laik zihniyete, nasihat alır ümidiyle bir kez daha hatırlatıyoruz: Sizin varlığına tahammül edemediğiniz “İslâm”, yalnızca bu dünyanın değil, ahiretin de gerçek saadetidir!
Ama endişe etmeyin; biz sizi bir yerlere göndermiyoruz! Bizim amacımız, sizi bir yerlere sürmek değil, özünüze dönmeye davet etmektir.
Sizi, öğretilmiş ve dikte edilmiş öfke söylemlerinizden, İslâm’a karşı duyduğunuz şartlanmış nefretten kurtulmaya çağırıyoruz.
Davetimiz sizin hayrınıza; hem bu dünyanız hem de ebedî geleceğiniz için... Gelin, İslâm düşmanlığı gibi anlamsız ve zararlı bir ön kabulle hareket etmekten vazgeçin. Toplumsal çöküşün temelini atan ve huzuru yok eden laik, demokratik cumhuriyet sistemini terk edin!
Zira insanlığın tek gerçek kurtuluş yolu, sizin tüm önyargılarınızla ve düşmanca tavrınızla karşı durduğunuz İslâm’ın yüce hayat nizamında saklıdır.
Siz söylediklerimize tahammül edemeseniz de, sınırları aşarak üzerimize gelseniz de, tehditler savurup bizleri susturmaya çalışsanız da, Kur’an’la uyarmaktan asla vazgeçmeyeceğiz! [اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِف۪ينَ] “Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi zikirle/Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim?” [Zuhruf Suresi 5]