Her şey 15 Mart 2011’de Dera’da bir grup öğrencinin okul duvarına “Ey Doktor (Esed) sıra sana geldi” yazmasıyla başladı. Belki çocukça karşılanabilecek bu yasa dışı eyleme, Muhaberatın tepkisi beklendiği gibi oldu. Çocuklar gözaltına alındı ve işkence edildi. Halkın temsilcileri Dera’daki Muhaberat binasına giderek çocukların bırakılmasını istediler fakat onlar da ağır hakaretlere maruz kaldı. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu.
Aslında sonrası herkesin malumu…
500 bin Müslüman hayatını kaybetti.
Milyonlarca Müslüman evini terk ederek zor şartlar altında, tahkir edilerek yaşamak zorunda kaldı.
200 binden fazla Müslüman hapse atılıp ağır işkencelere maruz bırakıldı.
Yok olan hayatlar, parçalanan aileler, sefalet içinde geçen yıllar.
Çile dolu 13 yılın ardından muhalifler nihayet Şam’a ulaştı ve yine nihayet katil Esed, belki yaptıklarının cezasını çekmedi ama ülkeyi terk ederek kaçtı, gitti.
İslam ümmeti olarak bir zalimin devrilişini adeta canlı yayında seyrettik. Kurtarılan her kasaba ve şehir için Allah’a şükrettik. Esed’in zindanlarından kurtarılan Müslümanların sevincini göz yaşlarıyla seyrettik. Mücahitlerin rejimden kurtardığı her belde için nasıl samimi bir şekilde sevindiklerine şahit olduk. Aslında her nerede yaşarsa yaşasın tüm dünya Müslümanları şu son 12 günde tek bir vücut gibiydik.
Esed’in devrilmesiyle birlikte zor kısım atlatıldı; daha zor bir süreç başladı. Kolay değil; 56 yıllık bir iktidardan, 54 yıllık bir diktatörlükten bahsediyoruz.
Şimdi Suriye muhalefeti yol ayrımında. Zira muhalifleri bir araya toplayan şey, zalim diktatör Esed’in devrilmesiydi. Bu, tüm muhaliflerin ortak birincil amacıydı. Birincil amaç gerçekleştiğinde doğal olarak devreye ikincil, üçüncül amaçlar girecektir ki bu da yine doğal bir ayrışmanın, -Allah muhafaza- bir çatışmanın da habercisidir.
Müslümanlar olarak sevinçlerimizin kursağımızda kaldığı çok olaylar yaşadık. Bu sevincimiz de kursağımızda kalmasın. 1992-1996 yılları arasında yaşanan Afganistan iç savaşı gibi olmasın.
Hatırlayalım:
SSCB ile ittifak olan Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nin Marksist Başkanı Muhammed Necibullah, SSCB işgalinin sona ermesinden sonra mücahitler ile savaşa devam etmişti. Yıllarca SSCB ve Necibullah ile mücadele eden mücahitler, 1992 yılında Necibullah’ı devirdi ve Afganistan İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. Ama Sovyetlere ve Marksist Necibullah’a karşı omuz omuza mücadele eden kanları birbirine karışan mücahitler arasındaki çatışma sona ermedi. Taliban ile savaş devam etti. 1996 yılında Taliban Kabil’i ele geçirerek Afganistan İslam Emirliğini ilan etti. Birkaç sene sonra ise Afganistan bu kez ABD tarafından işgal edildi.
Afganistan’da yaşananlar Suriye için ders niteliğinde olmalıdır. Sovyet işgaline karşı yabancı güçlerden (Suudi Arabistan, Pakistan ve bu ikisinin de efendisi olan ABD) yardım almak zorunda kalan Afgan mücahitleri için işgal bittiğinde ya da işgalcinin desteklediği Necibullah hükümeti devrildiğinde her şey bitmedi. Kendisine yıllar boyunca askerî ve mali yardımda bulunan yabancı güçler hedeflerine tam manasıyla ulaşmadığı için yeni bir güç savaşı başladı ve bu güç savaşında on binlerce mücahit hayatını kaybetti.
An itibariyle Suriye’nin muhtaç olduğu tek şey, siyasi basiret ve ferasettir. Zira beklendiği üzere muhaliflerden bir kısmı “Rejimin ıslah edilmesi ya da bazı kanunların şer’i olması kafidir” diyecektir. Bu bakış açısını destekler mahiyette Şam düştükten sonra değişen sadece Esed olmuştur. Şimdilik rejim yani ordu, muhaberat ve kurumlar olduğu gibi yerinde durmaktadır.
Nitekim bu duruma dikkat çeken Muaz el Hatip şöyle bir açıklama yaptı:
“Ey Suriye halkı! Bu iki sözü iyi dinleyin: Ordunun ve güvenlik güçlerinin buharlaşması çok şüpheli. Rusların ve İranlıların çekilmesi çok şüpheli. BM Temsilcisi Pederson'un devrimi sulandırma, işleri karmaşıklaştırma ve Birleşmiş Milletlerin de katılımıyla Cenevre'ye taşıma çağrısı çok şüpheli. Muhalifler ile mevcut Başbakan arasındaki anlaşma geçici olarak kabul edilebilir ve bu, 2254 sayılı BM kararının pratik uygulamasıdır. Peki neden koalisyondaki bazı şüpheli üyeler Pederson'un şüpheli planına ısrar ediyor? Dini vakıflar Bakanı’ndan Dr. Caferi'ye kadar rejim yetkililerinin günahsız kuzular gibi ortaya çıkması çok şüpheli. Suriyelilerin sevinç günü İsraillilerin Şam merkezini bombalaması ve El-Kuneytire ile Cebel eş-Şeyh eteklerini işgal etmesi çok şüpheli. Beşar Esed'in kaçışı, Esed ailesinin buharlaşması ve muhalifler gelmeden önce rejimin aniden çökmesi çok şüpheli. Kendiliğinden gerçekleşen ve planlı görünen yağma ve talan olayları çok şüpheli. İstihbarat şube müdürleri gibi suçlular tutuklanmazsa durum çok şüpheli. Mevcut Başbakan'ın kalması şu an için kabul edilebilir ancak eğer bugün değilse yarın, tekrar ediyorum, eğer bugün değilse yarın bakanlar temiz yüzlerle değiştirilmez ve tüm büyükelçiler önümüzdeki günlerde değiştirilmezse bu, tek bir anlama gelir:
Rejim devrime sinsi bir darbe yapmıştır ve ülkeler sadece diktatörün her halükârda düşeceği için onun gitmesini sağlamıştır.
Ey özgürlük savaşçıları, elleriniz tetikte kalsın! Ey ülkemdeki samimi insanlar, gözleriniz açık kalsın!”
Bu kritik süreçte sadece Suriye’deki samimi Müslüman liderlere değil, Türkiye’deki âlimlere ve STK’lara büyük bir sorumluluk düşmektedir. Aklının ucundan bile olsa mevcut laik rejimin devam etmesi gerektiğini düşünen muhaliflere, Allah için hatırlatmada ve nasihatte bulunmak her Müslümanın görevidir.
Şayet mevcut rejim devam edecek ise; kanlar oluk oluk niçin aktı? Milyonlar evlerini niçin terk etti? Dayanılmaz denilen zorluklara niçin sabredildi? Aylan bebeğin cansız bedeni niçin sahile vurdu? Yapılan fedakarlıklar niçin yapıldı? Dera’da başlayan devrim, sadece Esed’in gitmesi için miydi?
Demir tavında dövülür. Zaman mücahitlerin aleyhine işliyor. Sömürgeci ABD ve onun bölgesel işbirlikçileri Mücahitler ve devrim üzerine planlar yapıyor. Bu planları boşa çıkartmak yine mücahitlerin elinde. Bir an evvel bu kaostan kurtulmalı ve Suriye’nin artık İslam Devleti olduğu açıklanmalıdır. İşte o zaman çekilen tüm sıkıntılar unutulacak, acılar mutluluğa dönüşecek ve en önemlisi Allah’ın rızası işte o zaman kazanılacaktır.
Nitekim Şam’ı devirenlerin arasında Allah’ın rızasını arayan nice yiğit mücahit bulunmaktadır. Bu mücahitlere düşen; devrimin zehirlenmesini, çalınmasını, sömürgeci güçlerin eline geçmesini engellemektir. Rabbim onları muvaffak kılsın.
Kim bilir belki de bugünü anlatan bir hadisle noktalayalım:
”Seleme bin Nufeyl el-Kindi (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: ‘Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanında oturuyordum, bir adam şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Rasulü! İnsanlar atlarını salıverdiler, silahlarını da bıraktılar ve şöyle diyorlar: ‘Artık cihat yoktur! Kuşkusuz ki, harp ağırlıklarını bırakmıştır. Bu söze müteakiben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzünü o kimseye çevirdi ve şöyle buyurdu: ‘Yalan söylüyorlar! İşte şimdi savaş zamanı geldi. Ümmetim içinden öyle bir topluluk olacak ki onlar hak yolunda savaşacaklar. Allah da bir kısım insanların kalplerini onlara meylettirecek ve onlar yüzünden diğerlerine rızık verecektir… Sizler benim yoluma uyacaksınız, bir kısmınız da bir kısmınızın boynunu vuracaktır ve Müminlerin esas yurdu da Şam olacaktır.”