Sen Dostunu Söyle; Halepli Tanır Seni…
06 Aralık 2016

Sen Dostunu Söyle; Halepli Tanır Seni…

Bu makalede, Halep veya herhangi bir İslamî bölgede yaşanan zulme ve katliamlara rağmen gerek Türkiye özelinde, gerekse de Ortadoğu’nun “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” meraklısı liderlerinin Batıya öykünme ve Müslümanları görmezden gelme davranışlarına atıfta bulunulmuştur. Müslümanların gözlerinin içine baka baka yaptıkları dostlukların siyasi ve fikri boyutlarına değinilmiştir.

___

Bir psikolojik deneyde şu adımlar sırasıyla uygulanır: Filler daha yavruyken, kalın bir zincirle bacağından bir direğe bağlanır. Önceleri hayvan kaçmaya çalışır ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne zinciri koparabilir ne de direği yerinden oynatabilir. Fil yavrusu ayağında zincirle büyür ve kaçamayacağını kabullenir. Özgürlük kavramını yitirir. İşte bu noktada ayağındaki zincir çözülür ve yerine konulan ince bir halatla birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanır. Fil, bu koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalır. Çünkü hâlâ var olduğunu sandığı zincirini asla kıramayacağına inanır. Fil büyüyünce ipten kurtarılır. Ama artık o alanın dışına çıkamayacağını öğrenmiştir.

Maalesef ki Batı, bu deneyi Müslümanların üzerinde acımasızca denedi. Bilhassa Müslümanlara yöneticilik yapan, yapacak olan ve yapmayı düşünen kim varsa hepsinin beynine bu zehirli fikri enjekte etti. Bu deney sayesinde Batı böyle yöneticilere ya çaresizliği öğretti ya da öğrendiği bu çaresizlik ile yaşamayı. İşte Suriye, işte Halep örneği…

Sadece son 6 gün içerisinde Rus destekli Esad güçleri Halep’te yaptığı hava saldırılarında 82’si çocuk 63’ü kadın 322 sivili katletti. (AA) Hava saldırılarında yıkılması için özellikle hastaneler, camiler ve revirlere dönmüş depolar seçildi. Tedavi için gerekli ilaç ve malzemeler yanı sıra tedavi edecek personeller de bir şekilde imha ediliyor. Suriyeli Müslümanların ve bilhassa Halep halkının içinde bulunduğu durum bir buçuk milyar kardeşinin gözü önünde her türlü sefalete maruz kalmasına rağmen bir avuç zalimden intikam alamamanın vermiş olduğu durum ile aynıdır. Daha da kötüsü kendisini İslam davasına adadığını söyleyen, Peygamberin sünnetinden gittiğini iddia eden ve ümmete liderlik yapmak için bin bir takla atan yöneticilerin suskunluğunun verdiği bir çaresizlik durumu. Hayır, eksik söyledik! Bu yöneticilerin kendi katilleri ile ileri dostluk anlaşmaları yaptığı, Suriye politikalarında bu katillerin siyasetlerine hizmet ettiği bir çaresizlik durumu… Artık Halep’in çocukları bu yöneticilerin tek bir kelam etmesini istemiyorlar, onların suskunluklarına razı haldeler. Zira onlar düşmanlarının dostlarını artık yakinen tanıyorlar…

Halep bombalanıyor, Halep yakılıyor, yıkılıyor. Rusya bu yıkımın muhalifler temizlenene kadar devam edeceğini söylüyor. Peki, muhalifler kim? Bütün Halep halkı… Zira kimse rejimi istemiyor. O zaman Halep tamamen boşalana kadar yakılmaya ve yıkılmaya devam edecek. Hal böyle iken 1 Aralık’ta yani henüz Rus uçakları Halep’te bebek, çocuk, kadın, erkek demeden önüne geleni bombalıyorken Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov 5. Rus-Türk Ortak Stratejik Planlama Grubu toplantısı için Alanya’ya geldi. Peki, Türkiye’de kahramanlar gibi karşılanan Rusya Dışişleri Bakanı’na TC Dışişleri Bakanı ne dedi: “Artık Halep’teki bu bataklığı kurutun!” (DHA). Maalesef ki, Rusya ile yapılan bir takım ticari ve turistik anlaşmalar, enerji ve doğalgaz konusundaki kopmaz birliktelik, Suriye’deki insanlık dramına kör ve sağır kalan bir yönetimi de beraberinde getiriyor. Kahraman(!) Lavrov “Türkiye ziyaretinde El-Bab’taki operasyonlarda öldürülen Türk askerlerinin sorumlusu Rusya ve Suriye rejimi değildir” demişti. Lütfetmiş Lavrov… Rusya olsa ne olacaktı ki? Artık dostluk, düşman çatlatırcasına ayyuka çıktı. Ne AB, ne ABD; Türkiye ile Rusya arasına kimse giremez hale geldi(!) Avrupa Birliği’ne meydan okuma seremonisi biter bitmez gündeme Şangay Beşlisi geldi. Türkiye rotasını artık Batı’ya değil Doğu’ya çevirecekti. Zira Öğretmenler günü resepsiyonunda öğretmenlere seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, veciz bir şekilde şu ifadeleri kullandı: “…Bizler Batı’ya öykünen, kendi milletinden tiksinen sömürge ajanları değil, kendini bilen, tarihini bilen, medeniyet değerlerini özümsemiş fikir işçileri yetiştirmeyi hedefliyoruz. Marjinal ideoloji kalıplarına sıkışmış, at gözlüğüyle dünyaya bakan gençlerin ne bu devlete ne de bu ülkeye sunacağı katkı yoktur. Milli ve manevi değerlere yabancı anlayışların ne tür sıkıntılar yaşattığına şahit oluyoruz.” (Ajanslar) Peki, bu söylenenler kime, kimin için söylendi? Rüyada duysak inanamayacağımız türden sözlerdi. Bu ifadelerde yerini bulan bir lidere en çok da bugün ihtiyacımız var. Tabi ki bu lider Batı’ya öykünmeyi bırakıp Doğu’daki zalime öykünmemeli, kendi ümmetinden tiksinmediğini ona sahip çıkarak göstermeli, sömürgeciler ile dostluk ilişkileri yerine onlara hadlerini bildirmeli, kendini bilmeli, tarihini, medeniyetini, kendisine güvenen bu ümmetin kimliğini, karakterini bilmeli ve bu değerleri özümseyerek sahip çıkmalıdır. Marjinal ideolojilerden biri olan Sosyalizmin artıklarıyla işbirliği yapmamalı, at gözlüğünü çıkarıp koskoca bir İslam ümmetini arkasına alarak, dünyayı yeniden şekillendirecek köklü ve kapsamlı bir ideoloji olan İslam’a sarılmalıdır. Bu konuda söylediklerine katılmamak mümkün değil.

6. yılına giren Suriye’deki kaosu uluslararası kuruluşlar daha da körüklüyor ve ateşe barutla yaklaşıyorlar. Cenevre toplantıları, BM gözlemcileri, Avrupa Parlamentosu kararları ve ABD-Rusya anlaşmaları göstermelik insani yardım hamleleri ve ateşkes girişimleri bu kaosun daha uzun süreler devam etmesi dışında bir anlam ifade etmiyor. Taş üstünde taş bırakmayacak olan Batı şimdilerde Rusya karşısında iyi polisi oynuyor. Daha dün (5 Aralık) Halep’i ‘yiyeceksiz kent’ ilan eden BM kararı üzerine İspanya, Mısır ve Yeni Zelanda ‘insanî yardımların ulaştırılması’ için 7 günlük ateşkes önergesi verdi. Fakat 5 daimi üyeden Rusya ve Çin bu önergeyi veto ederek, saldırının durmayacağı sinyalini vermiş oldu. Dünyanın kendilerinden büyük olduğu 5’ten biri olan Rusya, şu an Türkiye’nin sıkı dostu. Atalarımız güzel laf etmişler, “Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme” diye. Evet, dünyanın kendisinden büyük olduğu Rusya, dünyanın gözü önünde Halep’te katliam yapmaya devam ediyor. İnsanî yardımları veto ediyor, hem Batı’yı memnun ediyor, hem kendisi memnun oluyor. Ortadoğu’nun abileri (Suudi Arabistan, Mısır, Katar ve Türkiye) ise Halep’in çığlığına kulak asmıyor.

Hülasa Türkiye ile Rusya arasında uçak düşürme krizinden sonra enerji, ithalat, ihracat ve turizm gelirleri ile ekonomi eli zayıflayan Türkiye, yeniden sıcak ilişkiler kurmak adına Rusya’dan özür diledi. Arkasından bir dizi ziyaretler ile bozulan ilişkiler düzeltilmeye çalışıldı. İlk adımı Cumhurbaşkanı Erdoğan attı ve uçak düşürme suçunu ‘sorumsuz bir pilot’un üzerine atarak özür diledi. St. Petersburg’a gitti ve Putin’e “dostum” dedi. “Rusya ile ilişkilerimiz köklü bir geçmişe sahip, kolay kolay bozulmaz” dedi. Sonra Putin Türkiye’ye geldi ve bir dizi anlaşmanın imzası atıldı. Artık her şey normalleşti derken, Dışişleri Bakanı Lavrov da Türkiye ziyaretinde Suriye konusunda mutabık kaldı. Son olarak Binali Yıldırım da Rusya’ya gitme kararı aldı. Başbakan Yıldırım 6-7 Aralık tarihlerinde Kazan’da mevkidaşı Medvedev ile görüşmek üzere Rusya’ya gitti ve her kademeden yöneticiler ile Suriye konusunda destek mesajları verilmiş oldu.

Suriye harap olmuş… Halep yanmış… Varsın harap olsun, varsın yansın…

Sen dostunu söyle; Halepli tanır seni…