05.01.2020 tarihinde CNN Türk-Kanal D ortak yayınında Dolmabahçe’den “Cumhurbaşkanı ile Özel” başlıklı bir canlı yayın yapıldı. Programdaki gazetecilerden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şöyle bir soru yöneltti: “Muhalefetin tezkere meselesi ile ilgili gündeme getirdiği bir başka eleştiri boyutu da; “BM üzerinden Türkiye hareket etmeli ve orada “arabulucu” olma yolunu aramalı, BM’yi zorlamalı” şeklinde bir yöntem önerisi ya da atılan adıma dair bir eleştirisi var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”
C. Başkanı Erdoğan’ın verdiği cevaba dikkat edelim: “Bir tarafta darbeci var, bir tarafta meşru hükümet var. Meşru hükümetle, darbeci arasında “arabulucu” olunur mu? Her iki taraf meşru olur, orada kalkarsın “arabulucu” olmanın yollarını ararsın.”
Ve daha aradan üç gün geçmeden dün katil Putin, katil Esed’le Şam’da ve Emevi Camii’nden poz verdikten sonra, Türk Akım’ın açılışı için Suriye’den Türkiye’ye geldi. Erdoğan ve Katil Putin’in görüşmesi sonrası ortak bir yazılı açıklama yapıldı.
Açıklamada Libya konusunda şu ifadeler yer aldı: “Arabulucular olarak”**, Libya’daki tüm taraflara çatışmaları 12 Ocak günü saat 00.00 itibarıyla durdurmak, sahada istikrarın sağlanması ve Trablus ile diğer şehirlerde günlük hayatın normalleştirilmesi için gereken önlemlerle desteklenen sürdürülebilir bir ateşkes ilan etmek, Libya halkının acılarına son vermek ve ülkeye barış ve refahı yeniden getirmek için derhal bir müzakere masasının etrafında bir araya gelme çağrısında bulunuyoruz.”
Açıklamada Suriye hakkında ise şu ifadelere yer verildi: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu kalıcı siyasi çözüm bulunmasına yönelik olarak Astana Mekanizması çerçevesinde çalışmaya ve Anayasa Komitesi’ni destekleme taahhüdüne bağlıyız.”
Evet, bu açıklamalara şaşırdık mı? Hayır, şaşırmadık! Çünkü Köklü Değişim Medya’yı takip edenler, Suriye’ye ilişkin varılmak istenen süreç ile ilgili sayısız yayınlarımızı okumuşlardır. Aynı şekilde Libya meselesi gündeme geldiğinde de Türkiye’nin rolünün Suriye’dekinin aynısı olduğunu defalarca belirttik. Suriye’de de Amerika’nın istediği şartlar olgunlaşınca “diplomasi önceliğimizdir” denilerek, katil Esed ile de resmî olarak bir araya gelinecektir. Türkiye’nin Libya’da -sözde- Sirac hükümetinin yanında olduğu açıklandı, asker gönderilmesi için tezkere dahi çıkarıldı ve çok ciddi bir hava oluşturuldu. Hatta “Güvenliğimiz Libya’dan başlar” denildi vs. Rusya ise Libya’da –sözde- Hafter’i destekliyordu; Esed’i desteklediği gibi… Ancak gelinen nokta gösterdi ki; maalesef(!) yine haklı çıktık.
Çok geçmiş bir tarih vermeyeceğim; Sadece 04.01.2020 tarihinde Köklü Değişim Yazarı Mahmut Kar’ın bu sayfada yayınlanan “Hafter Daha Yeni, Süleymani Kimdi?” başlıklı yazısını şimdi bir daha yeniden okumanızı tavsiye ederim.
Üç gün önce “Meşru hükümetle, darbeci arasında “arabulucu” olunur mu?” denilirken, üç gün sonra “arabulucular olarak Libya’daki tüm taraflara çatışmaları 12 Ocak günü saat 00.00 itibarıyla durdurma” kararlılığı vurgulandı. Bu cümlelerden kimse “Ne yani Libya’da savaş mı olsun istiyorsunuz?” sonucunu çıkarmasın. Çünkü mesele bu değil. Bir yanda ciddi bir savaşa hazırlanılıyormuş havası oluşturup tezkere çıkarılırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminin Libya’ya ilişkin asıl siyasi hedefini Türkiye Halkı’ndan gizlemesi ya da asıl niyet hakkında doğruların söylenmemiş olmasıdır.
Elbette askerimizin ABD’nin Libya’daki siyasi hedeflerini gerçekleştirmesi uğrunda savaşmasını istemeyiz. Bilakis sömürgeci kâfir devletlerin İslâmi beldelerdeki çıkarlarını baltalamak ve kovmak için savaşmasını arzuluyoruz. “Liderlikte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i tek örnek kabul ettiği”ni ifade eden Erdoğan’dan bu sözünün gereğini yapmasını bekleriz. Yok pragmatik olarak bakıyorsa, “Katil Esed” dediği kimseye “Düşmanımın düşmanı dostumdur”un mefhum-u muhalifi olarak, “Düşmanımın dostu düşmanımdır” diye bakıp Katil Putin’e “dostum” diye hitap etmemesi gerekmez mi? Nereden baksanız sözlerle icraatlar birbirini tutmuyor, tutmuyor, tutmuyor.
Bir tespit yapalım ve bitirelim. İki tane Erdoğan var; biri TV’lerin özel ortak yayınlarında halka “demans” muamelesi yapan ve moda tabirle “off the record” kayda alınmaması gereken konuşmaların sahibi Erdoğan, ikincisi ise resmî ziyaret kapsamında zabıt altına alınan ve kesinleşen resmî açıklamalara imza atan Erdoğan…
Liderlik böyle mi olur, ona siz karar verin!